Dünyada ne kadar çok ses var kâri, bir söz olamamış bir mana bulamamış ne kadar çok cümle var. Ve dilinin ucuna her geleni hiç düşünmeden söyleyen ne kadar çok insan. Herkes bunca kelamı neden ediyor, niye söylüyor ve neden bu kadar fazla konuşuyor diye düşündüğüm çok fazla vakit oluyor benim. Zira bazen söz silahtan çok daha fazla yaralıyor insanı. Ve geçmiyor o yaralar, iyileşmiyor. Hatta bazen o kurşuni sözler sadece muhatabını değil belki bir zümreyi, bir topluluğu, hatta bir milleti yaralıyor ve çoğu vakit bir söz yüzünden gözden düşüyor insanlar, gönül kırılıyor, uhuvvet bozuluyor. Belki de bizim imtihanımız söz iledir kâri, söylenmesi gerektiğinde söylenmeyen ve söylenmeyecek vakitlerde söylenen sözler ile. Bana çoğu vakit susmak daha anlamlı gelir konuşmaktan. Anlayan birini bulamadığın zaman susmak çok daha manalı ve çok daha faydalı, öyle olmalı. Bir de şu var ki içimizde olan her cümleyi söylemek konuşmak demek değildir. Cemil Meriç’in “Her akla geleni yazmak yazı yazmak demek değildir” dediği geliyor aklıma. Ve üstat doğru söylüyor. İşte aynı onun gibi her aklına geleni söyleyen de aslında bir şey söylemiş değildir. Söz ateştir kâri, yakar.
Fatih Duman
Fatih Duman
Umut
“Her insan bir ada” diyordu Çanlar Kimin İçin Çalıyor adlı romanında Ernest Hemingway. Hep önemli bir sembol oldu zaten ada insanlık hallerini anlatmak için sinemada da edebiyatta da. Tıpkı Güney Kore Sineması’nın nadide örneklerinden “Kim’in Adası” filminde olduğu gibi. Modern dünyanın parçalanmış ve kaotik dünyasından bir kaçış noktası,
Reklam
Karbon "zincir oluşturma kapasitesi" bakımından rakipsizdir. Fakat, karbon zincirleri sadece çizgisel dizilişte olsalardı, organik kimyada böylesine inanılmaz sayıda bileşik bulunmazdı. Zincirler dallanabilir ve halka oluşturmak üzere kapanabilirler. (Halkalar üç, dört, beş, altı ve daha çok karbon atomundan oluşan çokgenlerdir.) Beş karbon atomu doğrusal zincirden başka, beş dallı zincir de oluşturabilir. Bu yapılanmaların her biri ayrı bir kimyasal maddeyi simgeler. Kimyacılar, farklı şekillerde düzenlenmiş aynı sayıda atom içeren kimyasal bileşiklere özel bir ad düşünmüş ve onlara izomer demişlerdir. Moleküldeki karbon atomlarının sayısı ne kadar çoksa, izomer sayısı o kadar fazla olur. Aslında, izomer sayıları geometrik olarak büyür. Bu büyüme, organik kimyaya yüzbinlerce yeni bileşiğin katılmasına yol açar.
Sayfa 125 - TÜBİTAK YayınlarıKitabı okuyor
344 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
6 günde okudu
- Farkındalığın Kadar Özgürsün-
Üniversite öğrencisi Timur yaşam tarzı,eğitimi ve sosyoekonomik şartları kendisinden daha ileri düzeyde olan Nesrin'e evlilik teklifinde bulunur fakat ret cevabı alması sonucu yaşadığı ezilmişlik içgüdüsü;duygu ve düşünce dünyasında tam olarak kendine ait bir profil oluşturamamış olması onu içten içe buruklaştırır.Tesadüfen yolda karşılaştığı
Gerçek Özgürlük
Gerçek ÖzgürlükDoğan Cüceloğlu · Kronik Kitap · 20214,359 okunma
GÖLGELERİN İÇİNDEKİ SESSİZLİK
Herkes keyifle kahvesini yudumlamaya başladığı sırada Burcu artık zamanı geldiğini düşünerek Zeynep’e döndü ve şöyle dedi: ‘’Canım! Bizi gerçekten çok korkuttun. Yine! Bize neler olduğunu anlatmak ister misin?’’ Arkadaşları meraklı gözlerle kendisine bakarlarken, "Tamam, tamam! Elbette anlatacağım.’’ diye cevap verdi. Zeynep. Daha sonra
Tuhaf görünümlü canavarlar gerçek miydi? Yoksa bir hayal miydi?
