Tekrar tekrar söylüyorum bu yazar Türkiyenin Goethesi
Bir başkasıyla? Mümkün mü ki… Evet, mümkün mü ki yatağını bulsun onda nehri? Mümkün mü ki kanat çırpmadan süzülebilsin yüzyıllar boyu? Senin terennüm eden fısıltılarını, senin cennetten kanatlanıp gelen duygularını bir başkası mı, o mu? Yüreğinde sızıyan duygulara acıyarak baktı Tolga. Tiksindi duygularının aczinden. Yaralı bir kuşun kanat çırpamaması kadar sevimli bir tablo değildi bu, başı ezilmiş bir yılanın oynaşıp kıvrılan sürünmesini andıran bir iğrençlik…
"Açlık, savaş, geri kalmışlık ve inanılmaz felaketlerle ilgili haberleri kitleler,masal dinler gibi dinliyor. Işte böylesi bir yaşam önümüzden gelip gidiyor. Sen, kendi duvarlarının gerisine çekiliyorsun. O, kendi duvarlarının gerisine çekiliyor. Bir başka kentte. Bir başka ülkede. Herkes bir başka kentte. Herkes bir başka dili konuşuyor. Ya da anlamaya çalışıyor. Aynı dili konuşan iki kişi yok. Her sözü, insanın kendisi için söylediğine inanıyorsun. Her söylenen söz, bir biçimde insanın kendi kendini onaylaması. Karşısındakine birşey anlatmak istese de, gene kendi gerçeğini, bilmişliğini ya da doğru algılayışını kanıtlamak için söylenen sözler. Doyum içinde ayrılacağımı sandığım bu yaşamdan, zaman zaman algılıyorsun ki, hiç de doyumla ayrılamayacaksın. Hiç yaşanmamış gibi. Doymak mümkün mü?"
Reklam
Bu devirde duyguları olan birinin iyi olabilmesi mümkün mü ?
Sayfa 16 - Kültür YayınlarıKitabı okudu
“Haberlerde yalnızca insanların bilmesini istedikleri şeyleri gösteriyorlar. Ülkenin yarısı. yanıp kül olsa bile onlar istemediği sürece kimsenin haberi olmaz. Dee, sana anlatmaya çalıştıklarımı kafan almıyor mu? Bütün dünyayı programlamışlar! İletişim kanallarını tamamen kontrol altına almışlar, Gösterdiklerini düşünecek ve verdiklerini isteyecek hale getirmişler herkesi, İstemeye programlandıkları şeyleri verip duruyorlar onlara - bu din, güye girmek de çıkmak da mümkün değil, bir köşesinde tutmak bile olanaksız. Düzeni sürdürmek, döngüyü devam ettirmekten başka bir planları olduğunu bile sanmıyorum insanlara, Dünya'ya, hatta başka gezenlere neler oluyor Tanrı bilir. Kocaman bir yalan ve çöp girdabı dönüyor da dönüyor büyüyor da büyüyor ve hiçbir şeyin değişeceği yok. İnsanlar çok geç olmadan uyanmazsa yakında işimiz bitecek”
Sayfa 53 - PaulKitabı okudu
Bu bir paradoks mu yani...
Ne yapacağımı birisinin çoktan biliyor olması ile buna rağmen yaptıklarımı seçme özgürlüğümün olması mümkün görünmemektedir.
Osmanlı geçmişinden Türk Ocakları'na, Meclis konuşmalarından program açıklamalarına, Kemalist tarih tezinden entelektüellerin yapıtlarına, ortada erken Cumhuriyet döneminde milliyetçiliğin din ikamesi kılınmak arzusunu gösteren büyük bir malzeme yığını durmaktadır. Bu malzemeden 1920'ler boyunca bir sivil din oluşturulmuş, telifçi tezlerin de varlığına müsaade edildiği bu zaman zarfında devlet, sivil dinin oluşumunu etkin bir biçimde desteklemiştir. 1930'lar boyunca ise, dinin kategorik dışlanması, sivil toplumun devlette eritilmesi ve nihayet parti ile devletin bütünleşmeleri vuku bulmuş, rejim otoriterlikten totaliterliğe doğru evrildikçe sivil din de siyasal dine dönüşmeye başlamıştır. Böylece İslâm'ın bıraktığı boşluk, bilim ve medeniyet ile de uyum içerisinde kutsallaşan bir Türklük ile doldurulmak istenmiştir. Peki bu seküler dinin önderi, tüm bu projeye gerçekten de inanmakta mıdır? Daha önce bahsi geçtiği gibi Kemalist elitin önemli simalarının bu anlatının tümüne inanmaktan ziyade onun kullanışlılığına odaklandığı savlanabilirse de Atatürk'ün bunlara gerçekte inanmadığına dair elimizde herhangi bir veri bulunmuyor. Zaten eğer öyle olmasaydı, bilimsellik görüntüsüne ve Batılıların yargılarına karşı son derece hassas olan Atatürk'ün, bu iki sahada da kendisinin epey başını ağrıtması muhtemel şeylerle, mesela Kayıp Mu Kıtası ile böylesine alakadar olmasını açıklamak mümkün olmazdı.
Sayfa 221Kitabı okudu
Reklam
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.