Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Kendi otomobilini üretemeyen ülkeye borç verip otobanlar yaptırırız. Sonra onlara arabalarımızı satarız. Sonra bankalarını satın alırız. O bankalardan halka ucuz krediler verip daha çok araba almalarını sağlarız. Böylece verdiğimiz o krediyi arabamızı satarak geri alırız, hem de faiziyle. O ülkeye dünya bankası ya da kardeş kurumlardan kredi ayarlarız. Ayarlanan kredi ASLA o ülkenin hazinesine gitmez. O ülkede proje yapan bizim şirketlerimizin kasasına girer. Enerji santralleri, sanayi alanları, limanlar, dev havayolları yapılır. Aslında insanların işine yaramayan bir yığın beton. Bizim şirketlerimiz kazanır, o ülkedeki birileri de nemalandırılır. Toplum bu düzenekten hiçbir şey kazanmaz. Ama ülke büyük bir borcun altına sokulmuş olur. Bu o kadar büyük bir borçtur ki, ödenmesi imkansızdır. Plan böyle işler. Sonunda ekonomik danışmanlar/tetikçiler olarak gider onlara deriz ki; Bize büyük borcunuz var ödeyemiyorsunuz. O zaman petrolünüzü satın, doğalgazınızı bize verin, askeri üslerimize yer gösterin, askerlerinizi birliklerimize destek olmaları için savaştığımız bölgelere gönderin, Birleşmiş Millletler de bizim için oy verin! Elektrik, sukanalizasyon sistemlerinizi özelleştirin! Onları Amerikan şirketlerine ya da diğer çok uluslu şirketlere satın Sosyal hizmetleri, teknik sistemleri, eğitim kurumlarını, sağlık kurumlarını hatta adli sistemleri ele geçiririz. Bu, ikili, üçlü, dörtlü bir darbeler serisidir.? • John Perkins, Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları"
Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları ..
“Kendi otomobilini üretemeyen ülkeye borç verip otobanlar yaptırırız. Sonra onlara arabalarımızı satarız. Sonra bankalarını satın alırız. O bankalardan halka ucuz krediler verip daha çok araba almalarını sağlarız. Böylece verdiğimiz o krediyi arabamızı satarak geri alırız, hem de faiziyle. O ülkeye dünya bankası ya da kardeş kurumlardan kredi ayarlarız. Ayarlanan kredi "ASLA" o ülkenin hazinesine gitmez. O ülkede ‘proje‘ yapan bizim şirketlerimizin kasasına girer. Enerji santralleri, sanayi alanları, limanlar, dev havaalanları yapılır. Aslında insanların işine yaramayan bir yığın beton. Bizim şirketlerimiz kazanır o ülkedeki birileri de nemalandırılır. Toplum bu düzenekten hiçbirşey kazanmaz. Ama ülke büyük bir borcun altına sokulmuş olur. Bu o kadar büyük bir borçtur ki ödenmesi imkansızdır. Plan böyle işler. Sonunda ekonomik danışmanlar/tetikçiler olarak gider onlara deriz ki; "Bize büyük borcunuz var ödeyemiyorsunuz. O zaman petrolünüzü satın, doğal gazınızı bize verin, askeri üslerimize yer gösterin, askerlerinizi birliklerimize destek olmaları için savaştığımız bölgelere gönderin, Birleşmiş Millletler de bizim için oy verin! Elektrik su kanalizasyon sistemlerinizi özelleştirin! Onları Amerikan şirketlerine ya da diğer çok uluslu şirketlere satın..." Sosyal hizmetleri, teknik sistemleri, eğitim kurumlarını, sağlık kurumlarını hatta adli sistemleri ele geçiririz. Bu, ikili, üçlü, dörtlü bir darbeler serisidir.”
Tuco Herrera

Tuco Herrera

@nordavind666
·
15 Şubat 13:13
Bir Ekonomik Tetikçi'nin İtirafları geliyor hemen akıllara ..
Barker raporu da benzer bir şekilde ABD'nin Türkiye'ye uluslararası iş bölümünde biçtiği role uygun şekilde hazırlanmıştır, Rapora göre Türkiye tarım alanında uzmanlaşmalı, ileri teknoloji gerektiren sektörlerden vazgeçmeli, ağır sanayileşme gibi bir perspektife sahip olmamalı, demiryolları yapımından vazgeçerek karayollarına odaklanmalı, devletçilikten vazgeçmeli ve kamusal varlıkları özel sektöre devretmelidir.
