Kalbini yaşayan hayallerin gözle görünür, elle tutulur şeyler olduğuna inandırmaya başlar. Oysa ki, hepsi yalandır!.. Hem de ne yalan Nastenka, ne yalan… Örneğin; aşık olmuştur… Seviyor… Sevginin sevinçlerini, heyecanını, üzüntülerini bütün kalbiyle tadıyor. Bakın şunun yüzüne: Bu adamın delice hayallerinin sevgili nedir bilmeden kurulduğuna inanabilir misiniz? Demek, o ateşli aşk yalnızca bir düşten başka bir şey değilmiş. Peki ama, dünyadan birlikte uzaklaşarak, hayatlarını, iç dünyalarını birleştirerek yıllarca el ele yürüdükleri de doğru değil mi? Ayrılık anında; çevrelerinde kopan fırtınadan habersiz, siyah kirpiklerinden sızan gözyaşlarını götüren rüzgara aldırmadan sevgilisinin göğsünde ağlayan kız kimdir öyleyse?.. O halde bu da hayaldi. Sevgi, umut dolu dolaştıkları yıkık, hüzün verici, yollarını yosunlar kaplamış bahçenin de aslı yok mu? Ya o ihtiyar, suratsız ve hırçın kocasıyla oturduğu dedelerden kalma garip ev… Adam, birbirlerinden bile gizledikleri aşkın korkuluğuydu. Aşkları temiz ve günahsızdı; ama insanlar gene de fenadır Nastenka!
Sayfa 17
Lut'un amcası olan İbrahim üç “büyük” tektanrılı dinin hepsinin kurucu babasıydı. İbrahim'in, saygıdeğer atalık konumu, insanlar tarafından bir rol modeli olarak kabul edilmek konusunda onu neredeyse Tanrı kadar avantajlı kılar. Ancak modern ahlakçılar onun hangi yanını örnek almak isteyebilirlerdi? Uzun yaşantısının görece başlarında İbrahim karısı Sare ile birlikte bir kıtlıktan kaçmak için Mısır'a gider. Çok güzel bir kadın olan karısının Mısırlılarca arzulanabileceğini ve onun kocası olduğu için kendi hayatının tehlikeye girebileceğini fark eder. Bu yüzden eşini kız kardeşi olarak tanıtmaya karar verir. Sare güzelliği yüzünden Firavunun haremine alınır ve bunun sonucunda İbrahim Firavunun verdikleriyle zengin olur. Oysa Tanrı bu sıcak anlaşmayı uygun bulmamış, Firavuna ve halkına birçok felaketler göndermiştir (neden İbrahim'e değil?) Anlaşılır bir şekilde incinen Firavun, İbrahim'in neden Sare'nin onun karısı olduğunu söylemediğini bilmek ister. Ve ardından karısını İbrahim'e geri verir ve ikisini birden Mısır'dan atar (Yaradılış 12:18-19). Tuhaf bir şekilde, çiftin daha sonra aynı oyunu tekrarladığı ve bu sefer Gerar Kralı Abimelek'i kandırmaya çalıştığı görülür. İbrahim bu kralı da karısı Sare'nin kardeşi olduğu şeklinde kandırarak onunla evlenmeye teşvik eder (Yaradılış 20:2-5). Bu kral da Firavunun sözlerine çok benzer şeyler söyleyerek haksızlığa karşı öfkesini dile getirir ve ben her iki krala da sempati duymaktan kendimi alamam.
Reklam
İnsan yaşamındaki her şey testti. Bu yüzden bu kadar stresli görünüyordu hepsi.
Sorumluluk duygusu olan halk sağlığı görevlileri kimyasalların biyolojik etkilerinin uzun zaman sürelerinde birikimsel olduğuna ve bireylere yönelik tehlikenin tüm yaşamı boyunca karşılaştığı etkilenimlerin toplamına bağlı olabileceğine dikkat çekmektedir. Bütün bu nedenlerle tehlike kolayca ihmal edilebilir. Gelecekteki bir felaketin müphem bir belirtisi gibi görünebilecek durumlara omuz silkip geçmek insan doğasıdır. Bilge bir hekim olan Rene Dubois "İnsanlar doğal olarak en fazla açık seçik belirtisi olan hastalıklardan etkilenirler" der, "oysa onların en kötü düşmanlarından bazıları hehangi bir sıkıntı vermeksizin sessizce sokulanlardır. "
Önemsemediğin insanlar mutlaka olacak ama bu onları kırabileceğin anlamına gelmez.
