“İlâhi! Gördüğüm âlem mi insâniyetin mehdi?
Bütün umrânı târîhin bu çöllerden mi yükseldi?
Şu zâirsiz bucaklar mıydı vahdâniyyetin yurdu?
Bu kumlardan mı, Allah’ım, nebîler fışkırıp durdu?
Henüz tek berk-ı îman çakmadan cevvinde dünyânın,
Bu göklerden mi, yâ Rab, coştu, sağnak sağnak, edyânın?
Serendip’ler şu sahiller mi, Cûdî’ler bu dağlar mı?
Bu iklîmin mi İbrahim’e yol gösterdi ecrâmı?
Haremler, Beyt-i Makdisler bu topraktan mı yoğruldu?
Bu vâdiler mi dem tuttukça bihûş etti Dâvûd’u?
Hirâ’lar, Tûr-u Sinâ’lar bu âfâkın mı şehkârı?
Bu taşlardan mı, yer yer, taştı Rûh-ullah’ın esrârı..?”
Geçmişin bize güzeI görünmesine sebep, onun geIip geçmiş oImasıdır.
“Yeraltında Uçan Kuş” bir belgesel roman. Siverek’in büyük aşiretlerinden Bucak’ların -ki yine aşiretin tanınan isimlerinden milletvekili Sedat Bucak’ı Susurluk kazası ile ortaya çıkan aşiret-mafya-asker-istihbarat teşkilatı suç zincirinden iyi hatırlarız- 1960’larda patlak veren ve 24 kişinin ölümü ile sonuçlanan “Bucaklar Kan Davası”nı, eli kana