Bundan başka hayatım yok,
Buraya gelebileceğim,
Bundan başka ölüm yok
Buradan gideceğim;
Ne dünyaya bağlıyım,
Ne yeni bir şey yapabilirim,
Sen aleminin dışında.
"Bu yıl öğretmenlik yapamayacağıını size söylemeye geldim," dedi. "Zamanım yok. Her şeyi bütün yılı üniversitede geçirebilecek gibi ayarladım." Varner kalkmadı. "Bu daha birinci yıl. Gelecek yıl ne olacak?" "Bıçkıayı da ayarladım. Gelecek yaz oraya gideceğim yine.
Ya da başka bir şey." "Elbette," dedi Varner. "Ben de düşünüyordum bu konuda.
Çünkü buradaki okulun ekimin birine dek açılması gerekmez.
O zamana değin sen de Oxford' da kalıp oyunu oynarsın. Sonra gelir okulu açarsın, derslere başlarsın. Üniversiteden kitaplarını da getirirsin buraya ve derslerine çalışırsın. Oyunu oynaman gereken günde yine Oxford'a döner oynarsın ve bırakırsın gör sünler kitaplardan kendi başına öğrenip öğrenemediğini, ya da bilmek istedikleri her neyse onu. Sonra yine buraya okula dönersin; bir iki gün geciksen de olur. Yolculuğu sekiz saatte yapa bilecek bir at da veririm sana. Buradan Oxford'a kırk mil bile yok. Sonra, ocak ayında babanın sözünü ettiği sınav zamanı gel diğinde buradaki okulu kapatır, oraya gider, bitirene değin kalırsın. Sonra burada okulu martta kapatır, yılın geri kalanını yine orada geçirirsin, istersen öbür ekimin sonuna dek. Sanırım insan gerçekten istiyorsa yalnızca kırk mil ötedeki sınıfıyla, fazla zahmet çekmeden başa baş gidebilir. Ne dersin?"
Cidde’ye Giderken
Cidde’ye gitmeye karar verdiğinde beni çağırdı. Gittim:
“Ahir ömrümü deniz kenarında sakin bir yerde geçirmeye ne dersin?” dedi.
“İyi de mahkemeler ne olacak ağabey?” dedim.
“Artık yeni bir devir başlıyor. Bundan sonra eskisi gibi mahkemeler olmaz.”
Bürosunda kıymetli bir tablo vardı, onu gösterdi; sonra da Üstaddan aldığı sarı
MAVİ SİNEKÇİL KUŞU
Bir Yılbaşı sabahı dostum Sherlock Holmes’u ziyarete gitmiştim. Yanı başında piposu ile kanepeye uzanmıştı. Üzerinde ropdöşambr vardı. Yanında duran bir yığın buruşmuş gazetenin hepsinin okunduğu belli oluyordu. Gözüme bir şapka çarptı. Kanepenin yanında bir sandalye bulunuyordu. Sandalyenin arkasına bir şapka konmuştu. Bu,
Şimdi yanında Yonca da olduğu için daha rahat konuşuyordu. Selim duymamış göründü. Yonca'ya yaklaştı. Çocuğu koltuk altlarından yakalanarak havaya kaldırdı. Havada öylece bir süre tuttu. Yonca'nın gülümsemesine şimdi korku karışmış, yukarıdan Selim'e bakıyordu. Genç adam düşürür gibi indirdi kızı, kucağına alarak iskemleye oturdu.
-Senin adın ne
Delikanlı, "Çok haklısınız, Mösyö Poirot," dedi. "Giraud denilen o adam terbiyesizin teki. Birinin onu yenmesi çok hoşuma gidecek."
"Öyleyse sizden bir ricada bulunabilir miyim?"
"Tabii."
"Trene binin ve Merlinville'den sonraki istasyonda inin. Abbalac'da. Oradaki bagaj memuruna iki yabancının
Bugün bu garip neşideden duyduğu şey hiçbir tesirle mukayese edilemezdi. Şu anlaşılamayan, zapt edilemeyen lisanla o ses güya Ahmet Cemil’in babasının matemine, İkbal’in mezarına, Lamia’nın uçmuş hülyasına, şu sobanın içinde hâlâ bir hayat bakiyesiyle çıtırdayan eserinin küllerine ayrı ayrı ağladıktan sonra bu hasta kalbin bütün elemleri, acıları,
Bugün bu garip neşideden duyduğu şey hiçbir tesirle mukayese edilemezdi. Şu anlaşılamayan, zapt edilemeyen lisanla o ses güya Ahmet Cemil’in babasının matemine, İkbal’in mezarına, Lamia’nın uçmuş hülyasına, şu sobanın içinde hâlâ bir hayat bakiyesiyle çıtırdayan eserinin küllerine ayrı ayrı ağladıktan sonra bu hasta kalbin bütün elemleri, acıları,