Sayfa 76 - Yordam Kitap 2. Baskı 2019Kitabı okudu
Reklam
Yıl 2005 Türkiye ile bir alakası olmayan John Perkins kitabında anlatıyor; "Kendi otomobilini üretemeyen ülkeye borç verip otobanlar yaptırırız. Sonra onlara arabalarımızı satarız. Sonra bankalarını satın alırız. O bankalardan halka ucuz krediler verip daha çok araba almalarını sağlarız. Böylece verdiğimiz o krediyi arabamızı satarak geri alırız, hem de faiziyle. O ülkeye dünya bankası ya da kardeş kurumlardan kredi ayarlarız. Ayarlanan kredi "ASLA" o ülkenin hazinesine gitmez. O ülkede 'proje' yapan bizim şirketlerimizin kasasına girer. Enerji santralleri, sanayi alanları, limanlar, dev havayolları yapılır. Aslında insanların işine yaramayan bir yığın beton. Bizim şirketlerimiz kazanır o ülkedeki birileri de nemalandırılır. Toplum bu düzenekten hiç birşey kazanmaz. Ama ülke büyük bir borcun altına sokulmuş olur. Bu o kadar büyük bir borçtur ki ödenmesi imkansızdır. Plan böyle işler... Sonunda ekonomik danışmanlar/tetikçiler olarak gider onlara deriz ki; "Bize büyük borcunuz var ödeyemiyorsunuz. O zaman petrolünüzü satın, doğal gazınızı bize verin, askeri üslerimize yer gösterin, askerlerinizi birliklerimize destek olmaları için savaştığımız bölgelere gönderin, Birleşmiş Millletler de bizim için oy verin! Elektrik su kanalizasyon sistemlerinizi özelleştirin! Onları Amerikan şirketlerine ya da diğer çok uluslu şirketlere satın..." Sosyal hizmetleri, teknik sistemleri, eğitim kurumlarını, sağlık kurumlarını hatta adli sistemleri ele geçiririz. Bu, ikili, üçlü, dörtlü bir darbeler serisidir..." Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları John Perkins
Müslümanların Kırmızı Çizgileri Vardı!...
Müslümanların kırmızı çizgileri vardı! Bu çizgiler, Müslüman için her şeyden ve herkesten daha önemli idi. Bunlar için öfkelenir, bunlar için savaşır, bunlar için kan döker, bunlar için öldürülür ve hatta bunlar için ordu çıkarırdı... Allah'ın Nebileri, kitapları, dinin şiarları, Müslümaların beldeleri, ırzlar ve namusları... Bu kırmızı
Yıl 2005 Türkiye ile bir alakası olmayan John Perkins kitabında anlatıyor; "Kendi otomobilini üretemeyen ülkeye borç verip otobanlar yaptırırız. Sonra onlara arabalarımızı satarız. Sonra bankalarını satın alırız. O bankalardan halka ucuz krediler verip daha çok araba almalarını sağlarız. Böylece verdiğimiz o krediyi arabamızı satarak geri alırız, hem de faiziyle. O ülkeye dünya bankası ya da kardeş kurumlardan kredi ayarlarız. Ayarlanan kredi "ASLA" o ülkenin hazinesine gitmez. O ülkede 'proje' yapan bizim şirketlerimizin kasasına girer. Enerji santralleri, sanayi alanları, limanlar, dev havayolları yapılır. Aslında insanların işine yaramayan bir yığın beton. Bizim şirketlerimiz kazanır o ülkedeki birileri de nemalandırılır. Toplum bu düzenekten hiç birşey kazanmaz. Ama ülke büyük bir borcun altına sokulmuş olur. Bu o kadar büyük bir borçtur ki ödenmesi imkansızdır. Plan böyle işler. Sonunda ekonomik danışmanlar/tetikçiler olarak gider onlara deriz ki; "Bize büyük borcunuz var ödeyemiyorsunuz. O zaman petrolünüzü satın, doğal gazınızı bize verin, askeri üslerimize yer gösterin, askerlerinizi birliklerimize destek olmaları için savaştığımız bölgelere gönderin, Birleşmiş Millletler de bizim için oy verin! Elektrik su kanalizasyon sistemlerinizi özelleştirin! Onları Amerikan şirketlerine ya da diğer çok uluslu şirketlere satın..." Sosyal hizmetleri, teknik sistemleri, eğitim kurumlarını, sağlık kurumlarını hatta adli sistemleri ele geçiririz. Bu, ikili, üçlü, dörtlü bir darbeler serisidir." Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları - John Perkins
Bir ara açtığım ama kullanmadığım blog sayfamdan
Çoğunu okumadım sağdan soldan derledim: Aşkın Şehidi - Ahmet TURGUT (Bozkırın Sırrı Türk Peygamber romanını öneririm) Aşkın Elçisi - Ahmet TURGUT Aşkın Secdesi - Ahmet TURGUT
Reklam