Her sıfırdan zirveye yükselişin hüzünlü bir öyküsü vardır
Pek çok kitapta başarılı olmak, bir dağa tırmanmaya benzetilir. Büyük yaşamak vadiden çıkıp, yamaçtan geçip, zirvede oturmaktır. Bazı ruhlar zirveye aittir ama vadide doğar. Bu insanlar içlerinden kendilerini ait oldukları yere yani zirveye iten bir içgüdüyle yaşarlar. Bu insanların vadiden zirveye tırmanma serüveninin özeti nasıldır? Vadiden
Reklam
Öylece uzaktan senin mutluluğunu izliyorum. Bana kurdurduğun hayalleri, kurduğumuz hayalleri başkasıyla yaşamanı izliyorum. Elimden bir şey gelmiyor. Sana olan güvenimde ya da sevgimde bir değişiklik de olmuyor. Öylece izliyorum gülümsemeni. Dünyada mutlu olmasını en çok istediğim insanın mutluluğunu izliyorum ama neden ben mutlu değilim? Böyle bir durumda benim de mutlu olmam gerekmez miydi? Bilmiyorum... Öylece bütün gün izliyorum. Kimseye ağzımı bile açamıyorum. Öylece bütün gün acı acı gülümsüyorum. Ağlamak istiyorum, yok olmuyor. Biraz rahatlamak istiyorum, olmuyor. Her hayal kırıklığını sırtlayıp ötekini beklemeye başlıyorum. Her aynaya baktığımda eriyişimi izliyorum. Beni sen üzüyorsun, ben insanlara karşı olan güvenimi kaybedip sana güvenmeye devam ediyorum. Beni sen üzüyorsun, ben insanlara küsüp ortadan kayboluyorum, her gün burada buluyorum kendimi. Beni sen üzüyorsun ben seni her geçen gün daha çok seviyorum. Öylece bütün gün gülümsüyorum. Birisini beklediğimi kahkahalarla, gülücük saçarak anlatıyorum. Merhamet ve şefkat istiyorum bütün gün. Öylece bütün gün seni seviyorum. Seni sevmek dışında hiçbir şeye hevesim olmuyor. İnsanlar genellemeler yaparak bana öğütler veriyor sen farklısın diyorum bütün gün. Öylece bütün gün seni savunuyorum, toz kondurmuyorum sana. Öylece bütün gün gece gördüğüm rüyayı düşünüyorum, hep sen oluyorsun rüyalarımda. Öylece izliyorum seni, hayallerimin benden uzaklaştırılışını izliyorum. Öylece izliyorum her şeyimin elimden kayıp gidişini. Ve elimden hiçbir şey gelmiyor. Hiç bu kadar çaresiz kalmamıştım. Ben aslında gittiğin gün öldüm ama hâlâ üzerime toprak atılmadı.
223 syf.
8/10 puan verdi
Ruhun İlacı
“Hayatı yaşamıyorsan başkasını değil, kendini kaybettiğin için aslında.” Bu kitap uzun zamandır aklımda olan, okumayı beklettiğim bir aforizmaydı. Daha fazla bekletmeyip okuduğum için mutluyum çünkü insanı boğan düşüncelerine teselli olacak bir sürü gerçekle yüzleştiriyor. Aslında duymayı beklediğimiz çok basit cümleler var ve bu kitapta tam da o cümlelerin yardımıyla buruk tarafımızı biraz da olsun sarabiliyoruz. “Başkasının seni sevdiğini ne kadar hissettiğini bir kenara bırak, sen kendine sevildiğini en son ne zaman hissettirdin?” Kitabın başlarında diyordu ki hayatımıza aldığımız herkeste kendimizden bir yansıma buluruz. Fark ettim ki kendimize vermek istediğimizi sevgiyi -sanki hakkımız değilmiş gibi- parça parça çevremizdeki insanların özelliklerini severek yapıyoruz. Günün sonunda kendimizi sevmek için bilerek ya da bilmeyerek çabalıyoruz. Belki de başarısız oluyoruz. Bu nedenle kendimize olan sevginin önemini birçok kez vurgulaması çok güzeldi. Her şeye rağmen umut aşılayan, sıcak, buruk, hayattan bir kitaptı. “Tek gerçek var, o da zamanın dolduğunda dünyada olmayacağın… Böyle bir gerçek varken hiçbir şey sandığın kadar gerçek değil aslında.” Yaşamak, istediğimiz şekilde özgürce yaşamak… Her kelimesinde ince bir ruh saklıydı. Uzun lafın kısası çok sevdiğim bir kitap oldu. Herkesin okuması gerekiyor. Sadece güzel olduğu için insana farkındalıklar kazandırdığı için de.
Kendine İyi Bak
Kendine İyi Bak
Arda Erel
Arda Erel
Kendine İyi Bak
Kendine İyi BakArda Erel · İnkılap Kitabevi · 20181,145 okunma
180 syf.
