_Psişe, insan zihninin, bilincinin ve bilinç dışının tamamıdır. Galaksilerin ardında tanrıyı aramayı hayal edemeyiz. Her şey psişenin ürünüdür. Eski yunanca'daki psyche sözcüğü, "kelebek" anlamına gelir." Latince'deki animus ruh ve anima can, eski yunanca anemos rüzgar sözcüğüyle aynı köktendir. _Vücudun merkezi de başta
İnsan yüksek düzeyde bir düşünme yeteneğiyle donatılmış değildir. En aydın ve okumuş kişi bile gerek dünyayı, gerek kendini her zaman pek naif, basite indirgeyen ve aldatıcı formüllerin gözlüğüyle görür, özellikle de kendisi için yapar bunu, çünkü bütün insanlarda, doğarken yanlarında getirdikleri, düpedüz zorlayıcı nitelikte bir gereksinim yaşar,
Reklam
Uygar toplumun ideal denen taleplerinden biri bu konuda bi­ze bir ipucu verebilir: "Komşunu kendin gibi sev." Dünyaca ünlü bu söz, bunu en gurur duyduğu talebi olarak sergileyen Hıristi­yanlıktan şüphesiz daha eskidir. Ama çok eski olmadığı da kesin­dir; tarih çağları başladıktan sonra bile insanlar henüz böyle bir şeyden habersizdi. Bu
Doğru olanı yap. Yaptığının ne olduğunu ve neden doğru olduğunu unutuncaya kadar doğru olanı yap. Sınırlar yok olup gidinceye kadar, tıpkı bu uçsuz bucaksız topraklarda dolaşan bir yolcu için sınırların bir süre sonra ortadan kaybolması gibi... Üzerinde en ufak bir dağın, hatta dağların gölgesinin bile olmadığı açık ufkun derinliklerinin, o yolcunun bakışlarını esir alıp vücudundan ve bilincinden geçerek kanına karışması ve bir an için yolcunun bu sonsuz alana dönüşmesi gibi... Geriye rüzgarın, ışığın ve karanlığın fısıltısından başka bir şey kalmaz... Evet, bir söz vermiş olabilirdi ama naif değildi ve artık masum da değildi.
Sayfa 189 - Pegasus YayınlarıKitabı okudu
--ÖZENSİZ VE UZUN KİTAP NOTLARI--- Metafiziksel önermeler ise ne evren üstüne bilgi veren ne de mantıksal önermeler gibi doğruluk ya da yanlışlıkları kendi içlerinde olan önermelerdir. Yani bunlar ne doğru ne de yanlıştırlar. Bu önermeler hiçbir bilgi veremezler. Bu nedenle de aslında önerme değildirler. Ne var ki, metafiziksel önermeler, hem
Kadınlık Elbisesi
O sabah geçmişin muhasebesini yaparken, bir kadınlık elbisesi canlandı zihnimde. Dekoltesiz, yırtmaçsız, süs püsten uzak, dümdüz bir elbise. Kadınları her devirde toplumsal cinsiyet kalıplarının kıskacıyla sıkıştırmaya çalışan sembolik bir elbiseydi bu. Söz konusu kalıplara göre, kadın dediğin uysal, uzlaşmacı, çıtkırıldım, yumuşak, şefkatli, edilgen, naif ve anaç olurdu. Hayatını, -meli, -malı’lardan şaşmadan yaşamaya yazgılıydı. Şöyle oturmalı, böyle kalkmalı; şunu giymeli, bunu giymemeli... Bu topraklarda yetişen her kadının öncelikle aileleri ve sonra toplum tarafından ite kaka bu kadınlık elbisesinin içine sokulmaları üzerine düşündüm. Elbisenin modeli, yaşadığımız yere, aldığımız eğitime, sınıfsal aidiyetimize göre bir nebze değişse de kalıbı birdir. Çünkü patronunu çıkaran bizzat eril iktidardır. Kimimiz başkaldırır, kimimiz boyun eğer, kimimiz ne pahasına olursa olsun üstünü başını yırtar atar, kimimiz bir süre uslu uslu oturup sonradan elbiseden kurtulmaya girişir. Fakat ne yaparsak yapalım ona temas etmeden yaşamak söz konusu değildir.
Sayfa 140
Reklam
İnsan herhangi birinin güvenini kazanıp kazanmadığını asla tam olarak bilemez, kaybettiğini ise hiç bilemez. Bundan asla söz etmeyecek, dostça itirazlarda, sitemlerde bulunmayacak, bu kelimeleri -güvensizlik, dostluk, düşmanlık, güven- kullanmayacak ya da sadece doğal ifade ve konuşmalarında bir alay unsuru, bize daima naif görünen geçmiş
Sayfa 161 - II MızrakKitabı okudu
62 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.