“…ha otuz yaşında ölmüşsün ha yetmiş; bir önemi olmadığını biliyordum. Uzun lafın kısası; bu, gün gibi ortada. Ha bugün olmuş ha yirmi yıl sonra, neticede ölen yine ben olacaktım.”
İnsan olmak ve insan olarak kalmak giderek zorlaşıyor. Bu cümlenin bir sonbahar günü gün akşama kavuşurken, sükûnet içinde ölümü bekleyen bir ihtiyarın, evinin penceresinden hem hazanın hem gurubun bütün hüznünü, bütün küsufunu uzun uzun seyrettikten sonra dudaklarından döküldüğünü söylesek bile uyandırması gereken tedailer yine de karşılanmış olmaz. Bu çok daha fazlasıdır, ama burada ona başka türlü yaklaşabilmek mümkün değildir. Bu neden böyledir peki?
Sayfa 16 - Say YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
- Bir gün, Luxembourg Müzesi'nde bekçiler, elinde paleti ve fırçalarıyla Pierre Bonnard'ın bir tablosunu gizlice boyamaya çalışan yaşlı bir adam görünce şaşırdılar. Görevliler bu kaçık ada- mı apar topar dışarı attılar. Yaşlı adam Bonnard'ın ta kendisiydi. Reinhardt yeniden sırıttı. Dişleri çürük içindeydi. - Aynı hikâyeyi Oskar Kokoschka için de anlatırlar. - Bir ressamın eseriyle işi asla tamamen bitmez..
Sayfa 409 - Doğan KitapKitabı okudu
Bazen kalabalıkların ortasında kimi insanlar, telefonun dostluğunu oradaki dostluğa yeğlerler. Orada olup bitene bütün ruhlarıyla katılmak ve anı paylaşmak yerine, telefonları üzerinden kendilerine ayrı bir alan, bir ayrıcalıklı olma hali yaratırlar. İşte onlar, iflah olmaz yalnızlardır. Varlıklarını teyit edecek bir ses arayan, sadece kendileriyle konuşacak bir sesle vücut bulan gerçek kimsesizler. Telefonları, vücutlarının bir organı, bir uzantısı gibi çalışır. Telefonlarını unuttuklarında hayat bir kâbusa dönüşür. Sanki bir gün dünyanın en büyük hakikati o telefondan fısıldanacaktır ve bu yüzden kulak ahizede beklemek gerekmektedir.
... Adam haksızlık yapıyor, senin de gücün yetmiyor. Hır gür çıkarmayıp susuyorsun işte. Bu iyi bir şey değil mi? - Hımm, susmak, ses çıkarmamak fedakârlık değildir. Ben isteyerek birisi için fedakârlık yapabilirim, bu çok güzeldir. Ama korktuğum için ona sıra veriyor veya onun hakkımı almasına ses çıkarmıyorsam, bu fedakârlık değil, birinin azmasına, zalim olmasına vesile olmaktır. Gerçek mümin ancak Allah'tan korkar.
Sayfa 148 - Hayat Yayınları, Ankara 2020, 1. BaskıKitabı okuyor
Önemli olan bir an önce evi bitirmek, içine girmek, orada yaşamaktı. Çünkü içinde yaşanılan evin yıkılması için bir mahkeme kararı gerekiyor, bu da çok vakit alıyordu. Herhangi bir tepede bir arsayı “benim” diye çeviren kişi, akıllıysa ilk fırsatta bir gecede ailesinin, eş dostun yardımıyla oraya dört duvar çekip, hemen içine girip yaşamaya başlamalıydı ki ertesi gün yıkıcılar evine dokunamasın. Çatısı kapatılmamış, hatta duvarları, pencereleri bitirilmemiş evlere girip yıldızları yorgan, göğü de çatı belleyip İstanbul’daki evlerinde ilk uykularını uyuyan annelerin ve çocukların hikâyelerini dinlemeyi severdi Mevlut. Rivayete göre “gecekondu” kelimesini tarihte ilk kullanan, bir gecede on iki evin duvarını yükseltip içine girilecek hale koyan Erzincanlı bir duvar ustasıydı ve yaşlılıktan ölünce Duttepe mezarlığına ona dua etmeye binlerce kişi gitmişti.
Reklam
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.