Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Sanırım hiçbir şey unutamamak güzel bir şey, hayatımın her anı kafamın içinde. Bu aynı zamanda çok sinir bozucu. Çünkü hiçbirini paylaşamıyorum fakat hiçbiri kaybolmuyor.
Julia, dudakları nefis bir sırıtışla büküldü. "Verdiğim sözleri oldukça ciddiye alırım," dedi Clay, parmaklarının arasındaki külotu çevirip, onun ayaklarındaki tutuşunu sıkılaştırırken. İç çamaşırını sabit tuttu ve Julia'nın ağzının açılıp kalmasını, gözlerinin huşuyla kapanmasını izleyerek, onun lezzetli, kayganlığı boyunca
Sayfa 88
Reklam
Dance me to the end of love - Leonard Cohen
Şarkı ikinci Dünya Savaşı’nda ki ölüm kamplarından esinlenmiş Leonard COHEN ölüm kamplarına dair kitapları okurken bazı mahkumların yaylı Sazlar caldigini öğreniyor ve çok etkileniyor Yani bir tarafta ölüm diğer tarafta hayat Düşünsenize yan ranzadaki mahkum arkadaşınız öldürülüyor ertesi gün bu belki de sen olacaksın ama hayata dair en güzel şeylerden birini yapıyorsun müzik dance me to your beauty with a burning violin dizisi böyle çıkıyor Yanan bir kemanın sesi eşliğinde çünkü insanlar krematoryumlarda yakılıyormuş Kohen tükenişi anlatırken de aşık olduğumuz kişiye teslim olurken de aynı dili kullandıgımızı düşünmüş ve ortaya o harika eser çıkmış Korkuya rağmen dans et benimle kendimi güvende hissedene dek Bir zeytin dalıymışım gibi gibi tut beni ve yuvama götüren güvercin ol Aşkın gidebileceği yer neresi ise oraya kadar dans et Düğünümüze kadar dans et yeniden ve yeniden Şefkatle dans et uzun uzun dans et Aşkımızın altında sadece ikimiz varız aşkımızın üstünde de O yüzden aşkın gidebileceği yer neresiyse oraya kadar dans et benimle
Jenny -İslam'da müzik dinlemek- hakkında
Müslüman olduğumda Allah’tan sadece kendisini hoşnut etmeyen şeylerden uzaklaşmama yardım etmesini değil, aynı zamanda beni İslâm’dan uzaklaştıracak veya kalbimi karartacak bir hayatı özlememe neden olabilecek hatıraları da zihnimden uzaklaştırmasını diledim. Elbette ailemle ve arkadaşlarımla güzel anlarını hatırlamak istiyordum ama işlediğim
Kendinizi moralsiz hissettiğinizde, bunu çabucak değiştirebileceğinizi biliyor musunuz? Güzel bir müzik çalarak ya da şarkı söyleyerek ruh halinizi değiştirebilirsiniz. Güzel şeyler düşünmek de işe yarar. Bir bebeği ya da çok sevdiğiniz birini düşünün ve bu düşüncede kalın. Bu düşünceyi zihninizde tutarak, ondan başka hiçbir şeyin size ulaşmasına izin vermeyin; kesinlikle kendinizi iyi hissedeceksiniz. Bunu size garanti ediyorum. Gerekli durumlarda kullanmak üzere "Sır"rın İpuçları adını vereceğiniz bir liste yapın. "Sır"rın İpuçları" derken, bir çırpıda duygularınızı değiştirebilecek şeylerden bahsediyorum. Bunlar; güzel anılar, gelecekle ilgili olaylar, eğlenceli anlar, doğa, sevdiğiniz bir kişi, en beğendiğiniz müzik gibi unsurlar olabilir.
"Bazen bütün gün metroyla gezip onlara bakıyorum, onları dinliyorum. Kim olduklarını, ne istediklerini ve nereye gittiklerini öğrenmek istiyorum sadece Bazen Eglence Parklarına gidip jet arabalarına bindiğim bile oluyor, gece yarısı şehir sınırında yarıştıklarında... sigortalı oldukları surece polisin umurunda olmuyor. Bazen metrolarda gizlice kulak kabartıyorum. Veya gazoz makinelerinin başındayken kulak kabartıyorum ve biliyor musun?" "Neyi?" "İnsanlar hiçbir şeyden bahsetmiyor." "Ah, bir şeylerden bahsediyorlardır mutlaka." "Hayır, hiçbir şeyden bahsetmiyorlar. Genellikle bir suru araba veya giysi markası ya da yuzme havuzu firması sayıp, ne guzel diyorlar! Ama hepsi aynı şeyi söylüyor ve kimse kimseden farklı bir şey söylemiyor. Kafelerde de genellikle espri makineleri çalıştırılıyor ve genellikle aynı espriler yapılıyor veya muzik duvarının ışıkları yakılıyor ve bütün o renkli desenler inip çıkıyor, ama bunlar sadece renk ve tamamen soyut. Müzelerde de... müzeye gittin mi hiç?Tamamen soyut Artık sadece bu var. Amcamın dediğine göre bir zamanlar durum farklıymış. Çok eskiden bazen fotoğraflar bir şeyler söylermiş hatta insanları gösterdikleri bile olurmuş."
