Yazarın hayal gücü diyorum! Normalde bilim kurguya karşı hiçbir ilgim olmamasına rağmen bu kitap bende çok güzel etki bıraktı. Bir kere kitabın ilk sayfası itibariyle başlayan heyecan ve buna bağlı gerilim son sayfasına kadar devam etmekte. Roman boyunca asla kopmuyorsunuz çünkü sürekli bir merak hakim. Kurgu çok sağlam. İncelemenin belki sonuna
Herkese Merhabalar,
Okuduğum 3. Gülseren Hanım kitabının yorumu ile geldim. Aslında kitabı bitireli, 15 gün oldu ancak henüz tam atlatamadığım Covid19 yüzünden anca yorumu girebiliyorum.
Az artık normale dönmek için bu yorumu girmem lazımdı…
Kitapta birden fazla hikaye ele alınmış durumda, ancak bu kitapta hiçbir karaktere ısınamadım. Böyle
Çinli bir yazarın kitabını okuyacağımı hiç düşünmezdim ama bizzat 1K tavsiye edince okurların da yüksek puan verdiğini görünce "bu kitabı okumaya değer" diye düşündüm.
Peki değdi mi?
Evet.
Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor ki hikâyeye ilk başladığımda hayal kırıklığına uğradım. Çünkü gerçekten berbat bir ana karakter ve ilgi çekici
Tüm kitap boyunca Sartre bu kadar haklı olamaz, bana yericek düşünce bırakmıyor ... diyerek kitabı tamamladım. Ben onun özgünlüğünü düşünürken bi dostum o da en az senin kadar tuhaf neden şaşırıyorsun gibisinden bi yorumda bulundu. Ona kısmen katılıyor ve yorumunu şu şekilde geliştiriyorum hepimiz histeri delisi ruh hastalarıyız sadece bazılarımız kabul ediyor . Kitabın bende yarattığı etki yorucu betimlemeler ve varılamayan sonuçlar olsa da yeniden bulunmuş olduğum hissiyatındayım
Yüzyıllık Yalnızlık, bir ailenin kuşaklar boyunca hikayesini konu ediniyor. Doğan çocuklara babalarının isimleri verildiğinde çocuklar sadece o ismi değil taşıdıkları ismin sahibinin de karakterini taşıyorlar. Ailenin yazgısı benzer olaylarla tekrar ediyor. Kadınların ve erkeklerin her biri yalnızlığa mahkum oluyor.
Bu kitabı okurken birçok yerde sıkılmak mümkün. Çünkü bir karakteri değil bir ailenin hikayesini anlatan bir kitap. Bu yüzden çok fazla karakter var ve geniş bir zaman içerisinde olaylar anlatıldığı için hikayeden kopulabiliyor.
Pek çok kez karakterlerin kim olduklarını hatırlamak için kitabın başındaki soy ağacına bakmak gerekebilir. Aile üyelerinin yaşadıkları aynı isimlerle, benzer hikayelerle anlatıldığı için tekrar okuyormuş hissine kapılabilirsiniz.
Bence okumaya başlandığında fazla ara vermeden okunması gereken bir kitap. Olayların ve karakterlerin sık sık unutulmasının önüne geçilebilir.
Kitapta olağanüstü durumlar sanki her gün hayatımızda karşılaştığımız sıradan şeylermiş gibi anlatılıyor ve hiç şaşırmıyorsunuz. Büyülü bir dünya var fakat yazarın anlatım biçimi sayesinde bu dünya size hiç yabancı gelmiyor.
Spoiler Uyarısı
Dip Not: Kitapta anlatılan muz şirketinin yaptığı katliam, ne yazık ki gerçekte yaşanmış.
Yüzyıllık YalnızlıkGabriel Garcia Marquez · Can Yayınları · 198436,1bin okunma
ÇIĞLIK ATTIĞINI KİMSE DUYMAYACAK
Nebraska’nın Osborne kasabasına bir sene önce Hawaii de yaşadığı talihsiz bir olay sonucu ailesi tarafından büyükannesi ile yaşaması için gönderilen Makani Young yeni çevresine ve arkadaşlarına alışmaya çalışıyordur.Zaman zaman kendini dışlanmış gibi hissetsede şimdilerde her şeyin daha iyi olduğunu düşünür.İki
Bugün Azra Kohen’in kitabıyla devam edeceğiz. Gerçekten iyi ki varsın Azra diyebileceğim bir kitap. Ve bugün ilk defa satır arasında siz dinleyici olarak dinleyeceksiniz ama ben biraz Azra’ya karşı konuşmaya çalışacağım.
