Biz bir insandan nefret ettiğimizde, kendi içimizde yuvalanıp bu insanın görüntüsüyle karşımıza çıkan birinden nefret ederiz. Bizim kendi içimizde olmayan şey, bizi kızdırmaz.
"İmran İbni Husayn, Hz. Peygamberin sünnetinden bahsederken birisi araya girerek Sünneti küçümser vaziyette" Ey Ebu Nuceyd, bize Kur'an'dan bahset!" demiştir. Bunun üzerine İmran adama şu cevabı vermiştir: Sen Kur'an'ı okumuyor musun, bana namazın nasıl kılınacağından, zekatın hangi mallardan verileceğinden, hac ibadetinin nasıl yapılacağından vb. konulardan bahsedebilir misin? İmran bu tür açıklamaları ile adamı susturmuştur.
Mutarrif B. Abdillah'a birisi "Bize hadis anlatıp durmayın, Kur'an'dan bahsedin." deyince o şahsa şu cevabı verir:"Vallahi biz hadisleri Kur'an'ın yerine anlatmıyoruz. Bilakis hadisleri anlatmadaki gayemiz Kur'an'ı en iyi bileni anlatmaktır."
Biz bu kadar sağlam duramıyorsak,kişiliğinizle ya da elde ettiğimiz başarılarla ilgili bir kaç ağır söz işitince gözyaşlarına boğuluyorsak,bunun nedeni,haklı olduğumuza inanmak için ille de başkalarının onayına gereksinim duymamız olabilir.
Bir dəfə Harun Bəni-Haşimi susdurmaq və onların iddialarına son qoymaq üçün Musa ibn Cəfərə (ə) dedi ki, Fədəkin sahəsini müəyyən et, onu sənə qaytarım. İmam əvvəlcə bundan imtina etdi, sonra buyurdu ki, hamısını versən, alaram. O dedi ki, çox yaxşı, hüdudlarını müəyyən et. Maraqlıdır ki, imam onun hüdudlarını təyin edərək deyir: "Bir tərəfi Ədəndir". Bunlar Mədinədə, ya da Bağdadda oturub söhbət edirlər. Deyir ki, bir tərəfi Ərəbistan yarımadasının sonu olan Ədəndir. Bunu deyəndə Harunun rəngi dəyişdi. Sonra buyurdu ki, bir tərəfi Səmərqənddir. Bu zaman Harunun rəngi qızardı. Buyurdu ki, üçüncü tərəfi Tunisdir. Bu zaman Harun əl-Rəşidin rəngi qaraldı. Dedi ki, maraqlıdır! Sonra buyurdu ki, dördüncü tərəfi dənizlərin kənarı, adalar, misal üçün, Aralıq dənizidir və sair. Harun əl-Rəşid dedi ki, bəs bizə nə qaldı; onda qalx gəl, mənim yerimdə əyləş. İmam Kazim (ə) buyurdu: "Sənə dedim ki, hüdudlarını təyin etsəm, qaytarmayacaqsan".
Meloslular şöyle der: "Hakimiyet kurmanız çıkarımıza olsa bile, köle olmamız neden bizim çıkarınıza olsun?" Atinalılar şöyle cevap verir: "Bu savaşın korkunç sonuçlarına katlanmak yerine tebaamız olursunuz, biz de sizi yok etmediğimiz için kazançlı çıkarız." Meloslular şöyle bir soru sorar: "Peki bu işin
dışında kalsak, tarafların hiçbiriyle ittifak halinde olmasak?" Atinalılar şöyle
cevap verir: "Olmaz, çünkü düşmanlığınız bize dostluğunuz kadar zarar vermez. Dostluğunuz bizim zayıflığımızın bir göstergesi olur, nefretinizse gücümüzün kanıtıdır." Başka bir deyişle: Yaşamanıza izin vermektense size boyun eğdirmek bizim çıkarımıza, çünkü böylece herkes bizden korkacak.
Daha ağırbaşlı konulara gelecek olursak Klasik Atina, bize demokratik yasaların kontrolünde düzenli bir polis [şehir devleti) modeli olarak sunulur.
Atina'ya en büyük övgüleri yağdıran Perikles'in söylevini okuyalım (bu söylev Thukydides tarafından Peloponnessos Savaşları'nda sunulmuştur, II: 37-40).
Yüzyıllar boyu demokrasiye
Ortaçağın benimsediği yiğitlik,nezaket ve dürüstlük diye adlandırılan manevi değerleri uygarlığın bütün alanlarında ilk olarak İslam tanımlamıştı ve bu ahlaksal kurallara daha dokuzuncu yüzyılda uyuluyordu. Hristiyan düşüncesi de 12. ve 13. yüzyılda gerçekleştirdiği başarıları, Arap tanrı bilimcilerin ve filozofların soyut düşüncelerine dayanmasına borçluydu. Biz batılılar, aritmetik, cebir, tıbbın temelleri, mekanik bilimi, kimya ve gökbilim gibi ticaret tekniğimizi de İslam uygarlığına borçluyuz. Uyanan Batı, alabileceği her şeyi İspanya, Sicilya ve İtalya’nın büyük limanları aracılığıyla bu görkemli sanat ve bilim kaynağından almıştı.
Gel, ey bir parça insafa gelmiş arkadaş! On beş gündür biz buradayız. Eğer şu âlemin nizamlarını bilmezsek, padişahını tanımazsak cezaya müstahak oluruz. Özrümüz kalmadı. Zira on beş gün güya bize mühlet verilmiş gibi bize ilişmiyorlar. Elbette biz başıboş değiliz. Bu derece nazik sanatlı, mizanlı, letafetli, ibretli masnular içinde hayvan gibi
800 sene evvel, Sakarya vadisinde Haçlılara başarıyla karşı koyan Kılıçarslan'ın Selçukîleri, yani Anadolu Türkleri yerinde, bugün İsmet Paşa'nın Osmanlıları, yani yine Anadolu Türklerikavrayamıyoruz bulunuyor. Tarih, asırlar ölçen koca pergeliyle, İnönü muharebelerinin büyüklüğünü takdir edecektir. Biz, belki bugün, bu müdafaanın kıymet derecesini hakkıyla tahmin edemiyoruz; belki bugün Sakarya vadisinde, İnönü kayalıklarında yalnız Türkiye'nin değil, yalnız İslam âleminin de değil, bütün Doğu'nun,kavrayamıyoruz dolayısıyla bütün Avrupa'nın ve dolayısıyla bütün âdemoğullarının gelecekteki hayatına tesir edecek çok muazzam bir tarihi vaka cereyan ettiğini kavrayamıyoruz.
Ortakçılar :
Mutlaka diye bağırdılar. "Ama gerçek olan bir şey var ki, bu topraklar bizimdir. Bunların üzerinde doğduk, bu topraklarda savaştık, vurulduk ,öldük ve bu topraklara gömüldük .
Varsın kötü olsun ama bu topraklar bizimdir. Onu biz ölçüp biçtik ve ektik bütün bunun nedenlerden dolayı bize aittirler. Yoksa üstünde sürüyle rakamlar bulunan kağıt parçalarını değil. "