Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Burcu

Doğduğumuzda yargılamayı bilmiyoruz, sonraları yargılandıkça yargılamayı öğreniyoruz. Yargıladığımız sürece de sağduyudan uzaklaşıyoruz. Başkalarının iç dünyalarını tanıma ve paylaşmayı içeren bir mesleği sürdürürken, giderek, hayatların yargılanamayacağını anlamaya başlıyorsunuz. Başkalarının hayatlarını olduğu gibi kabul etmeyi öğrendikçe kendinizi, kendinizi kabul edebildikçe de başkalarını oldukları gibi kabul etme eğilimi kendiliğinden geri gelmeye başlıyor. Ama tümüyle değil, çünkü çocuğun gölgesi yok, bizlerin var. Yine de bu arınmanın, personaların gücünün azalması ve insanın gölgesiyle uzlaşabilmesiyle önemli ölçüde gerçekleştirileceğine inanıyorum. Başkalarının ve kendinizin gölgesini kabul etmeye başladığınızda, yargılanabilecek durumlar da kendiliğinden azalıyor.
Reklam
Milan Kundera, "Hayat bir kere yaşandığı için yargılanamaz," diyor, ama pek çok insan, kendi hayatını kısıtlayarak ve başkala­rının hayatına baskı yaparak yaşıyor; yargılanmaktan korkan in­sanlar başkalarını yargılama eğiliminde olduklarından.
Sahip olma tutkusu insanın zamanla olan ilişkisini de giderek değiştirdi. Gelecek şimdinin üzerinde acımasızca egemenlik kurmaya başladığından bu yana, insanlar kendilerinin olmayan zamanlar yaşamaya başladılar....

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Maskelenmiş depresyon yaşayan insanların önemli bir özelliği daha var: Hayata hakkını vererek katılamamak ve duygusal dünyalarında risk almaktan kaçınmak. Ancak, gözlemci eleştirel tavırlar çoğu zaman entelekt yoluyla o kadar iyi maskeleniyor ki bazıları bilge katına dahi konulabiliyor. Maskelenmiş depresyon yaşayanların kimisi hayata çok bağlı görünümde, ama dikkatli bir göz abartılı bir şekilde yaşanmakta olduğunu fark etmekte zorlanmayabilir.
Uyaran bağımlıları diyarına hoş geldiniz. Burası bir başka dünya, dünyanın kendisi değil. İnsanlar gülümserce maskelerle dolaşıyor, neden olmasın ki? Depresyonla ya da boşluk ve anlamsızlıkla yüzleşecek fırsat yok, her an bir şeyler olmakta, çoğumuza sadece seyretme payı tanınsa da.
Reklam
“Çağın sloganı "Bilgi güçtür." Gerçekten de aradığımız bilgilere internet aracığıyla hızla ulaşabilmek ve kısa sürede bol bilgi edinebilmek beynimizdeki arşivleri zenginleştiriyor. Ancak, daha önce de değindiğim gibi, bilgi güç mü, yoksa iktidar mı sağlıyor sorusunu da beraberinde getiriyor. Çünkü etrafta, entelekt fazlasıyla dolaşan güçsüz insanların sayısı hiç de az değil. Uçaklara binerek bir yerlere gidip dönüyoruz, ama döndüğümüzde yol hikâyeleri anlatamıyoruz, seyyah kimliği ve seyahat denen akıcı süreç de giderek kaybolmaya başladı. İnternetten kitap ısmarlamak zahmetsiz ve zaman kazandıran bir yol, ama kitapçı dükkânının kokusunu koklayamadan, kitaplara dokunarak sayfalarını karıştıramadan ya da orada bir dostunuzla karşılaşamadan. Neden hiçbir şeyi kararınca kullanamıyor, karşımıza çıkan her yeni şeye saplanıp sonuna kadar tüketmek istiyoruz ki?”
