Kitabı okuduğum dönemde (birkaç sene evvel) Raif Efendi karakteri ile çok özdeşleştirmiştim kendimi. Şu an öyle bir durum söz konusu değil. Sonuçta zaman geçtikçe ve insan da o zamanı bir şeylerle doldurdukça aşama kaydediyor, gelişim gösteriyor. Dolayısıyla bugün bakınca öyle bir özdeşleşme hissetmiyorum. Ama okuduğum dönemde hissettiğim yalnızlık duygusunu paylaştığım biriydi Raif Efendi. O nedenle minnet duyduğum bir roman kahramanıdır kendisi. Dolayısıyla hatrı var bende.
Kitapların yazılış hikayelerini merak ederim. Yazar bu kitabı yazmayı nasıl düşündü, nasıl yazdı, ne kadar sürede yazdı gibi soruları sorarım ve kitap bittikten sonra da bu soruların cevabını ararım. Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna'yı yazma süreci de ilgi çekici. Kendisi ikinci kez askere alınır ve yedek subay olarak askerliğini yaparken attan düşüp elini kırar. Ancak buna rağmen çadırında tenekede ısıttığı suya kolunu sokarak bu kitabı yazar. Ve o dönemlerde romanlar gazetelerde bölüm bölüm yayınlanır ve buna da tefrika denir. Yani bugünkü tv dizileri gibi. Ve Sabahattin Ali hem askerde olmasına, hem de eli kırık olmasına rağmen romanını yazmayı ve hiç aksatmadan tefrika edildiği gazeteye düzenli olarak göndererek eserini bölüm bölüm okuyucusuyla buluşturur. Dolayısıyla arkasında yatan bunca emeği de düşününce hem kitabın değeri gözümde artıyor hem de Sabahattin Ali'ye sevgim, saygım, hayranlık hissim büyüyor.