Zünnûn-ı Mısrî [rh.a] şöyle anlatıyor: Bir gün Mescid-i Harâm'a girmiştim. Bir de baktım ki sütunlardan birinin altında bir genç heryanı açık olarak uzanmış hasta yatmaktadır. Genç, yanık bir kalple inlemektedir. Ben gence yaklaşıp selam verdim ve sordum:
- Sen kimsin, ey delikanlı?
- Ben garip bir aşığım!
Ne demek istediğini anlamamıştım. Dedim ki:
-Ben de senin gibiyim!
Bunun üzerine ağlamaya başladı,ağlaması beni de ağlattı.Dedi ki:
-Sen de mi ağlıyorsun?
-Ben de senin gibiyim! Dedim.Bu sefer daha yüksek sesle ağlamaya başladı; sonra gayet yüksek sesle büyük bir sayha attı ve o anda ruhunu teslim etti. Elbisemle üzerini örttüm, kefen almak için yanından ayrıldım. Kefen satın alıp geldiğimde genci yerinde göremedim. Kendi kendime “Subhanallah” dedim. Sonra gaybden şöyle bir ses işittim:
-Ey Zünnûn! Bu öyle garip biridir ki; onu dünyada şeytan aradı bulamadı, Mâlik aradı göremedi, cennette Rıdvân aradı bulamadı!
-Peki nerededir o, dedim. Gaybden şöyle seslenildiğini işittim:
-Muhabbeti, ibadetinin çokluğu ve tövbe etmekte çok acele etmesi sebebiyle, onlar, “Güçlü ve Yüce Allah'ın huzurunda hak meclisindedir.”