“Kuş yumurtadan çıkmak için savaş veriyor. Yumurta dünyadır. Doğmak isteyen, bir dünyayı yok etmek zorundadır. Kuş Tanrı’ya doğru uçuyor, Tanrı’nın adı Abraxas’tır.” "İlk Çağ’daki tarikatların ve gizemci toplulukların savundukları düşünceler, akılcı bir bakış açısından göründüğü kadar naif değildir. İlk Çağ, bizimkisi gibi bir bilim
Goethe’nin Renkler Kuramı Tarihi’nden bir alıntı yapalım: Eğer Yunan dili canlı kalsaydı ve Latin dili yerine o yayılsaydı, evrenin bilimsel görünüşü ne kadar farklı olurdu. Yunanca çok daha naif, doğal, ışıltılı, akıl dolu, estetik bir sunuma çok daha yatkındır. Bu fiillerle, özellikle de sıfat-fiillerle ve mastarlarla konuşma tarzı her ifadeyi esnekleştirir; doğrusu, hiçbir şey kelime tarafından belirlenmiş, mıhlanmış, sabitlenmiş değildir; nesneyi muhayyilede canlandıran şey sadece bir imâdır. Tersine, Latin dili, adları kullanarak, karar verir ve buyurur. Kavram kelimede katı bir biçimde mimlenmiştir, kendini, bundan böyle sanki söz konusu olan gerçek bir varlıkmış gibi hareket edebileceğimiz kelimede pekiştirir.
Reklam
Parmenides, şeyin kendisini hemen reddederdi, çünkü bu ona var olmayan yahut var olmaması gereken gibi gelirdi. Dolayısıyla, ne panteist varlığa yönelik mistik bir inanç, ne uçucu bir rüya olarak dünyayı etik açıdan küçümseme, ne de Kantçı bir idealizm söz konusudur: Fakat daha çok, varlık kavramından çıkarılan çok soğuk bir soyutlama vardır. Sezgiyle bulunmuş bir kavram için daha sonra kanıt aranmamıştır. Tam tersine, varlığın ve var olmayanın eski sistemin bünyesine çok naif biçimde dahil edilmesi onu şu eşsiz düşünceye yöneltmiştir: "Var olmayan var olamaz."
Sayfa 230Kitabı okudu
Gel de bunu yobazlara pardon aydınlara anlat
Hayatın kaynağı ve evrimi hakkındaki indirgemeci neo-Darwinci açıklamaya naif bir şüphecilikle yaklaşma taraftarıyım. Hayatın, bildiğimiz haliyle, bir dizi fiziksel rastlantıya ek olarak doğal seleksiyon mekanizmasının sonucu olduğu, ilk bakışta oldukça inanılmazdır. Bu naif cevaptan tüm yönleriyle başarılı ve
Peki eğer kıtlık, salgın ve savaşları kontrol altına aldıysak, bundan sonra insanlığın gündemini neler belirleyecek? Bu soruyu yanıtlamadan önce kıtlık, salgın ve savaşlar üstüne birkaç söz daha söylemek gerekiyor. Bu sorunları kontrol altına aldığımız iddiası birçoklarına ölçüsüz, ziyadesiyle naif ya da duygusuz gelecek ve devamında şu sorular öne sürülecektir: Günde iki doların altında zar zor geçinen milyarlarca insan için ne demeli? Peki Afrika'da devam eden AIDS krizi ya da Suriye ve Irak'ta tırmanan savaşlar ne olacak?
Klasik iktisatta günlük hayatta tümüyle hepimizin akılcı olduğu varsayımı, karşılaştığımız bütün seçeneklerin değerini hesapladığımızı, daha sonra da mümkün olan en iyi eylem hattını takip ettiğimizi ileri sürer. Peki ya yanılgıya düşüp akıldışı bir şey yaparsak? Bu durumda da geleneksel iktisadın bir cevabı vardır: “Piyasa kuvvetleri” bizi önüne katıp hızla doğru ve akılcı yola geri götürür. Aslında, Adam Smith’den bu yana iktisatçı kuşakları bu varsayımlara dayanarak vergilendirme ve sağlık hizmetleri politikalarından, mal ve hizmetlerin fiyatlandırılmasına kadar her şey hakkında geniş kapsamlı sonuçlar geliştirebilmişlerdir. Ancak, bu kitapta göreceğiniz gibi, bizler kesinlikle klasik iktisat kuramının ileri sürdüğünden çok daha az akılcıyız. Dahası, bu akıldışı davranışlarımız ne rasgele ne de anlamsızdır. Bunlar hem sistematik oldukları hem de defalarca tekrarlandıkları için öngörülebilir davranışlardır. Dolayısıyla, klasik iktisatta değişiklik yapmak, onu naif psikolojiden (genellikle akıl yürütme, içebakış ve—en önemlisi—deneye dayalı araştırmalarda başarısızdır) uzaklaştırmak anlamlı değil midir? Bu tamamen davranışsal iktisadın boy atmakta olan alanıdır ve söz konusu kapsamlı girişimin küçük bir parçası olarak bu kitap bunu yerine getirmeye çalışıyor.
Reklam
47 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.