Bayıldım ben bu kitaba. Resmen renk cümbüşü bir tablo gibi. Olaylar olaylar, ne kadar derin, ne kadar farklı, ne kadar çok bilgi içerikli. Hayallere dalmadan eski İstabul’u düşünmeden duramıyorum, heleki annemin mutfağındaki Galata Kuleli saate gözüm takılmasın, başlıyorum Galata’nın ilk halini hayal etmeye, yapılar binalar yok oluyor, tek tük evler, arasında dolaşan Arap İhsan, Uzun İhsan Efendi, Bünyamin, Alibaz ve niceleri, hele ki hikâye ona her döndüğünde beni heyecanlandıran Kubelik bir yerlerden çıkacak gibi oluyor. Muazzam bir bilgiye sahipmiş İhsan Oktay, derin bir okyanus gibi, hem bilgilendiriyor hem eğlendiriyor, sürükleyici olmasıyla dalıp gidiyorsun. Kesinlikle, okuyun derim, zihninizi ve merakınızı zinde tutan, çarçabuk okumak isteyeceğiniz bir kitap. Eklemek gerekirki, telefonunuzu çok uzakta bırakmayın, bilmediğiniz kelimelerin anlamlarını aramak isteyebilirsiniz. (:
Gelsin sıradaki, gözüm kapalı alırım artık kitaplarını.
Hem bir tanıklık hem de Suriye topraklarını kana bulayan iç savaşa objektif bir bakış… Haber peşinde koşarken tarihe tanıklık etmek… Milliyet gazetesi foto muhabiri Bünyamin Aygün, haber için defalarca girip çıktığı Suriye’de, Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) tarafından esir alındı. 40 gün boyunca esaret altında kalan Aygün, filmlere konu olabilecek bir operasyonla kurtarıldı. IŞİD nedir, IŞİD’liler kimlerdir, nasıl örgütleniyorlar, nasıl yaşıyorlar, neye inanıyorlar gibi pek çok sorunun cevabını bizzat muhataplarından dinledi. Her biri manşetlik pek çok olaya tanık oldu. Aygün’ü bir an önce öldürmek isteyen örgüt elemanları da oldu, koruyucu kanatlarının altına alan da… Bugüne kadar IŞİD’in elinden kurtulan pek çok isim sustu, yaşadıkları hakkında konuşmamayı tercih etti. Ancak Bünyamin Aygün, kâbus gibi geçen günlerini bir gazeteci gözüyle anlattı… IŞİD’in Elinde 40 Gün, hem bir tanıklık hem de Suriye topraklarını kana bulayan iç savaşa objektif bir bakış…
Ahmed Günbay Yıldız'ın okuduğum ilk kitabıydı Senem ve Bünyamin'in sahneleri benim için önplandaydı Hikmet'te heyecan katmış tabi. Diğerleri olmasada olurdu. Ama Senem ve Bünyamin ele alınarak yorumlarsak çok güzeldi zarifti :)
Uzakların Şarkısı yazarın kaleminden okuduğum üçüncü kitaptı. Kitaba başlarken içimde acaba bu defa hangi diyarlara konuk olacağım merakı vardı. Çünkü yazar okuduğum her kitabında okuyucusunu farklı alemlere büyülü yolculuklara çıkardı. Hikaye içinde hikaye okumak, akıllardan çıkmayacak masal kahramanlarıyla tanışmak dimağlarımıza yer eden keyifli okuma serüvenlerine dönüşüyor. Etkisi uzun süre devam ediyor.Bünyamin yaşadığı acı kayıpları sonrasında girdiği bunalımdan çıkabilmek ve yeni romanını yazabilmek için uzaklaşmak ihtiyacı duyar. Bunun içinde Kars'ın ücra bir köşesine sığınır. Burada tanıştığı Besti Nine renkli kişiliği ve cana yakın tavırlarıyla ona arkadaş olur. Fakat gün geçtikçe Besti Nine'nin tuhaf davranışları yüzünden sakladığı bir şeyler olduğundan şüphelenir. Besti Nine'nin sakladığı sırla yüzleştiğinde ise hiç bilmediği zamanlara ve diyarlara yolculuğu başlar.
Bir kuşun kanadında Hindistan'dan İstanbul'a uzanan bu hikaye büyülü bir o kadar da acımasız bir dünyayı anlatıyor okuyucuya.
Detay vermeden bir yorum hazırlamak gerçekten çok zor. Ama ben kitabın içindeki gizemi okuyarak keşfetmeniz için buna mümkün olduğunca dikkat etmeye çalıştım. Okuyun. Okutun.
Okunur.
Ayfer Tunç'u ilk kez okudum. Kapak kızı güzel planlanmış kurgusu ile ön plana çıkan bir kitap. Kitap da kendinizi bulabileceğiniz bir karakteri muhakkak göreceksiniz. Kitabın karakterleri aslında bizleriz. Dili sonra derece akıcı ve güzel bir kitap. Şebnem, Selda, Bünyamin, Ersin, Mustafa ve diğerleri. Hepsinin hikayesi ayrı. Özellikle kapak kızı olan Şebnem'in hayatı bambaşka.. okunur tavsiye ederim...
#okudumbitti #ayfertunç #kapakkızı
10/10 puan verdi
·
Liked
Misalden gerçeğe, kıssadan hisseye insana dokunan, geleceğe ışık tutan yaşanmış ibretlik hikâyeler, insanlık adına acı çekmiş, canını vermiş kişilerden tarihe düşülmüş notlar var bu kitapta.
Bazen keyifli, muzip, bazen acıklı, dokunaklı, bazen çuvaldız misali, can yakan. Ama çoğu zaman türkü tadında. Anadolu’da ya da dünyanın herhangi bir Anadolu’sunda söylenmiş.
‘Biriktirdiğin değil paylaştığın senindir’ demiş ya Yunus Emre.
Bu kitapta paylaşılan kadim toprakların birikmiş mirasından beslenmiş, kısa anlamlı ve çarpıcı özlü sözler, masallar, söylenceler ve şiirlerle el ele bir umut demeti var.
Evet Bir Umut Var. Onca acıya rağmen Hayat varsa Umut da vardır. Okuduğunuz kitabın arasına bir ayraç koymak bile, yarına çıkmayı umut etmektir.
18. Yüzyılın büyük düşünürü Montesquieu; 'Bugüne kadar, bir saatlik okumayla dinmey-en hiçbir üzüntüm kalmadı.’ demiş. Okumak ümit etmektir aynı zamanda.
Umut ve düş taciri tüm güzel insanlara bin selam olsun!
İyi okumalar.
‘Çocukluğunuz bir çobanın azığı gibi, yüreğinizin heybesinde kalsın hep, canınız acıdıkça çıkarırsınız.
Hayatı bir ‘ilkokul dağılışı’ gibi yaşayın…’