·
Puan vermedi
Doğmak ya da doğmamak. Tüm mesele bu değil. İnsan hayatı üç evreden ibarettir. Doğmak, yaşamak ve ölmek. Bizim için doğmak ve ölmek arasındaki o zaman dilimi çok kıymetlidir. Kendimizi gerçekleştirmeye çalışırız. Peki ya bizi dünyaya gelmeden önce bizi birileri eğitmek isteselerdi? Nasıl bir dünyaya geldiğimizi anlama imkanımız olsaydı?
Doğmadı Kutsal Çocuk
Doğmadı Kutsal ÇocukPascal Bruckner · Telos Yayıncılık · 199736 okunma
.... Gelin Birazda Düşünelim: KÖLELİK Kölelik en genel tanımıyla, bir başka insanın “metası” olmaktır. Yani kişisel bir özgürlük ya da söz hakkı sadece sahibi tarafından belirlenmesi ve insandan ziyade “makine” olma durumudur. Dünyada uzun yıllar boyunca çeşitli şekillerde uygulanmıştır. İlk olarak yaklaşık 11.000 yıl önce ortaya çıkmıştır.
Reklam
Otto Rank, bir insanın başına gelebilecek en büyük travmanın doğmak olduğunu söyler. İşkenceleri, tecavüzleri bilen insanlar olarak bunun abartılı bir yorum olduğunu söyleyebiliriz elbette ama çok haksız da sayılmaz Rank. 9 ay boyunca mutlak bir güven ve emniyet duygusuyla yaşadığımız, beslenmeyle ilgili en ufak bir sıkıntımızın olmadığı sıcacık
Sayfa 115
260 syf.
7/10 puan verdi
·
22 saatte okudu
Türkiye tarihiyle ilgili sağ-sol çatışması genelde insanların 1970'li yıllarda yaşanan halka kadar inen sert gerilimler, ölümler ve 1980 darbesiyle biten süreci anımsatır. Ancak bu romandaki sağ-sol çatışması 1930'lu yılların sonu ve 1940'ların başlangıcından bahseder. Dönemin aydınlarının (Nazım Hikmet, Sabahattin Ali, nihal atsız) birbirlerini komünist, solcu, sağcı ve aşırı ırkçı oldukları için suçladığı bir zamanda romanın baş karakteri Mustafa Ural'da kendini bu çatışmada bulur. Aslında Mustafa Ural, kitabın yazarın Rıfat Ilgaz'ın kendisidir. Kitapta kendi hayatının geçirdiği evreleri de anlatan Ilgaz, II. Dünya savaşı dönemi Türkiye'sinin panoramasını okuyucuya aktarmaktadır. Öyle ki hepimizin olmazsa olmazı çay konusunda bile ülkede bir kıtlık vardır ve çayı herkes içemez bunun yerine ülkede ıhlamuru kaynatıp içmek moda olmuştur. Rıfat Ilgaz'ın akıcı bir uslupla II. Dünya Savaşı sırasında Türkiye'nin siyasi durumunu anlattığı Karartma Geceleri kitabını öneririm, iyi okumalar dilerim.
Karartma Geceleri
Karartma GeceleriRıfat Ilgaz · Çınar Yayınları · 20174,420 okunma
"Ben sonra eve dönmedim babacığım. Bazı durumlarda sana oranla biraz aşırı davrandım. Belki de kendime bu dünyada bir yer yapabilmek için, birçok düşüncemi 'kuvveden fiile' çıkarmaya çalışıyorum. Aslında sen böyle bir şeyi hiç düşünmedin; bununla birlikte, yeryüzünde senin kadar yer yaptığım da söylenemez. Bu yüzden sinirli, sabırsız ve hırçın oldum. Biliyorsun seninle de çok çatışırdım, kapıları filân vurup giderdim. Bana hep haksızlık yaptığın duygusu vardı içimde: Bence her zaman bana haksız yere söylenirdin... Bugün, belki de sen artık öldüğün için, bana bir zamanlar haksızlık ettiğini düşünemiyorsam da, bana haksızlık edildiği düşüncesi içimde öylesine gelişti ki artık bütün dünyayı suçluyorum bu bakımdan. Bu bakımdan da istemediğim bir yerlere vardım, artık bütün dünyanın suratına çarpıp duruyorum kapıları."
Sayfa 179Kitabı okudu
160 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
“…sonra şişeyi Asle’ye uzattı bir yudum içmesini istedi, Asle içkiyi yudumladı, derken Sigvald Baba elindeki kemanı Asle’ye verdi, biraz çalıp havaya gir dedi, en iyi müzik yavaştan çalmaya başlayıp, incecik tınılardan yükseklere taşımakla, hiçlikten muazzama çıkmak şeklinde olur, dedi, Asle oturduğu yerde hiçlikten başladı çalmaya, ta altlardan
Üçleme
ÜçlemeJon Fosse · Monokl Yayınları · 2021133 okunma
İnsan bu yaşa gelince yaşamda her şeyin olası olduğunu öğreniyor ve de tabii bu dünyada yaşananların aslında o kadar da önemli olmadığını da ...
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.