Doğa görünürde süreklilik göstermekteydi, teknoloji ise kopuklukları günlük yaşamın bir parçası haline getirdi. Bence, günümüzde siber-devrimin böylesi bir coşkuyla karşılanması, yok edilen bir dünya için tutulan yasın maskelenmiş bir ifadesi. Belki de bundan ötürü, giderek artan sayıda insan kendi yaratısı olan dünyalarının bunaltısından kaçarak henüz dokunulmamış doğaya yönelme eğiliminde. Ancak bu kaçış girişimleri de projeler şeklinde "uygulandığından" kaybedilmiş cennetle buluşma genellikle bir yanılsama olarak yaşanıyor. Neyi denersek deneyelim, uygarlaştırılmış dünyanın zaman-mekân sıkışıklığından kaçabileceğimiz bir yangın merdiveni yok gibi.
Sanırım, insanlar çoğu zaman mutluluk ile hazzı birbirine karıştırıp, kendilerine haz veren yaşantıları mutluluk diye adlandırıyorlar. Çünkü bana göre mutluluk bir durum değil, süreç; dış etkenlere doğrudan bağımlı olmayan, iç dünyamızın derinliklerinden gelen ve zaman zaman buluşabildiğimiz bir yaşantı.
Büyük kent insanının sık kullandığı uyuşturuculardan biri de hız. Aynı şey, telaşsızda aynı sürede yapılabilir, üstelik yapılacak şeye ayrılan zaman ve enerjinin bir bölümü seferberlik sırasında tüketilmeden. *Ama hız, insanın içindeki boşlukla yüzleşmemesi için çağdaş normların da pekiştirdiği ve uyuşturucu niteliği kazandığında yavaşlatılması zor bir süreç.*
Canetti “İnsan kendisine yabancı olan şeylerle temastan hep kaçınma eğilimindedir… Karanlıkta beklenmedik bir şeye temas etme olasılığı bile paniğe yol açabilir… İnsan, kendisine doğru yaklaşmakta olan bir şeyi görmek, tanımak, sınıflandırabilmek ister…” diyor ve başka bir yerde konuya şöyle devam ediyor “…Kültür, korku unsurunu düzenleme ve içine almayla ilintilidir… İnsanın kendi etrafında yarattığı bütün mesafeler bu korku tarafından dayatılır.”
Reklam
Gölgesiyle kopukluk yaşayan insanlarda sık görülen bir davranış vardır: Kendilerini doğrudan ilgilendirmediği halde, diğer insanların bazı davranışlarını ya da yaşam biçimlerini yargılama eğilimi. Çünkü bu insanlar, varlığını yadsımış oldukları gölgelerini kışkırtabilecek davranışları başkalarında gördüklerinde, kendi gölgelerini denetim altında tutabilmek için o insanları insafsızca yargılama ve aşağılama gereğini duyarlar.
Asıl af, affa layık olmayanı da affetmek değil mi? Tıpkı vicdan gibi. Onu kaybetmeye en fazla hakkımız olduğu anda koruyabildiğimiz şey değil miydi vicdan?
Konaktan apartmana, evden daireye, bahçeden balkona, topraktan saksıya,·cennetten dünyaya geçilmişti işte. Daireler büyürken bahçeler küçülmüş, sonunda tümüyle yok olmuştu. Şehrin yüzü gibi kalbi de paragöz ve cingöz adamların gönlün­ ce değişmiş, eski alışkanlıklar bir köşeye itilirken yeni adetler edinilmişti.
Sandım ki çoktum bir oldum. Eğriydim doğruldum. Yitiktim bulundum. Yitik malımı bulur gibi buldum seni. Bir daha kay­bolmam sandım. Anlamsızdım anlam kazandım. Bir kadının aşkında er kılındım. Ve senden önce yaşadıklarımın sonuncusu olan bu yaşantıyla kalbimin zayıflığını aşarak kendime geldim.
Sevda dediğin ne ki? Tarifsiz bir tanışıklık duygusu. Sebepsiz bir gülümseme arzusu.
357 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.