Efe’nin birdenbire karnı ağrımaya başlamıştı. Ece, Efe’ye daha önce kendisinin de karnının ağrıdığını anlattı. Annesi ona sıcak bir çorba içirmişti, hiçbir şeyi kalmamıştı. Efe de annesinden çorba istedi. Fakat karnının ağrısı çorbayla geçecek gibi değildi.Efe hastaneye gitmeyi pek istemiyordu. Hastanelerin çok ama çok hasta insanların gitmesi
Reklam
Bu ülkenin bütün kırılgan insanları zalim bir dünyada zalim insanlar olmayı seçmedikleri için kırılgandırlar.
Sayfa 57
Peki ya insanlar? Kaliforniya meyve bahçeleri de parathionla ilaçlanmışlardı, bir ay önce ilaçlanmış olan yapraklara dokunan işçiler baygınlık geçirerek şoka girdiler, ancak çok yoğun tıbbi bakımla ölümden kurtuldular. Indiana'da hala ormanlar ve tarlalarda koşuşturan, nehir kenarlarını araştıran oğlan çocuklar var mı? Eğer varsa; el değmemiş bir doğayı araştırdığı kanısında olan herhangi birinin zehirli bölgeye girmesini kim engelliyor? Dolaşırken, bütün bitkileri öldürücü filmle kaplanmış tehlikeli bölgeye girmek üzere olan masum kişilere, girmek üzere olduğu bölgede ölüm tehlikesi olduğunu söyleyecek ihtiyatlı nöbetçi kim? Böylesine korkunç bir tehlike olmasına rağmen, çiftçiler hiç te gizlemeksizin, karatavuklara karşı bu gereksiz savaşlarını sürdürmektedir.
üzerinde 19 vardır-MÜDDESSİR SURESİ
ben onu “Sekar”a sokacağım. Sekar’ın ne olduğunu sen ne bileceksin? Geride bir şey koymaz, bırakmaz. Derileri kavurur. Üzerinde on dokuz vardır. Biz, cehennemin görevlilerini ancak meleklerden kıldık. Onların sayısını inkar edenler için bir imtihan vesilesi yaptık ki kendilerine kitap verilenler kesin olarak bilsinler, iman edenlerin imanı
... Bence insanlar taklit ürünü sahte olduğu için değil "ucuza alındığı anlaşılabilir" korkusuyla kullanmak istemezler. Benim için kötü olan şey ise, tabi eşyanın kendisine değil, markasına önem vermektir. Kendi duygularına değil de, başkalarının ne diyeceğine önem veren insanlar vardır ya hani. Bu akşamı yıllarca bu çanta ile hatırlayacağım.
Reklam
Âşıktı Efendimiz'e ve O'nun sözlerine! O'ndan bir hadis duymak, O'ndan bir hadis aktarmak hayatın bütün meşgalelerinden önemliydi. Bir gün tam saçlarını yıkayacağı sırada Hz. Peygamber'in sesini işitti. Kâinatın Efendisi minbere çıkmış sesleniyordu müminlere, "Ey insanlar!" diye. Bu iki kelimeyi duyar duymaz sarsıldı Ummu Seleme. Elindekileri bir tarafa atıp camiye doğru koşmaya başladı. Bir yandan koşuyor, bir yandan da şöyle söylüyordu: "Biz insan değil miyiz!"
Hz. Ebû Bekir, Habeşistan'a hicret için yola çıktığı günü hatırladı. Yolda İbnu'd-Dağne'ye rastlamış, Mekke'nin Ebû Bekir gibi değerli bir kişilikten mahrum kalmasına gönlü razı olmayan İbnu'd-Dağne Müslüman olmamasına rağmen Ebû Bekir'i himaye ederek Mekke'ye geri dönmesini sağlamıştı. Ancak bir şartı vardı müşriklerin; ibadetini evinde yapacak, dışarıda Kur'ân okumayacaktı. Zira onu dinleyen insanlar etkilenip Müslüman oluyordu. Başlangıçta bu şartı yerine getirdiyse de bir süre sonra dayanamayıp evinin bahçesinde Kur'ân okumaya başlamış, bu yüzden İbnu'd-Dağne'nin uyarısına maruz kalmıştı. Seçimini yapmalıydı. Ya himaye, ya Kur'ân. Hiç tereddüt etmeden şu cevabı vermişti: "Himayeni iade ediyorum. Ben Allah'ın ve Peygamber'inin himayesine razıyım!"
"Artık ne mutlu ne de mutsuzum. Her şey geçip gidiyor. Bu zamana kadar yaşadığım, soğuk bir cehennemi andı­ran sözde 'insan' dünyasında tek gerçek şey bu. Her şey geçip gidiyor. Bu yıl yirmi yedi yaşına gireceğim. Saçlarım beyazladı diye insanlar genelde kırkımı geçtiğimi sanıyor."
Yeni bir fikir ortaya atan insanlar, Bu fikirleri başarıya ulaşana kadar deli muamelesi görür. MARK TWAIN
Sayfa 244
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.