“Frankenstein , uzun zamandır okumak istediğim bir klasikti. Anne babası da yazar olan Mary Shelley tarafından, kendisi 19-20 yaşlarında iken yazılmış. Kitap ilk kez 1821 de yayınlanmış ve o dönemde, bir kadının bu kadar genç yaşta böyle bir hikayeyi kaleme alamayacağı şeklinde eleştiriler olmuş.
Bu roman, popüler kültürün çok bilinen bir imgesi olan Frankenstein filmlerine baz olan metindir. Ancak çekilen her filmde kitaptaki hikayeden biraz daha uzaklaşılmış. Roman, gotik edebiyat ile duygusal, romantik anlatımın buluşması olarak nitelendirilebilir sanırım. Yaratıldığı dönem için kesinlikle çığır açan bir konusu var.
Frankenstein bir bilim adamıdır. Laboratuvarında yarattığı yaratıktan memnun kalmaz ve onunla yollarını ayırır. Ama bu, pek de kolay olmayacaktır. Frankenstein’ı bu yaratığın sebep olacağı bazı trajik olaylar beklemektedir. Kitapta en can alıcı kısım, bu yaratığın kendi yaratıcısına hiç de haksız görünmeyen bir isteğini anlattığı bölüm. Kitapta bu bölümlerde bir çok yerin altını çizerek okudum. İlk 100-120 sayfa biraz daha ağır ilerlerken sonrasında hikaye hareketleniyor ve daha sürükleyici hale geliyor.
“Ne garip şey bilgi! Zihne kayadaki yosun misali yerleşti mi, bir daha ayrılmaz oradan. Tüm düşünce ve duyguları silkeleyip atmayı arzuladığım oldu, fakat öğrendim ki acı hissini yenmenin tek bir yolu vardır ve o da ölümdür.”
“Fakat benim dostlarım, akrabalarım neredeydi? Çocukluk günlerimi izlemiş bir baba, beni tebessümlerle, okşamalarla kutsamış bir anne yoktu.”