Sevmek yarıda kalan bir kitaba devam etmek gibi kolay bir iş değildi. İşte ben o büyük işe kalkıştım. Seni sevmek gibi büyük kocaman bir iş.. Yanımdayken; Gülümsemesine bakıp içinden “bu şimdi benim mi”diye çaktırmadan sevinmek, ya da aradan çok zaman geçer bazen bir kaç mevsim, bir kaç insan, bir kaç anı, bir kaç acı.. her şey biter, hesaplar ödenir, defter kapanır. Sonra olmadık bir zamanda, olmadık bir yerde saçma sapan bir karşılaşma olur. Sonra… Sonra bir şey olmaz. Çünkü hesap etmediğin bir kalbin vardır o ne ayların ne yılların geçmesine aldırış etmeden ilk gün gibi taptaze seviyordur.. Omuzdan öpmek, diye bir şey vardır. Yüküne ortağım der gibi. Hep yanındayım der gibi.. Öyle güzel. Eğer bu aşk değilse, ben sana daha önce kimsenin kimseye olmadığı bir şey oldum..
Moda Çayırı ve İngilizler, bu iki kelimenin akla getirdiği olay anlatılmadan geçilmez. 1836 yılinda II. Mahmud padişahtır ve Tanzimat 'Uç yıl sonra ilân edilecektir— William Churchill isimli bir İngiliz, Moda.Çayın ’nda avlanirken daha biçilmemiş otlar arasında kuzusunu otlatan bir Türk çocuğunu vurur. Kapitülasyonların koruyucu hükmüne 'rağmen tutularak hapse atılır. İngiliz Elçisi’nin karşı çıktığı bu olay, iki devletin arasıni ciddî şekilde açar. Sonunda Churchill'i serbest bırakan OsmanlI devleti bir de tazminat ödemek zorunda kalır. İngiliz, ödün 'olarak ne ister bilir misiniz? İstanbul’da Türkçe bir gazete çıkarmasına izin verilecek ve bunun için de para yardımı yapılacaktı. 1831’den 'beri İstanbul’da tek Türkçe gazete olarak devletin resmî yayın organı (Takvim-i Vakayı) çıkarılıyordu. Churchill Efendi'ye (Ceride-i Havadis; adım alacak olan ikinci Türkçe gazetenin imtiyazı verilerek gereken yardım yapılır ve ayrıca yüksek bir maaş bağlanır. 1841 yılında bir İngiliz’in İstanbul’da Türkçe gazete çıkarma girişimi garip görünürse de Ingiliz kapitalizminin OsmanlI topraklan üzerinden Asya'ya yayılması ve Hint yolunun güvenceye alınması sürecinde, ekonomik projelerin kuyruğunda bu gibi kültür hareketlerine de yer verildiğini düşünmek yerinde olur.
Belli bir yazgıya en çok romantik yaşantımızda özlem duyarız . Genellikle ruhumuzun derinliklerine inemeyen insanlarla yatağımızı paylaşmak zorunda kaldığımızdan , günün birinden (aydınlanmış çağımızın bir tüm kurallarına aykırı olmakla birlikte ) hayallerimizin erkeği ya da kadınıyla karşılaşacağımıza inandığımız için mazur görülemez miyiz ? Bu amansız özlemi doyuracak bir yaratığa dair beslediğimiz batıl inanç , hoş görülemez mi ? Dualarımız belki yanıtsız kalacak , belki erkekle kadınlar arasındaki anlaşmazlık kısırdöngüsü hiç aşılamayacak ama , tanrılar olur da bize acırsa , o zaman o prenses ya da prensesle karşılaşmamızı salt bir rastlantıya yormamız beklenebilir mi ?
İsteğimizin gerçekleşeceğine gerçekten inanmadan afirmasyon (imgeleme) yaparsak ya da bir şeylerin hayalini kurarsak, sadece beynimiz elektromanyetik dalgalar yayarken, duygularımızın gerçek merkezi olan kalbimiz beş bin kat daha büyük bir kuvvetle, genellikle tereddüt ve korku olan asıl inancımızı dünyaya yayar. Bunun sonucu apaçık ortadadır; hayatımızda sadece kalbimizin derinliklerinde gerçekleşeceğine inandığımız şey gerçekleşecektir.
İnançlarımızı duygularımızla desteklediğimiz zaman yaydığımız enerji çok daha büyük olur. Ama eğer üzgün, depresif ya da bitkinsek, istediğimiz şeyi dileyebiliriz, bu durumda kalbimizden yaydığımız hüzünlü duygular, mantığımızdan gelen isteklerden her zaman daha güçlü olacaktır.
- Hocam ben eşimi de kızımı da dövmüyorum.
- Trafikte, olur olmaz her durumda daaaatt daat diye korna çalıyor musun? çalmıyor musun?
- Evet, korna çalıyorum, adamın önü boş ama yavaş gidiyor Belki adamın hızlı sürmemesini gerektiren özel bir hali vardır, belki yaşlıdır, belki hanımdır, belki de senin kadar sū- rüş kabiliyeti yoktur. İlla ki kızmak onu hataya zorlayacak baskı yapmak mı lazım?
- Bazıları hak ediyor! ama hocam.
- Peki, sen her hata yaptığın da sana biri hak ettiğini düşün düğü cezayı vermeli, seni dövmeli, cezalandırmalı mı?
- Beni de dövecek adam daha anasından doğmadı. İşte bu da şiddetin başka bir biçimde dışa vurmasıdır.
Nazar değince korkunç şeyler olur. Çocuğu olmayan bir kadın, çocuğu olan bir kadını görüp ona kem gözle bakarsa, kadın eve döner dönmez bebeğinin hasta olduğunu görür. Bu her zaman böyledir.
"Gözleri fiziksel görmezliğe mahkum olmuş kişiye "kör" demek çok ayıp görüldüğünden; aydınlık ve parlaklık anlamına gelen ve "kalbi ile görüyor" nitelemesini yakıştıranlar "ruşendil" derler...
Ruşendil bir yönüyle "yufka yürek"le akrabadır; diğer açıdan "hikmet"le ortaktır. Görürken ayrıca ruşendil olanlar; duble fikrederler, zikrederler, fıkhederler ve bazen en küçük ayrıntıdan giderek tablonun bütününü yorumlarlar. Bu ilahi nimet, hakikati bulmak için yolda terleyenlere nasip olur..."