Ben gerçekten hayatımda iyi ki varsın Azra, ben böyle eğlence görmedim dediğim bir kitapla karşı karşıyayız. Hoş tabi benim
Bu serinin ilk kitabından daha çok sevdiğim ve daha çok anladığım bir kitaptı. 19 yaşındaki bir gencin aşırı milliyetçiliğini anlatıyor. Aslında yazar kendini anlatıyor. Kitabı okuyup hayatını araştırırsanız nasıl bu yolda kendini feda ettiğini anlarsınız. Ama bu onlar için onurlu bir şey. İmparator için kendini öldürmek çok yiğitçe bir şey Japon
A Ş K ‘ S I N S E N
“Her insanın, bu hayatta imtihanları vardı. Hiçbir şey tesadüf olmadığı gibi bazen tesadüfler, hayatın dönüm noktası olurdu. Kimi her şeye rağmen hayatın getirdiklerine büyük bir hırsla tutunur, kimi ise susarak kaderine razı olurdu. Önemli olan kabul etmek değil, kabul ettiğinle yaşamayı öğrenmektir…”
“Yağmurdan hemen
Hayatım boyunca siyasetten , sağdan soldan uzak yaşadım. Duyduğum o kulaktan dolma laflara inanmamış zaten hiç biride inandırıcı gelmemişti . böylelikle bu kitabı elime almıştım.
herkes ne zaman ölür, elbet gülünün solduğu akşam. İşte kitap böyle başlıyordu...
Hazmedemiyorsun. Şaşırıyorsun, korkuyorsun, öfkeleniyorsun. Yer yer küfür bile ediyorsun.
Kitap okurken okuduklarımın gözümün önünde canlanmasını her zaman sevmişimdir taa ki bu kitabı okuyana kadar. O yapılan işkencelerin canlanmasını istemiyordum gözümde, ama canlanıyordu. Ve o yaşananlar gözünün önünde canlanırken, içinin acımasına engel olamıyorsun...
Ve böyle de bitiyordu kitap.
Burada ölen yalnızca bedenimdi, ki zaten ölümlüydü,ölecekti. Ama düşüncemi öldüremeyeceksiniz, ölmeyecek yaşayacak.
Ölüme bile dimdik gidişleri , hiç boyun eğmeyişleri benim için hep gurur kaynağı olacaktır...
Emily Bronte daha çok yaşasaydı, ortaya nasıl eserler çıkarırdı acaba?
Okurken kendimi tam olarak Yorkshire'da gibi hissettim. O tepelerde ben de dolaştım, karlı çayırlarda bata çıka ben de ilerledim. Bu kitabı okumak için sonbahar ayını beklemiştim ama gerek yokmuş. En sıcak havada bile okusanız sizi anında yağmurlu, soğuk hava atmosferine çekiyor kitap.
Kitaptaki karakterlerin hepsi kötüydü. Bazları iyi gibi ama sonradan tanıştıkları, o kişi yüzünden (Heathcliff) iyiliklerini çabuk kaybediyorlar. Bir nevi kaybetmeye mecbur kalıyorlar. Heathcliff yüzünden kimse mutlu olamıyor. O kadar çok kötülük var ki bir süre sonra yapılan hiçbir kötülüğe şaşırmıyorsunuz, normal gelmeye başlıyor. Kitabın sonlarına doğru sadece bir tane mutluluk verici bir olay oldu. Onda da, kitap boyunca hiç mutluluk verici bir şey okumadığım için, çok sevinmiştim.
Uğultulu Tepeler, mutlaka okunması gereken bir kitap. Bu kitabın içindeki karakterlerden, daha fazla kötülük yapan, karakterleri okumuşsunuzdur ama bu kitaptakiler içimizdendi, bizdendi. Her gün yolda karşılaştığımız insanlar gibiydiler. Çok gerçekçiydi...
Uğultulu TepelerEmily Brontë · Can Yayınları · 202141,9bin okunma
Diyecek hiçbirsey bulamıyorum. Bu kitabı elime ikinci alışım ilkinde bi 10 sayfa okuyup sıkılıp bırakmıştım şuan bunu söylemeye nerdeyse utanıyorum.. Kitabı an itibarı ile bitirdim ve ilk defa bir kitapta gözyaşlarımı tutamadım.. Bu kadar etkileyebilecegini düşünmemiştim. SABAHATTİN ALİ. .muazzam bir adam kitabı okumadım yaşadım ve elimden bırakamadım. Okurken aşk gerçekten felaket bir duygu insanı ne hallere düşürüyor. sevgili ne kadar vefasız..değer kıymet bilmez diyosun.ama sonuna geldiģinde iyiki aşk var ne kadar acıda olsa iyiki var demekten kendini alamıyosun hayatının en önemli sırrını oğrendigindeki tepkisizligine sasirmiyosun çünkü biliyosun aslında içinde kopan firtinalari sessizligini kimsesizligini. Kalabaliklar içinde yanlız kalmak kendini hayatın boyunca alistiriyosun bu oluşuma..Raif hiç unutmayacağım ve her zaman en sevdiğim karakter olarak kalacak bende ve bu kitap en sevdiğim kitap...
Gelenler adamdı, buldukları insandı
İnsan yalnız Tanrının yarattığı mahluk
İnsan mahluktan, adam insandan çıktı.
Tanrının insanı yer ve içer.
İnsanın adamı düşünür ve yaratır.
M.KEMAL ATATÜRK
Büyük işler başardı, gaziydi, komutandı, önderdi, yılmazdı, üretkendi, korkusuzdu, öngürürdü, gözü kararydı…
Tüm bunların yanında İNSANdı!!!
Bu