İşte şimdi buradayım! Yaşadıklarım yüzünden insanlara düşman oldum. Burası iyi bir yer, ben de bunu biliyorum. Ama ya bu insanlar da değişirse! inan bana kimseye güvenemiyorum.
Ben,toplumun bugün olay konusu.
olan ben
Kimselerin görmediğini görüyorum.
zamanın dağlarından aşarak geldiğini
Buradan,dermansız bakışların.
kırıldığı yerden.
Aç bırakılan kalabalıkların başında.
Dikilmeli devrim tacıyla.
Ve ben buradayım,acı her yerde.
Gerildiğim çarmıhtır en ufak gözyaşı
Marazlı sevgi yeşerten ruhlardır.
yaktığım.
İşte bu,binlerce Bastille’i ele
geçirmekten de zordur.
Gelişinde çıkacaksınız kurtarıcını.
önüne
Bütün bu devrim coşkuları.
Kendi ruhumdan sıyrılacağım ben.
Üzerinde tepineceğim büyüyeyim
diye
Onu alabilirsiniz, bir bayrak gibi kanlı
İkimiz de aynı şehirdeyiz ve birbirimize varmamız için yarım saatten daha az bir zaman yeter. Buna rağmen o orada, ben buradayım......Dünyada şimdi onunla yan yana bulunmamamız kadar mantıksız ve lüzumsuz ne vardır acaba?
"Yani artık şüpheli değil miyim?" diye sordum Ramirez'e.
"Değilsiniz. Bildiğim kadarıyla dava kapandı."
Douglas ölmüştü. Bu ölümden Wendy'nin sorumlu olduğunu biliyorlardı. Üstelik o da ölmüştü. Soruşturmaya, tutuklamaya ya da mahkemeye gerek kalmamıştı. Artık özgürdüm. "O zaman anlamıyorum. Neden buradayım?"
"Şey..." Ramirez utangaç bir şekilde gülümsedi. "Görünüşe göre nam salmışsınız."
"Nam mı salmışım?" Midem çalkalanmaya başladı, bu dediği kulağa hiç hoş gelmiyordu. "Ne olarak?"
"Kahraman olarak."
"Pardon?"
"Bayan Garrick'e yardım etmeye çalıştığınızı biliyorum," dedi, "çünkü daha önce de başka kadınlara yardım etmişsiniz ve bilmenizi isterim ki bu takdire şayan bir davranış. Burada pek çok kötü şeyle karşılaşıyoruz, bazen mağdurlara çok geç ulaşıyoruz."
Sözleri beni can evimden vurdu. "Çok geç" olmaması için mümkün olan her şeyi yapıyordum. Gelecek beni nereye götürürse götürsün bir hizmetçi ya da bir sosyal hizmet görevlisi olarak bunu yapmaya devam edecektim. "Ben... Ben elimdeki kaynaklarla yapabileceğimin en iyisini yapmaya çalışıyorum."
"Farkındayım." Bana gülümsedi. "Ve beni de bir kaynak olarak değerlendirebileceğinizi söylemek isterim. Kartımı almanızı, başı dertte olan bir kadınla karşılaşırsanız hemen beni aramanızı istiyorum, arkasına cep numaramı yazdım. Bu sefer size inanacağıma söz veriyorum."
“İhtiyarladım. Şurada, bir sandalyenin üzerinde, gırtlağıma kadar kendi yaşamıma gömülmüş oturuyor ve hiçbir şeye inanmıyorum. Oysa bir zaman ben de İspanya’ya gitmek istemiştim. Ama olmadı! İspanyalar gerçekten var mı? Ben buradayım, kendi kendimin tadına bakıyorum; kanın ve pas kokulu bir suyun buruk tadına bakıyorum; kanın ve pas kokulu bir suyun buruk tadını duyuyorum: Bu benim kendi tadım; kendi kendimin tadıyım ben ve varım, yaşıyorum. Var olmak, yaşamak, işte bu: Susamadan, canı çekmeden kendini içmek! Otuz dört yaş, otuz dört yıl! Otuz dört yıldır kendimi tatmaktayım ve ihtiyarım! Çalıştım, bekledim ve istediklerimi elde ettim: Marcelle, Paris ve özgürlük; artık bitti. Artık bek lediğim hiçbir şey yok.”