* Gerçekte bütün devletlerin bütün devletlere karşı, ilan edilmemiş de olsa, doğa gereği bir savaşı vardır. * Kendi kendini yenmek zaferlerin en başta geleni ve en güzelidir, kendine yenilmek ise bütün bozgunların en çirkini ve en kötüsüdür. Bu, hepimizin içinde kendimize karşı bir savaş olduğunu gösterir. * İçimizde haz ve acı dediğimiz,
Korkunç bir anı
Sabahleyin uyandım, sanırım saat sekizdi, oda tamamen aydınlıktı. Ansızın uyanmıştım, bilincim yerindeydi ve birden gözlerimi açtım. O, masanın yanında duruyordu ve elinde de tabanca vardı. Uyandığımı ve ona baktığımı fark etmedi. Birden elinde silah bana yaklaştığını gördüm. Hemen gözlerimi kapattım. Uyur numarası yapmaya başladım. Yatağıma
Reklam
Ah, yaşama yeniden başlamayı ne kadar isterdim!
– Hayatın her dakikası, her anı haz vermeli insana, ferahlık, mutluluk vermeli. Evet, kesinlikle böyle olmalı! İnsan bir görev olarak hep bunu gerçekleştirmeye çalışmalı: yasasıdır çünkü bu insanın; gizli, ama gerçeklikte var olan bir yasa.. .
Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
"Hayatın her dakikası,her anı haz vermeli insana,ferahlık,mutluluk vermeli.Evet,kesinlikle böyle olmalı.İnsan bir görev olarak hep bunu gerçekleştirmeye çalışmalı:Yasasıdır çünkü bu insanın,gizli ama gerçeklikte var olan bir yasa" .
........ "Sizin yoğrulduğunuz çamurdan doğada pek az olmalı" demekten kendini alamamıştı, hem de o sırada Mrs. Ramsey sadece bir trenden söz ediyordu. Bankes, Mrs. Ramsay'in mavi gözleri, düzgün Grek burnuyla telefonun başında nasıl durduğunu görür gibiydi. Böyle bir kadınla telefonda konuşmak ne olmayacak bir şeydi! Sanki güzellik perileri toplanarak nergis tarlalarında el ele verip bu yüzü hep birlikte yaratmışlardı....... "
Sayfa 45
Felsefe yapıyorumdur. :d :d
- İki beş daha kaç eder? Diye sordum kendime: - Yedi! Diye yine kendime yanıt veriyordum. - Bilemedin on eder. - Saçmalama, bunu çocuklar bile bilir. İki beş daha yedi eder. - Ama elimde zaten üç varsa, on etmez mi? - Bak ben bunu düşünememiştim. Evet iki beş daha on eder. - Dikkat et, bu, her zaman için böyle değildir. Elinde sekiz varsa, o zaman da on beş eder. - Gördün mü, insan matematik karşısında hep uyanık olmalı. - Demek, elimde hiçbir şey yoksa, iki beş daha yedi eder, öyle mi? - Gene bilemedin. Elinde hiçbir şey yoksa, o zaman da, iki beş daha sıfır ediyor demektir.
Sayfa 113 - sel yayınlarıKitabı okudu
Reklam
Mor Menekşe Küçükken ilkokulda oynadığımız bir oyun vardı. Adı mor menekşe. Oyun on-yirmi kişi oynandığı için o kadar çocuğu sadece okul teneffüslerinde toplayabilirdik. Sekizer onar kişilik iki grup karşılıklı geçer, her grup el ele tutuşup bir zincir oluşturur. Sonra da bir grup diğerine bağırır: “Mor menekşe menekşe, bizden size kim düşe?”
