Adı Arthur Gordon Pym. Rüzgarın neredeyse kasırgaya döndüğü okyanuslarda bir o yana bir bu yana savrulan ''Grampus'' adlı gemide maceradan maceraya rota çiziyor.
Güney Kutup bölgesinde yaptığı geziler sırasında korkunç karşılaşmaların; yamyamlık, kızıl dişli garip görünümlü hayvanların toplu ölümü ve belki de en ürpertici olanı ''H. P. Lovecraft evreninden yaratıklar ile burun buruna gelmesi, bu durumu aşması onu iyi bir kaşif ve başka Poe kitaplarında kurnaz bir dedektif haline getirir.
Korku öyle distopik bir toplum yaratır ki bu toprak ve denizlerde, sınırların dışına kimse çıkmak istemiyordu. Bu baskılı ortam yaşadığımız hayatın kimine göre aynısı kimine göre zıttıdır. Baki kalan, kalplerin içindeki keşfetme arzusunun yüksek sesli yankıları.
Denizci olmak bana göre zor. Kaptan olmak daha zor. Her kararı sen verirsin, mürettebatın seni can kulağı ile dinler. Yelkenleri açınca gitmez gemiler sadece.
Poe evrenine girdiğinizde bir evde kısılı da kalabilirsiniz dev dalgalarla da boğuşabilirsiniz. Okurlarını her daim kaotik bir düşünce kalıbının içinde yoğursa da hayata dair iyi güven dersleri alırsınız. ''Nantucketlı Arthur Gordon Pym’in Hikayesi'' ıssız Antarktik Okyanusunda karanlıkta kalırsanız size ışık olacak.
Gerçek şekerin neslinin tükendiği, şeker pancarının bulutların arasında, dodolar ve horozlarla raks ettiği bir dönemde, insanların elinde sakarinden başka bir şey kalmamıştı. Revaninin tadı kaçmış, baklava üreticileri tuzlu baklava yapmayı deneyerek son bir çırpınışın ardından kepenklerini kapamışlardı. Haysiyet sahibi hiçbir tatlıcı, sanatına sakarin denen mendeburu yaklaştıramazdı... O gün bugündür dünya daha tatsız bir yerdi ve karabiberli çikolata yüzünden zırt pırt hapşıran insanların burun delikleri genişler olmuştu.
Alıştım.
İnsanların burun kıvırmasına, o kız olmaya, zorbalıklarına, her şeye... Bu sayede kendimi buldum. Dışlandığım her gün kendimle biraz daha tanıştım. Periyle...
Nikolay Vasilyevic Gogol ; 1809 yılında dünyaya gelmiş Kazak bir ailenin çocuğudur. Taras Bulba, Müfettiş, Ölü Canlar gibi eserleri büyük yankı uyandırmıştır. Eserlerindeki esprili deyimler Rusya'da atasözü olarak kullanılmaktadır. Komik ve trajik olayları kendine özgü saldırgan bir hicivle anlatıp farklı kişilik cizimleriyle ün kazanmıştır. 4 Mart 1852'de Moskova'da ölmüştür. Dostoyevski; " Hepimiz Gogol Baba'nın paltosunun cebinden çıktık." diyerek ne kadar büyük bir yazar olduğunu belirtmiştir.
Bir Delinin Anı Defterinde dönemin ruhu, yaşadıkları psikolojik durumlar ve düşünceler yer alıyor. Bir ülkenin cografyasi orada yaşayan insanların fiziksel ve kişisel özelliklerine yansır, davranış ve karakterleri ülkeyi etkileyen faktörlerdendir. Okuduğum bu hikayelerde hep bu yaşamları ve insanları etkileyen düşünceleri kendi ağızlarından yansıtılmış.
Benim gözümde bilmediğini açıkça söyleyen insan, bilmediğini biliyormuş gibi görünen ve her şeyi ağzına yüzüne bulaştıran ikiyüzlüden daha değerlidir.
Sayfa 131 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Hak ederek değil, hırsızlama elde edilmiş ün, sahibine mutluluk vermez; onu ancak hak edenlerin, ona layık olanların yüreğini heye canla, sevinçle titretir.