Sayfa 51 - İthakiKitabı okuyor
Reklam
Gerçekten faydalı olmak istiyorsan gündelik çalışmaların dar çemberinden çıkıp hemen kitle üzerinde tesirli olmaya gayret etmelisin! Her şeyden önce yüksek sesli, hareketli bir propagandaya ihtiyaç var. Neden sanat ya da mesela müzik aslında bu kadar canlı, popüler ve güçlü? Çünkü müzisyen ya da şarkıcı birdenbire binlerce kişinin üzerinde tesir bırakabiliyor. Ah, sanat ne hoş! -diye devam etti düşünceli düşünceli gökyüzüne bakarak.- Sanat insanı kanatlandırır, uzaklara, çok uzaklara götürür! Pislikten, küçük çıkarlardan bıkan, isyan eden, aşağılanan, öfkelenen herkes huzuru ve tatmini ancak güzel olanda bulabilir.
"İnsanlar hiçbir şeyden bahsetmiyor." "Ah, bir şeylerden bahsediyorlardır mutlaka !" "Hayır, hiçbir şeyden bahsetmiyorlar. Genellikle bir sürü araba veya giysi markası ya da yüzme havuzu firması sayıp, ne güzel diyorlar! Ama hepsi aynı şeyleri söylüyor ve kimse kimseden farklı bir şey söylemiyor. Kafelerde de genellikle espri makineleri çalıştırılıyor ve genellikle aynı espriler yapı- liyor veya müzik duvarının ışıkları yakılıyor ve bütün o renk- li desenler inip çıkıyor, ama bunlar sadece renk ve tamamen soyut. Müzelerde de... müzeye gittin mi hiç? Tamamen soyut. Artık sadece bu var. Amcamın dediğine göre bir zamanlar durum farklıymış. Çok eskiden bazen fotoğraflar bir şeyler söylermiş, hatta insanları gösterdikleri bile olurmuş."
Kâzım Karabekir Paşa, ana babaları Erzurum ve Erzincan bölgelerinde öldürülen iki bin kadar yetim Türk çocuğunu evlat edinmişti. Bunlar, dört ile on dört arasında çocuklardı. Üzerlerinde asker elbisesi olmasına ve Paşa'nın seçtiği zabitlerin nezareti altında olmalarına rağmen, asker terbiyesi görmüyorlardı. Kazım Karabekir Paşa, çocuklarda,
Sayfa 117Kitabı okudu
Yanacak kibrit kalmamış hepsi nemlenmiş
Hepimiz, içimizde bir kutu kibritle doğarız. Ama tek başımıza bunu yakamayız. Deneyde görüldüğü gibi oksijene ve mum alevine ihtiyacımız vardır. Örnegin, oksijen, sevdiğimiz insanın nefesinden gelebilir. Mum aleviyse güzel bir yemek, müzik, okşamalar ya da güzel sözlerdir. Bunlardan biri parlamaya neden olur ve içimizdeki kibritlerden birini yakar. Bir an yoğun bir heyecan hissederiz. İçimize çok hoş bir sıcaklık yayılır. Bu sıcaklık zamanla yavaş yavaş yok olur. Sonra yeni bir parlama olur ve içimize bir kibrit daha yanar. Bu duyguyu yaşamak isteyen herkes, kendi içindeki patlayıcıları keşfetmek zorundadır. Bunlar yanarak ruhumuzun beslenmesine yardımcı olur. Yani başka türlü söylersek, bu yanma ruhumuza enerji verir. Bir kişi eğer kendi tutuşturucularınızı zaman içinde keşfedemezse, içindeki kibritler nemlenir, hiçbir şekilde yanmaz olur.