Namazda Olmak; "-Namazda iken, namazda olun." Batılı bir araştırmacı “sevmek” ve “mutlu olmak” üzerine uzun araştırmalar yapmış. Çıkış noktası, varmak istediği hedef çok başka. Şu fani dünyada hani nasıl daha çok eğleşiriz, patırtısız yaşarız, yıpranmadan ve zevk duyarak vakit geçiririz gibi konular etrafında dönüp duruyor. Bunlardan birine temas etmek istiyorum. Aklımda kaldığı kadarı ile şöyle diyor: Yaptığınız işe, içinde bulunduğunuz duruma kendinizi verin. Sadece mesleğinize değil fakat, mesela evinizde müzik dinlerken de böyle yapın. Söz gelimi yazı yazarken, bir yandan da müzik dolabınızda bir plak dönüp durmasın. Müzik dinlerken yalnız müzik dinleyin. Biriyle konuşurken, ne kadar ilgilenmediğiniz bir konu olursa olsun bütün benliğinizle dinleyin ve ilgilenin. Seyretmeyi, her şeyi güzel görmeyi değil, fakat görmeyi, tadmayı ve bir sürü teferruattan ibaret olan hayatın her şeyinden zevk almayı, dolayısıyla mutlu olmayı öğreneceksiniz. Mutluluk, içinde bulunulan durumlar ne olursa olsun, isterse acı şeyler olsun, onları duymak, yaşamak demektir. Böylece zinde kaldığınızı göreceksiniz. Böylece zihniniz pörsümeyecektir. Fethi Gemuhluoğlu: “Eliniz işte, gözünüz oynaşta olsun.” Fethi Ağabey bununla, her ne şart altında olursa olsun, zahirde ne yapılıyor olursa olsun, kişi Allah’la olmalı, gönlü orada olmalı, demek isterdi.. Dışarıdan ne yapıyor görünürse görünsün, kişinin gönlünün hep Allah’la olması, onu bütün davranışlarında ölçülü yapacak, küçük önemsiz görünen işlerinde bile ona bir ibâdet sevabı kazandıracaktır.
Bu hayatta her şeyiyle güvenebildiğiniz en az bir kişi olmalı. Yoksa kendinizi hep yalnız hissedersiniz. İnsanların çoğu yalnızdır o yüzden, yapayalnız. Yaşananlar kelepir bir hayatın ikinci el versiyonu gibidir. Yaptığınız hiçbir şey size ait değildir, benliğinize, özünüze. Hayatınız, tümüyle güvensiz bir ortamın mecburen size yaptırdıklarından ibarettir. “Saf çocukluk halinizden geriye yüzünüzde ‘memur gülüşü’, dudaklarınızda ‘gammaz öpüşü’ kalır. Öptüğünüz yer kirlenir, güldüğünüz zaman herkes incinir. Elinizde etrafı yeşil dantelli beyaz bir mendil de yoksa temizleyemezsiniz hiçbir yerinizi. “Ben Serap’ı böyle sevdim, en saf halimle, uzaktan.”
Eninde sonunda herhangi bir zaman herhangi bir şey, boşluktan ve hiçlikten çıkmış olmalı... Ama mümkün mü böyle bir şey? Bu da tıpkı dünyanın hep var olmuş olduğu gibi imkansız bir düşünce değil mi? Okulda dünyayı Tanrı'nın yarattığını öğrenmişlerdi. Sofie her şeye rağmen sorunun en iyi çözümü sayılabilecek bu yanıtla yetinmeyi deniyordu şimdi. Ama sonra yeniden düşünmeye başladı. Tanrı'nın uzayı yaratmış olduğunu kabul edebilirdi, ama ya Tanrı'nın kendisi ne olacaktı? Kendi kendini boş­luktan ve hiçlikten mi yaratmıştı? Yine Sofie'nin içinden bir şey karşı çıktı buna. Tanrı her şeyi yaratabilirdi, ama yaratıcı bir "kendi" olmadan önce kendini yaratamazdı ya! Öyleyse tek bir ihtimal vardı: Tanrı hep var olmuştu. Ama bu ihtimali zaten reddetmişti Sofie: Var olan her şeyin bir başlangıcı olmalı.
Sayfa 15 - Pan YayıncılıkKitabı okudu
887 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.