Eski Yunanlılar, insanoğlunu, kökenlerinden itibaren çevresindeki dünyadan ayrılması olanaksız bir güç haline getiren büyüsel bağı bir yana atmışlardı. Ne kadar olgunlaşmış ve gelişmiş olursa olsun, bir Mezopotamyalı ya da Mısırlı, ken­dini, kozmosun sınırsız mekanizması içinde yer alan bir çark olarak görmekten kurtulamıyordu ve böylece insanoğlu
Sayfa 83 - 84-85-86 - PdfKitabı okuyor
Cesaret mi diyelim, muhabbet mi diyelim, aşk mı diyelim bu olaya...
~•~ Hz. Ali (radıyallahu anh), Kûfe’ de halife iken, bir gün İslâm’ın destan yazdığı o ilk günlere şahit olmayan genç nesle: “ Söyleyin bakalım "Men eşca uün-nas?/İnsanların en cesuru kimdir?” diye sormuştu. Soruya muhatap olan o günün Müslümanları, cesaret deyince akıllarına hep Hz. Ali geldiği için: “Ente Ya Emir el-Mu'minin/ Sensin
Sayfa 38
Reklam
Hindistan, İngiltere'nin refahı için vazgeçilmez hale geldikçe milyonlarca Hindistanlı pekala önlenebilir kıtlıklarda, açlıktan can vermeye başlamıştı. İngiltere'nin acımasız ekonomi politikalarından ötürü İngiliz Sömürgeciliği Holocaust'u diye tabir edilebilecek olan bu durumun sonucu olarak 30 ila 35 milyon Hindistanlı açlıktan
İngilizler savaş sırasında övünülecek bir yönetim sergilememişlerdi. Demokrasiye hazırladıklarını iddia ettikleri bir ülkeyi askeri diktatörlük ile yönetmişlerdi. İnsanlık tarihinin gördüğü en berbat kıtlıklarından biri olan 1943 tarihindeki Bengal kıtlığına sebep olmuşlardı. Bizzat Churchill'in talimatı ile açlıktan ölmek üzere olan
"Sevgili Hazar," diye başlıyordu mektup, "Benim manevi oğlum... Kızımın muhafızı, koruyucusu ve sonsuz dostu... Sen bu satırları okuyorsan belli ki ben artık hayatta değilim. Her șey planladığım gibi gittiyse bu mektup sana ölüm haberimle birlikte geldi ama bundan sonra öğreneceklerin seni benim ölüm haberimden daha fazla sarsacak.
Sanat Felsefesi, Estetik, Schiller, Ressamlar
_Alçak bir takım ihtiyaçların tatmini için kullanılan yetenek, güya artistik bir şekil verir kirli bir muhtevaya. Sanatçı, zayıflık ve kötülükle insanları aldatır ve kendilerini aldatmalarını kolaylaştırır. Sahtekârdır çünkü manevî susuzluklarını temiz bir kaynaktan doyurduklarına ikna eder onları. Sanat’ın nimetinden mahrum kalınan böyle zamanlar
Reklam
_İnsan, kim olduğunu ancak felakete uğradığında gerçekten anlıyor. _Önemsiz bir şahsiyet olan bu Habsburglu kadının kurduğu neşeli, tasasız oyun dünyasına devrim dalıvermeseydi, o da gelmiş geçmiş yüz milyon kadın gibi sakin sakin yaşayıp gidecekti. Dans edecek, sevecek, gülecek, süslenecek, çocuklar doğuracak, en sonunda da sessizce bir yatağa
_Tanrı, "Işık hızından daha hızlı gitmeyeceksiniz!" deseydi mesela. Halk da, bu buyruğun ne hakkında olduğunu bilmiyoruz ama tüm diğer buyruklar gibi ona da uyuyoruz mu diyecekti? Anlamadan körü körüne bir şeye bağlanmak bağnazlıktır. Gelecekte karşımıza Maxwell çıkar ve bizi manyetizma ve ışık hızı hakkında aydınlatır mı diyeceklerdi?
_Psişe, insan zihninin, bilincinin ve bilinç dışının tamamıdır. Galaksilerin ardında tanrıyı aramayı hayal edemeyiz. Her şey psişenin ürünüdür. Eski yunanca'daki psyche sözcüğü, "kelebek" anlamına gelir." Latince'deki animus ruh ve anima can, eski yunanca anemos rüzgar sözcüğüyle aynı köktendir. _Vücudun merkezi de başta
İnsan yüksek düzeyde bir düşünme yeteneğiyle donatılmış değildir. En aydın ve okumuş kişi bile gerek dünyayı, gerek kendini her zaman pek naif, basite indirgeyen ve aldatıcı formüllerin gözlüğüyle görür, özellikle de kendisi için yapar bunu, çünkü bütün insanlarda, doğarken yanlarında getirdikleri, düpedüz zorlayıcı nitelikte bir gereksinim yaşar,
Reklam
Uygar toplumun ideal denen taleplerinden biri bu konuda bi­ze bir ipucu verebilir: "Komşunu kendin gibi sev." Dünyaca ünlü bu söz, bunu en gurur duyduğu talebi olarak sergileyen Hıristi­yanlıktan şüphesiz daha eskidir. Ama çok eski olmadığı da kesin­dir; tarih çağları başladıktan sonra bile insanlar henüz böyle bir şeyden habersizdi. Bu
Doğru olanı yap. Yaptığının ne olduğunu ve neden doğru olduğunu unutuncaya kadar doğru olanı yap. Sınırlar yok olup gidinceye kadar, tıpkı bu uçsuz bucaksız topraklarda dolaşan bir yolcu için sınırların bir süre sonra ortadan kaybolması gibi... Üzerinde en ufak bir dağın, hatta dağların gölgesinin bile olmadığı açık ufkun derinliklerinin, o yolcunun bakışlarını esir alıp vücudundan ve bilincinden geçerek kanına karışması ve bir an için yolcunun bu sonsuz alana dönüşmesi gibi... Geriye rüzgarın, ışığın ve karanlığın fısıltısından başka bir şey kalmaz... Evet, bir söz vermiş olabilirdi ama naif değildi ve artık masum da değildi.
Sayfa 189 - Pegasus YayınlarıKitabı okudu
--ÖZENSİZ VE UZUN KİTAP NOTLARI--- Metafiziksel önermeler ise ne evren üstüne bilgi veren ne de mantıksal önermeler gibi doğruluk ya da yanlışlıkları kendi içlerinde olan önermelerdir. Yani bunlar ne doğru ne de yanlıştırlar. Bu önermeler hiçbir bilgi veremezler. Bu nedenle de aslında önerme değildirler. Ne var ki, metafiziksel önermeler, hem
60 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.