Diğer taraftan bazen bir tecellînin zâhiri ile bâtırı arasında fark da olabilir. Zahiri "kahır", bâtırı "lütuf" veya bunun aksi olan hâdise ve oluşlar da az değildir. Bunları da zaman çözer!.. Bir eriğe, bir de cevize bakınız!.. Birinin kabuğu taş gibi sert, içi lezzetli meyvedir. Erikte ise, durum bunun tam tersidir. Gündüzden geceye geçişte, karanlıkların âniden Dünya'mızı istilā edemeyip tedricen ve perde perde gerçekleşmesi, bu Âlemdeki bütün tahavvülât ve tebeddülâta hâkim bir meşiyyet-i ilâhiyedir. Sabahleyin şafak sökmesi de öyle değil mi?!..
Bir de şu var ki, bu Alem'in bir "dâr-ı imtihan" olmasını dileyen Cenâb-ı Hakk'ın asıl sebep olan zâti irâdeve ihtiyârı-pek az istisna ile- mestur ve meknuzdur. Her şey zâhirde mahlûka kâbil-i izâfe bir takım esbåb ile ger- çekleşir. Bunu bilen âkil ve ârifler, vukuâta röntgen gibi derinlere işleyen ve böylece meknûz ve mestur olanı görebilen bir nazarla bakarlar.