Sayfa 113 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Dostoyevski şunu anlatır: "İdam mahkumunun birinin ölümünden bir saat önce, yüksek bir dağın tepesinde, ancak iki
ayağının sığabileceği kadar daracık bir yerde yaşaması gerekse ...
Çevresindeyse uçurumlar, okyanuslar, uçsuz bucaksız karanlıklar fırtınalar ve bitimsiz bir yalnızlık olsa ... Yine de o bir avuç
yerde ömrü boyunca, hatta binlerce yıl yaşamayı, o anda ölmeye
yeğleyeceğini söylemiş. Yeter ki ytışasın, yalnızca yaşasın. " Evet, hayatın kıymeti onun zıddı olan ölüml e burun buruna gelmeden yeterince anlaşılamaz.
Gözde Bulut with @use.repost
・・・
Herkese Selamlar
Yazardan okuduğum ikinci kitap ama hepsimi böyle merak uyandırıcı akıcı gerilim dolu olur. Keyif alarak özellikle merak ederek flim izler gibi okudum bu kitabınıda.
Bahoz Rize’de bir köyde kayıp insanları bulmak için görevlendirilmiş bir polisti. Ancak hiç bir türlü izlerden nasıl olduğunu anlamamıştı. Köy halkı bu durumda şikayetçiydi sürekli insan kayboluyor sebebi bulunamıyordu…
Yekta
Her zamanki annesi ve babası ile kamp yapmaktan mutlu olan yekta kendi çadırınca uyurken bir gölge ile uyandı. Çok farklı tarif edemediği bir yaratığı gören anne babası ve Yekta bu yaratıktan kaçmıştı. Ancak yaratık anne babasının olduğu tarafa gidip önce babasının kafasını koparmış sonra annesinin canını almıştı. Yekta can havli ile kaçmaya çalışmıştı. Ancak nereye gitse o iğrenç yaratıkları peşindeydi. İnsan değil hayvan değil burun delikleri tuhaf dişleri kocaman. Sonunda bir köye sığındı.
Bu köy Bahoz’un olduğu köydü. Tanıştılar Yekta olanları anlattı. Bahoz köy halkına birlikte olmalarını söyledi ancak köy halkı bu yaratıkları görene kadar biraz isyankardı. Her gören yaratıkları şok oluyordu ve korkuyorlardı. Çünkü bu yaratıklar insan eti ile besleniyordu. Kaçmak ise imkansızdı. Tek avantajları gözleri görmüyordu.
Çok detaya girmeden anlatmaya çalıştım ama gerilim korku severler mutlaka okusun bu önerimi kaçırmayın derim… ⭐️ @ikinciadamyayinevi @zilan_erbek_arikan
Yaşamının her evresini sefaletle geçiren yazarın kumar sorunu vardı ve biriken borçlarını kapatmak için kitap yazmak zorundaydı. Toplumsal olaylar konusunda sessiz kalmak istemez, reform isteyen halkın yanında olmayı tercih ederdi. Bunun üzerine Rusya'nın Avrupa ülkelerine nazaran hiç gelişmediğini düşünen bir grup aydın yeni bir reform
Yunan ve Roma gerçekten müzelerimizi dolduran tannçaları mı tanırdı sadece? Peki kadını gerçekten sadece ev kadını olarak mı görürdü kamuoyu? Sadece farklı olmayı, yani cariye olmayı kabul eden kadınlar mı erkeklerle felsefe tartışmasına dahil edilirdi? Yunan ve Latin kadın sevmezliği bazen gerçekten hakaret düzeyine ulaşırdı; Catullus ve Martialis bize mide bulandıncı kadın portreleri sunar, Juvenalis'in de Satira VI eseri şiddetli bir kadın düşmanlılığı sergiler. Peki ya Horatius? Epodos XII şöyledir:
"Ne istiyorsun, korkunç canavarlara yakışan kadın? Neden artık güçlü kuvvetli bir genç olmayan, burun delikleri tıkalı olmayan bana hediyeler ve aşk mektuplan gönderirsin?"