Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
“Yanlış,” dedim kendi kendime, “İrlanda resmi bize uymaz.” Türk milletinin bilmem nesi itibariyle değil, Müzeyyen itibariyle uymazdı. Bizim de buralarda kadınlarımız, icabında, ayıp, yasak, günah üçgeninde sıkıştırılmış vaziyetteydiler ama, Müzeyyen bu üçgeni yırtmış, yırtarken kendi kendine bir şeytan üçgeni yaratmış, arada bir, üçgenin kuyuya
Bunları düşünürken, bir büyünün avucunda ve uzaktan kontrol edilen biri gibi, hiç yapmadığım bir şeyi yapmış, Müzeyyen’e ait bir dosyayı karıştırmış ve bir fotoğraf bulmuştum. Müzeyyen ve kocası, ufaklık tırtıl kadar ve kucakta iken birlikteydiler. İçimde bir zehir birikti. Dilimin ucunu bir şeyler yaktı. Döndüm, “Zehir,” dedim zehre, “bana fazla geliyorsun, kaldıramam ben seni.” Bir köz kuyusunun dibine bağdaş kurup oturdum. Fark ettim ki, ilk kez, ne bir tarafım, ne öbür tarafım, sadece ben ve külsüz, dumansız yangınım, dört yapraklı yonca, boru otu veya ayçiçeği gibi, tek taştan oyulmuş mücevher gibi, yekpare, kendisi ve bitarafım.
Reklam
Müzeyyen gitti. Odanın eşiğinde, badanalı ayna, aynadaki diğer Müzeyyen ihtimali ve oda ile kaldım. “Git oğlum,” dedim kendi kendime, “çık git, uza.” Salona döndüm, toparlanacaktım. Boş gözlerle çevreye baktım. Ufaklığın resim karalamalarını gördüm. Birlikte bir resim çizmiştik. Resimde, desenlerinde güleç güneşler taşıyan palyaço giysileri giymiş birileri, bir meydanda dans ediyorlardı. Dans edenler bizdik. Ufaklık ile Avustralya’ya gidecektik. Ben meydanlarda klarnet çalacaktım, ufaklık beline inen saçları ile dans edecekti. Para toplayıp eve dönecektik. Müzeyyen’e günün muhabbetlerini anlatacaktık. Ufaklık okula gitmeyecekti. Eğer, “ister gel, ister gelme” okulu var ise, oraya gidecekti. Sorusu olan ve cevap arayanlar bu okula gidecekti. Biz ufaklık ile gidip, “Hocam bir sorumuz var,” diyecektik. Hoca bize, “Haydi sor sor!” diyecekti. Biz de, “Hocam, yılanbalığı yılan mıdır, yoksa balık mıdır?” diyecektik. “Eğer yılan ise niye balık ya da tam tersi?”
Müzeyyen,” dedim, “sende hicran yarasından derin yara mı var?” Verdiği cevabı alıp, suda eritip, yemeklerden sonra bir kaşık: “Ben böyleyim." Ayten Alpman- Ben Böyleyim
Kıyıda, iki katlı, üçgen alınlıklı ahşap bir evin önünde, biraz sonra evden çıkacak olan bir kadını bekliyormuş gibi ayakta dikilen, giysileri ve duruşu ile eve ve kıyıya yabancı, ince uzun bir adam vardı. Adamı tanıyordum. Bir filmde, ağaca çıkıp, “Kadın istiyorum!” diye uluyan oyuncuya benziyordu. Beklediği kadın, tiz kahkahalar atan, balık etini geçkin, gül desenli, tek parça pazen giysiler giyen, gerdanında ince çizgiler belirmiş, terleyen bir kadındı. Ev, çevresindekilerin tercihlerine karışmayan, bu tarafsızlık nedeniyle, kendi kaderine sahip çıkma yeteneğini kaybetmiş ve şimdi bir dekor gibi sadece ön yüzü ile mevcut bir evdi. Kadın ise yıllar önce arka kapıdan, başka biriyle kaçmıştı. Evi saran sarmaşık her şeyi biliyor ve susuyordu. “Evi yak,” dedim adama, “yak ve git.”
Sigarayı söndürdüm, odaya girdim. Gözüm karanlığa alışmıştı. Akrobatı açmama gerek yoktu. Zaten Müzeyyen, evde yoktu. Tek harekette bütün ışıkları yaktım. Ufaklığın odasına daldım, boştu. Göze görünebilecek, not bırakılabilecek her yere baktım. Bir daha, bir daha baktım. Telefonun yanındaki not defterine, not defterindeki yazılara, yazıların
Reklam
Marlon’un zenci, Kızılderilileri ben göndermiştim. Her filminde ağlayan Sadri gidememişti. Müzeyyen adamın ayağına basmış, duruyordu. Sadri’nin gözyaşlarına takılmış ve “Ya sevmenin kendisini ya da seven hali ile kendini seviyor,” demişti. “Yani, el çek ilacımdan tabip, kılma derman kim helakim zehri dermanındadır."
Sadri Alışık denilen hergele, her filminde ağlardı. O ağladıkça ben de ağlardım. Nedenimi bilmez ağlardım. Ağladıkça Sadri’ye kıl kapar gıcık olurdum. Üçüncü şahıs olarak kalışına, hep gidici kadınları sevişine, bu gidiciliklerin bir mecburiyet gibi duruşuna, Sadri’nin bu mecburiyetlere, giden kişinin özgürlüğü olarak bakıp, ona ihanet etmemek için kendine ihanet edişine...
Ne olmuştu da “seninle dünyanın her yerine gelirim” diyen Müzeyyen, durduğu yerden çekip gitmelere başlamıştı.
İlk tanıştığım ruhu..içinin derinliklerinde bir yerde..
''Ama ne olursa olsun içimden bir ses ilk tanıştığım ruhunun hâlâ içinin derinliklerinde olduğunu hissediyordu.''
Reklam
Nasıl olurda "seninle dünyanın her yerine gelirim" diyen Müzeyyen durduğu yerden çekip gitmelere başlamıştı
"Çıt,çıt işte..yani elbise çıt çıt'ı değil. Her şey iyi giderken konunun bir yerde boka sarması, kopması yani."
Bana ait tek kişilik bir iskemle, oda yok muydu bu dünyada?
"Ayak sesleriniz de olmasa,var olmadığıniza sizi nerdeyse inandıracak bakışlar sokağı"
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.