Toplumu yönetme sanatına siyaset denir. Toplum/Halk olarak bizi doğrudan ilgilendirdiği için siyasete girmeme seçeneğimiz yok o halde. O veya bu şekilde içindeyiz bu işin. Ancak siyaset yapma, tartışma yöntemimizi seçebiliriz. Yöntem önemli çünkü uyguladığınız yöntem ve teknikler onun amacından sapmasına neden olabilir. Burada en dikkat etmesi gereken kesim ise halktır. Siyaset konuşma ve tartışma usul ve yöntemlerini bil(e)memekten dolayı şu anda ayrışma olduğu bir gerçek toplumda. Sosyal medyada küfürler, ithamlar, hakaretler havada uçuşuyor. Aslında tüm tarafların amacı daha mutlu, rahat ve özgür bir yaşam sürmek.(Kötü niyetlileri saymıyoruz). Ancak taraflar birbirini dinlemiyor. Her yer politize olmuş. Birisi bir fikir belirtse bir şey söylese hemen bir sürü değişik ağır ithamlara uğruyor. Herkese göre en doğru kendisi. Diğerleri yanlış. Eee böyle olunca da herkes birbirinden nefret eder hale geliyor... Son söz olarak sokak röportajlarından birinde rastgeldiğim bir amcanın şu cümleleri düşünülmeye değer: "Bu ülkenin bütün insanları birinci sınıf vatandaştır. Bu ülkenin bütün insanları bu ülkeye muhtaçtır ve bu ülke de o insanlara muhtaçtır." İbn-i Rüşt ise 850 sene önceden sanki bize seslenmiş: Cehalet Korkuya Korku nefrete ve Nefret şiddete yol açar İbn-i Rüşt (ö. 1198) 20.5.2018
Her savaş şirketokrasinin hanesine kâr olarak geçiyor
'Ekonomik Tetikçiler(ET'ler), yeryüzü üzerindeki ülkeleri trilyonlarca dolar dolandıran yüksek ücretli profesyoneller. Dünya Bankası, ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı ve diğer yabancı 'yardım' kuruluşlarından büyük şirketlerin kasalarına ve gezegenin doğal kaynaklarını kontrol eden birkaç varlıklı ailenin ceplerine para
Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları
Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları
#torrijos #roldós #şirketokrasi #ET#ekonomiktetikci #"omarın ideali özgürlüktür;bir ideali yok edecek füze henüz icat edilmemiştir."bir ekonominin büyümesine yardımcı olmak , sadece piramidin tepesinde oturan az sayıda insanın daha zengin olmasını sağlıyor#johnperkins #bir ekonomik tetikçinin itirafları#tavsiye üzerine okuduğum bir kitap . Dünya meseleleriyle ilgili merakınız varsa gerçeklerin çok net ve doğru dille anlatıldığı başarılı bir kitap. Dünyanın geldiği noktadaki güçler dengesinin doğuşu , işlerin nasıl yürüdüğü öyle güzel ve net aktarılmışki.. kitap dört seriden oluşuyor bu 1. si .. okuduklarınız gerçek olunca etkisi büyük oluyor. Elinize alınca bırakmak istemeyeceksiniz.📚gerçeklerin acı olması yaşanmışlıkları yada bundan sonra yaşanacakları görmezden gelmek anlamına gelmemeli.. okuyunca dünyada birçok ülke için hazırlanan senaryolar ve yaşadıkları sonları daha iyi anlamlandırma ve yorumlamanıza yardımcı olacak kaynak niteliğinde bir kitap..
"Hudutlarımızdan salgın bir hastalık gibi girer sol, arazı meçhul bir hastalık. Solcu, ithamların en korkuncu olur... büyüden meş'um, bedduadan netameli bir kelime. Sağ, daha nazlı, daha utangaç bir misafir. Ne zaman gelmiş, bilen yok! Türk adaleti, kimse tarafından benimsenmeyen bu silik ve şahsiyetsiz kelimeyi pek ciddiye almaz. Ve çeyrek asır nebatî bir hayat yaşar sağ. Sol, demokrasilerin zaferinden sonra yeni bir bekâret kazanır Avrupa'da, günâhlarından arınır. Bizde ele kasideler döşenilir, nazenine. Avrupa, bütün cinayetlerini sağ'a yükler. Sağ, yakın tarihin "günahkâr teke"sidir: kilisedir, cehalettir, faşizmdir. Batının en "gerici" partileri bu menfur vasıftan kurtulmağa çalışırken, bizde mukaddesatçıların bayrağı olur sağ: Türk'ün âlicenaplığı... Filhakika bu kirli ve karanlık kelimenin dünyada bizden başka şefaatçisi, bizden başka elinden tutanı kalmamıştır. Sol-sağ... Çılgın sevgilerin ve şuursuz kinlerin emzirdiği iki ifrit. Toplum yapımızla herhangi bir ilgisi olmayan iki yabancı. Sol'un halk vicdanında yarattığı tedailer: casusluk, darağaçları, Moskova; sağ'ın, müphem, sevimsiz, sinsi bir iki hayal. Hıristiyan Avrupa'nın bu habis kelimelerinden bize ne? Bu maskeli haydutları hafızalarımızdan kovmak ve kendi gerçeğimizi kendi kelimelerimizle anlayıp anlatmak,her namuslu yazarın vicdan borcu."İzmler" idrakimize giydirilen deli gömlekleri itibarları menşeilerinden geliyor hepsi de Avrupalı." CEMİL MERİÇ - BU ÜLKE
31 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.