Sayfa 111Kitabı okudu
Reklam
Pop müziği söz konusu olunca, korkunç uçurumlar açılıyor yeniyetmelerle aramda. Dans etme biçimlerine de aklım ermiyor. Eskiden bir kızla bir delikanlı, birlikte dans ederlerdi. Bu danslardan bazıları, örneğin tango, hafifçe şehvete dönüşürdü nerdeyse. Zaten yaşlı bir Fransız devlet adamı, galiba Clémenceau, tangoyu ilk seyrettiğinde, “çok güzel, ama neden ayakta” demiş. Şimdiyse, şehvetin en küçük bir izi bile kalmadı ortada. Dans, dans olmaktan çıktı, biçimsiz bir spora dönüştü. Aşırı bir bireycilik içinde, herkes, partnerine el bile sürmeden, hattâ partneri bile olmadan, tepinip duruyor tek başına. Bu tür danslar ve pop müziği –eğer buna müzik denilebilirse– zamanla geçebilecek bir gençlik hastalığıdır belki de. Üstelik her genç kapılmıyor bu hastalığa. “Şıkıdım şıkıdım”dan değil de, biraz daha kaliteli hafif müzikten hoşlananlar var.
sanat, insanın mantığına değil duygularına seslenir
sanat, insanın mantığına değil duygularına seslenir. İnsanın ruhunu 'yumuşatma'yı, iyiye karşı duyarlı kılmayı amaçlar; zira değerli bir film izlediğimizde, güzel bir resme baktığımızda ya da iyi bir müzik dinlediğimizde bizi silahsızlandıran, adeta elimizi kolumuzu bağlayan herhangi bir düşünce, başlı başına bir görüş değildir ilk aklımıza gelen; yeter ki sanat 'bizim' sanatımız olsun. Thomas Mann'ın da belirttiği üzere , büyük sanat eserlerinin her zaman çift yönlü ve çift anlamlı, tıpkı hayatın kendisi gibi belirsiz ve çok boyutlu olmaları bu görüşün geçerliliğini daha da artırmaktadır. Bu nedenle yazar, salt kendi izlenimleriyle bezediği eserinin tek anlamıyla benimseneceğini asla varsayamaz. Sanatçının yaptığı, sadece, kendi dünya görüşünü dile getirme denemesidir; insanlar dünyaya bir de sanatçının gözüyle baksınlar, dünyayı bir de sanatçının duyguları , şüpheleri ve düşünceleriyle öğrensinler diye.
Sayfa 149 - Agora kitaplığı, 2007Kitabı okudu
Bence kalple karın boşluğu arasındaki yer, bedenimizin o bölgesi müziğin içimize batması için yaratıldı. İşte oraya vuran müzikle ilgileniyorum. Mesele istediğim şarkıyı dinlemek de değil, o şarkının istediği dinleyici olmak; benim aradığım bu. Bir insan güzel şarkıları seviyorsa sıradan olamaz diye düşünürüm. Çünkü müzik doğrudan ruhla konuşuyor ve söylediklerinin bir karşılık bulacağı ruhu da her zaman bulamıyor. Bulduysa orada asla sahte olmayan bir şey var demek, bu kıstasa çok güveniyorum.
Özkan Abi'nin Ardından
Şimdi düşünüyorum da, keşke yaşarken sana bunları söyleseymişim... Yani ne kadar önemli olduğunu bu topraklarda çalan müzik için. Senin, MFÖ'nün peşinden durdurulamayan bir nehir gibi sürüklendiğimizi... Ele güne karşı yapayalnız kaldığımızı, mazeretimiz olduğunu, zincirin kopuk olduğunu ve olduramadığımızı... Bu kelimenin her zaman sana ait
Sayfa 193 - Doğan NovusKitabı okudu
XXXVII MASKELİ OYUNLARLA1 TÖREN ALAYLARI ÜSTÜNE
Maskeli oyuncuların giysileri, maskelerini çıkardıkları zaman da kendilerine yakışacak türden, güzel, uygun şeyler olmalı; Türk, asker, denizci gibi beylik sahne kılıkları olmamalı; bunlarda genellikle soytarılar, satirler, şebekler, vahşiler, hokkabazlar, hayvanlar, cinler, cadılar, Habeşler, cüceler, Türkler, su perileri, köylüler, sevgi tanrıları, canlı heykeller ile benzerleri yer alagelmiştir. 1 “Masques” ya da “Masks” on altıncı, on yedinci yüzyıllarda İngiliz saray çevrelerinde, soylu kişilerin konaklarında çok moda olmuş, müzikli, danslı, zengin giyimli, maskeli gösteri oyunlarıydı. Genellikle saraydan ya da soylular çevresinden kişilerin rol aldıkları bu oyunlarda, karakterle olay örgüsünden daha çok müzik öğesi ağır basardı. Başlangıçta İtalya’dan geldiği sanılan bu eğlence türü İngiltere’de gelişerek bambaşka bir nitelik kazanmış. Beaumont, Middleton, Chapman gibi yazarlar bu türde oyunlar yazmışlar, Ben Jonson da masklara ön-oyunları, Aristophanes’çi bir güldürü öğesini ekleyerek türü doruğuna çıkarmıştı.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.