Ben, her insanın ayrı bir kokusu olduğuna inanırım: Biz bunu anlamıyoruz, çünkü kokular birbirine karışıyor, hangisinin senin, hangisinin benim olduğunu bilemiyoruz; yalnız havanın pis bir koku yaydığını anlıyor; buna da insanlık diyoruz.
Kartallar uçar mı bir harâbeden
Köprülerden benim yârim geçer mi
Sen neden bu kadar güzelsin, bilmem
Taşırsın yeryüzüne ebedî tohumları
Ben ise kuruyacak bir suyun mahkûmuyum
Avuçlayıp öpüyorum kumları
Bir karadelikten bakarken hayat
Meydan okuyanlar kim bu serâba
Söyle bana hindiba
Sen nasıl bu kadar ceylan koşması
Sen nasıl bu kadar yollar
“İnsan canavardır!” diye bağırdı ve sopasını şiddetle taşlara vurdu. “Büyük canavar! Zatın bunu bilmiyor. Bütün işlerin yolunda gitmiş, ama bir de bana sor. Canavar, diyorum sana! Ona kötülük mü ettin? Senden çekinir ve titrer. İyilik mi yaptın? Gözlerini oyar... Aradaki uzaklığı koru patron! İnsanlara umut verme. Hepimizin eşit olduğumuzu, hepimizin eşit haklara sahip bulunduğumuzu söyleme; çünkü hemen senin hakkını çiğner, elinden ekmeğini kapar, açlıktan gebermeye bırakırlar seni. Ben senin iyiliğini isterim, aradaki uzaklığı koru patron!”
Boğulmuş bir halde, “İyi ama, hiçbir şeye inanmaz mısın sen?” dedim.
“Hayır, hiçbir şeye inanmam! Sana kaç kez söyleye74 ceğim? Zorba’dan başka hiçbir şey ve hiç kimseye inan mam. Zorba, ötekilerden iyi olduğu için değil; asla! O da canavardır. Zorba’ya inanırım ama. Çünkü yalnız ona sö züm geçer. Yalnız onu bilirim. Bütün ötekiler hayaldir.
Ben, onun gözleriyle görüyor, kulaklarıyla işitiyor, bağır saklarıyla sindirim yapıyorum. Bütün ötekiler hayaldir diyorum sana! Ben ölünce hepsi ölür. Bütün Zorba dün yası güme gider...”
Alay ederek, “Amma bencillik be!” dedim.
“Ne yapayım patron? Bu budur. Bakla yedim, bakla söylerim. Zorbayım. Zorbaca konuşurum.”