“Anne, seni ben öldürmedim.”
Büyüleyici serinin bitişinin ilanı beni gerçekten hüzünlendirdi. Bu vesileyle sevgili Con Sinov’a kıymetli eserleri için teşekkürlerimi iletiyorum.
~
Tess Gerritsen’in Buz Gibi Soğuk romanı, ölümle iç içe yaşayan bir kadının bir anda hayatta kalmak için verdiği savaşla yüzleştiği bir hikâye. Adli tıp uzmanı Maura Isles, ölü bedenleri çözmekte usta; ama terk edilmiş bir köyde, kar fırtınası altında yaşamla ölüm arasındaki ince çizgide kalınca, bildiği her şey anlamsızlaşıyor.
Issız köydeki soğuk, sadece doğanın değil; insanların birbirine bıraktığı karanlık izlerin soğuğu. Adli tıbbın çözebildiği cesetler bile bazen bu tür bir yok oluşun anlamını veremiyor. Maura’nın karlar altındaki yalnızlığı ve Jane Rizzoli’nin onu bulmak için verdiği mücadele, hikâyeye bir umut kırıntısı serpiyor. Çünkü Gerritsen’in en güzel yaptığı şeylerden biri, gerilimin ortasında bile dostluk ve insanlık duygusunu unutturmamak.
Bir adli tıpçı olarak Maura’nın gözlerinden ölüm farklı bir anlam kazanıyor. Çünkü en çok bildiği şeyi –ölümü– bu kez kendi üzerinde hissettiği için, mesleğinin bile sınırlarını görüyor.
Kitap bittiğinde, aklımda en çok şu satır kaldı:
“Bazen hayatta kalmak için, önce hayattan vazgeçmeyi öğrenmek gerekir.”
Gerritsen’in kalemiyle buz gibi bir karanlığın içinden geçip, insanlığın sıcak yüzüne dokunmak istiyorsanız, bu romanı mutlaka okuyun.
Aynı sevgililer gününü tekrar tekrar yaşayan Emilie adlı karakteri okuduğumuz bu kitaba pek istekli başlamamıştım.
Özellikle bu tarz kitaplarda gerçekçiliği daha çok sevdiğimden, kendi açımdan bu kitabında Lynn Painter’in başarısız kitaplarından biri olacağını düşünmüştüm.
Kitabın ilk yarısı beni biraz sıktı ama daha sonradan açıldı ve ilgi çekici bir hale geldi.
Keyifli bir okuma olmasına rağmen mükemmel, çok güzel diyebileceğim bir yanı yoktu.
Özellikle yarısına kadar olan sıkıcı kısımları da göz önüne aldığımda ortalama bir kitap diyebileceğim bir kitaptı.
Çok beklentiye girmeden okuyup geçilecek bir kitap.
Canım Oğlum, Canımın Parçası,
Tam 11 yıl önce, 9 Temmuz günü saat 15:30’da seni ilk kez kucağıma aldığımda, dünyamın eksik parçası yerini bulmuştu. O an nefesim tutuldu, zaman durdu sanki. Kalbim
Çünkü felsefe, onların konfor alanına tehdit oluşturuyor.
Sıradan insanlar—yani zihnini alışveriş, sosyal onay, aile beklentileri, magazin ve günübirlik hedonizm dışında kullanmayanlar—felsefi