Ah be Cibran'ım! Gencecik yaşında ne derin, ne yakıcı bir sevda yaşamışsın? Boşuna değilmiş o kaleminden dökülen yürek dağlayan, iç sızlatan, zihni yoran kelimeler.
Ve Selma ile olan aşkınız ne kadar da tükenmez ve ruhunuza işlenen bir sevdaymış.
Selma Cibran aşkını daha önce duymuş ve okumuştum. Üzülmüş ama bu kitapta okuyana kadar bu denli sarsılmamıştım. Cibran'ın hem şiirsel dilini okumak hem de yaşanılanın iç yüzünü onun kaleminden öğrenmek müthişti. Bir o kadar da üzücü...
Burada Halil Cibran ve Selma Karami'nin kavuşmaları imkamsız olmasına rağmen, her geçen gün büyüyen aşklarını anlatmayacağım. Daha da iyisini yapıp bu kitabı mutlaka okuyun diyeceğim. Çünkü Cibran'ın bana göre herkes okumalı, tanımalı. Ondan çok kitap okudum hâlâ da okuyacaklarım var. Ama keşke bu kitabı ilk okumuş olsaydım. O kitapların nasıl bir yürekten çıktığını daha iyi anlardım.
Bir de Mary konusuna değinmek istiyorum ki, yazar bu kitabı ona adamış. İlk başta anlamamıştım: neden bir erkek kadına olan sevdasını yazdığı kitabı, bir diğer dillere destan sevdasına adamış olsun? Ama sonra düşündüm ki, o da bir incelik göstergesi. Yıllar önce yaşadığı ve ölümüne de tanık olduğu imkansız bir aşkı var, onu yazmalı. Ama birlikte olduğu kadına da verdiği değeri göstermeli... Harikulade bir davranış bence. Hele ki ithaf cümleleri şunlarsa;
"Bu kitabı
gözlerini kırpmadan güneşe bakıp,
elleri titremeden ateşi tutabilene;
bu kör dünyanın çığlıkları ötesinden
Evrensel Ruh'un ezgisine
kulak vermeyi bilene;
Mary Elizabeth Haskell'a
adıyorum!
Cibran"