Kadınlan — ve gençlerle yaşlılan— onlara azıcık bile ücret ödemeyen sermaye sahiplerine artık değer yaratmak için çalışmaya kandırma yolumuz, çalışmalarının gerçekten çalışma olmadığını ilan etmektir. "Ev kadınfm icat ederiz ve onun "çalışmadığını" yalnızca "eve baktığını" öne süreriz. Böylece hükümetler istihdam edilmiş olan sözde aktif emek gücü yüzdelerini hesaplarken, "ev kadınları", bu hesabın ne payında ne paydaşındadırlar. Ve cinsiyetçilikle birlikte otomatik olarak yaş aynmcılığı gelmektedir. Ev kadınının çalışmasının artık değer yaratmadığını varsaydığımız gibi ücretsiz genç ve yaşlıların birçok çalışma girdisinin de artık değer yaratmadığını öne süreriz. Bunların hiçbiri gerçekliği yansıtmamaktadır. Ama hepsi, son derece güçlü olan ve hepsini uyum içinde tutan bir ideolojiye eklenmektedir. Orta tabakanın ya da kadroların sistemi meşrulaştırmalanna zemin oluşturan evrenselcilik-meritokrasi ile işgücünün çoğunluğunu yapılandırmaya yarayan ilkçilik-cinsiyetçiliğin birleşimi çok iyi işlemektedir. Ama yalnızca bir noktaya kadar.
İnsanın Yükselişi
«Uzun Çocukluk Dönemi» adlı son bölümde, diğer tür­ler göz önüne alındığında, bizim yaşam süremize oranla çok uzun geçen bir süreyi tarif ederek, gelişmekte olan genç insanların yetişkinlere olan bağımlılıklarını ve olağanüstü esnekliklerini belirtip, onların çevre ve kültürlerinden yararlanarak öğrenme yeteneğini gözler önüne serer. Yeryüzündeki organizmalar kendilerindeki bütün bilgileri, yaşamları boyunca genetik yolların dışında kazandıklarından daha çok, kendi sinir sistemlerine daha önceden “yerleştirilmiş” genetik öğretilere borçludurlar. İnsanlar ve aslında bütün memeliler içinse durum değişiktir. Bizlere aktarılmış olan genetik miras, davranışlarımızı hâlâ dikkati çekecek kadar kontrol altında tutmaktaysa da, kısa zaman süreleri içinde yeni davranış ve kültür patikalarını aydınlatmakta beynimiz aracılığıyla çok zengin fırsatlardan yararlanmışızdır. Doğayla aramızda bir tür pazarlık vardır: Çocuklarımızı yetiştirmek her ne kadar güç olacaksa da, onların yeni şeyleri öğrenme kapasiteleri insan soyunun devamlılık şansını büyük ölçüde arttıracaktır. Ayrıca, insanoğlu varoluş süresinin en son dönemindeki, o yüzdelerle ölçülebilecek ufacık zaman çerçevesinde yalnızca genlerin dışında değil, aynı zamanda bedensel bilgilerin de dışında yer alan şeyler icat etmiştir: Vücutlarımızın dışında bilgilerin depolanması demek olan yazı, bunların en belirgin örneğidir.
her cümleyi paylaşacağım bu gidişle :)
Reklam
Böyle dert açan başım gözüm üstüne.
Derman aradım derdime Derdim bana derman imiş [Niyazi-i Mısri, 1618-1693] Aceleye mahal yok. Tekerleği, icat eden adamın elinden kapıp uçağa takamayız. Elinizdeki kitabın değeri, sizi, daha büyük faydalar temin etmek üzere kimi yazarların eserlerini okumaya azmettirmesiyle belirecektir. Kitap okumanın bir nevi randevu olduğu, bu randevunun hemen her zaman bir dertleşme ve/yahut deva arayışı anlamına geldiği kabulüyle hareket ediyorum. Gene de okurun önünde iki yol olduğunu söyleyebiliriz: 1) Kendi kanaatlerini pekiştirecek türde eserler okumak. Yani volta atmak ya da yerinde saymak. 2) Başka başka düşüncelere açılmak suretiyle, kendini yenilemeye yönelmek; farklı ve mümkünse daha iyi birine dönüşme umuduyla ilerlemek. İşin aslı, okumak fikirlerimizi riske atmaktır. Alarm! Maazallah, bizi muhitimizdeki kimselerle sıkı dost kılan kırılgan görüşlerimiz darmadağın olabilir. Kişilik kazanayım derken, yapayalnız kalabiliriz. Maksadımız üzüm yemek iken, bağcının ikram ettiği pekmez bizi hayrete yükseltir. [Aydınlanmanın doğası bu: Müjdeleri yıkan bir sürpriz.] Tüm bunların berisinde, neyi dert edeceğimiz konusunda bir bilince ermeye çabalamak lüzumlu sanırım. Yani belki ister istemez, dertsiz başınıza dert açıyorum? Bu da var.
Papağanın Tehdidi, TakdimKitabı okudu
Kadınları -ve gençlerle yaşlıları- onlara azıcık bile ücret ödemeyen sermaye sahiplerine artık değer yaratmak için çalışmaya kandırma yolumuz, çalışmalarının gerçekten çalışma olmadığını ilan etmektir. "Ev kadını"nı icat ederiz ve onun "çalışmadığını" yalnızca "eve baktığını" öne süreriz. Böylece hükümetler istihdam edilmiş olan sözde aktif emek gücü yüzdelerini hesaplarken, "ev kadınları" bu hesabın ne payında ne paydasındadırlar. Ve cinsiyetçilikle birlikte otomatik olarak yaş ayrımcılığı gelmektedir. Ev kadınının çalışmasının artık değer yaratmadığını varsaydığımız gibi ücretsiz genç ve yaşlıların birçok çalışma girdisinin de artık değer yaratmadığını öne süreriz. Bunların hiçbiri gerçeği yansıtmamaktadır. Ama hepsi son derece güçlü olan ve hepsini uyum halinde tutan bir ideolojiye eklenmektedir.