Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Muayene sırasında yaşımı sordu. 36-37 yaşında olduğumu söyledim. Hayretle: -Pek çabuk general olmuşsunuz. Sizin memleketinizde sizin yaşınızda başka genç general var mıdır? Harbiye Nazırımız da gençtir dedim. Bu soru karşısında kaldığım zaman, 21 sene Mısır'ın Kahire'sinde bulunmak ve Arapçayı anadili gibi konuşmak tecrübe ve tetkikatında bulunmuş olan ve bu itibarla Doğu'yu, doğuluları az çok tanımış olduğuna şüphe olmayan Doktor Vermer'in, içinden, "Zavallı Türkiye bu çocukların eline düşmek için ne hale gelmiş bulunmalısın!" dediğini hisseder gibi oldum. -Doktor, dedim; bizim ordumuzda ihtiyar generaller de vardır. Benim ve emsaliınin pek genç kabul ettiğiniz yaşta general oluşumuz, herhalde, ahval ve fevkalade hadiselerin, yapılmasını bize nasip ettiği önemli vazifelerin vatana çok faydalı oluşundandır.
Sayfa 176 - Karlsbad’da Geçen Günlerim (30 Haziran 1918-28 Temmuz 1918)Kitabı okuyor
Doktor gıda meselesini belirlerken ekmek söz konusu oldu. -Tabii beraberinizde un getirdiniz... dedi. -Hayır dedim. -O halde, burada ekmek bulamayacaksınız. Çünkü burada hükümet yalnız yerlileri doyurmak mecburiyetindedir. Yabancıları değil. -Öyle ise, doktor, benim burada oturmama imkan yoktur. Hemen yarın memleketime döneyim. Bizim memleketimizde yabancılar yerlilerden daha çok yiyip içmektedirler. Ben de hükümetim nezdinde yabancılara ekmek verilmesinin önlenmesini teklif edeyim. Neticede doktor bizzat un veya ekmek bulmayı üstlendi.
Sayfa 176 - Karlsbad’da Geçen Günlerim (30 Haziran 1918-28 Temmuz 1918)Kitabı okuyor
Reklam
Fenerbahçe Kulübü'nün her tarafta takdir edilen çalışmalarını işitmiş ve emek verenleri tebrik etmeyi vazife edinmiştim. Bu vazifenin yerine getirilmesi bugün olabilmiştir. Takdir ve tebriklerimi buraya kaydetmekle kıvanç duyuyorum. 3.5.1334 (3 Mayıs 1918) Ordu Kumandanı Mustafa Kemal
Sayfa 169 - Fenerbahçe Kulübü Defterine Yazı (3 Mayıs 1918)Kitabı okuyor
Buraya kadar konuşmamızı sakin bir vaziyetle dinleyen Yüzbaşı Cevat Bey, Paşa'nın yaveri, kalın, sertliği hoşa giden bir sesle, "Bu şarapnel misketlerinden bir tanesi Paşa'nın göğsünü okşamıştır!" dedi. "Nasıl?" dedim. Evet, sağ tarafta ceketimde bir kurşun yeri gördüm. Yanımda bulunan subay, "Efendim, vuruldunuz" dedi. Ben böyle bir söz yayılırsa askerimizin manevi kuvveti üzerinde yapacağı etkiyi düşündüm. Elimle subayın ağzını kapadım. "Sus" dedim. Cevat Bey devamla: "Bir şarapnel misketi göğsünün sağ tarafında tam saatinin bulunduğu cebe isabet etmiştir. Saat parça parça oldu. Fakat o darbe Paşa'nın göğsünde hafif bir leke bırakmaktan başka ileri geçememiştir" dedi. "O saat sizin için tarihi bir saattir. Görebilir miyim efendim? " dedim. O saatin kalıntısını bu muharebeden sonra Liman Paşa hazretleri hatıra olarak aldılar. Bana da kendilerinin aile asalet armasını taşıyan saatlerini verdiler.
Sayfa 162 - Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal İle Mülâkat (24-28 Mart 1918) - Üçüncü SafhaKitabı okuyor
Biz ferdi kahramanlık sahneleriyle meşgul olmuyoruz. Yalnız size Bombasırtı olayını anlatmadan geçemeyeceğim. Karşılıklı siperler arasında mesafeniz sekiz metre, yani ölüm muhakkak, muhakkak… Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulmamacasına hepsi düşüyor, ikincidekiler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz! Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir duraksama bile göstermiyor; sarsılmak yok! Okuma bilenler ellerinde Kur'an'ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler şehadet çekerek yürüyorlar. Bu, Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren, hayret ve tebrik edilecek bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale muharebesini kazandıran, bu yüksek ruhtur.
Sayfa 152 - Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal İle Mülâkat (24-28 Mart 1918) - Birinci SafhaKitabı okuyor
27. Alay'ın da Merkez tepe genel istikametinde geniş cephe ile düşmana atılması, düşmanı geri çekilmeye mecbur etmiştir. Fakat bence bu taktik vaziyetinden daha önemli bir etken vardır; o ela, herkes öldürmek ve ölmek için düşmana atılmıştı. Bu öyle sıradan bir taarruz değil, herkesin başarmak veya ölmek azmiyle harekete hazır olduğu bir taarruzdur. Hatta ben, kumandanlara sözlü olarak verdiğim emirlere şunu ilave etmişimdir: "Size ben taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve kumandanlar gelebilir."
Sayfa 146 - Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal İle Mülâkat (24-28 Mart 1918) - Birinci SafhaKitabı okuyor
Reklam
Paşa tekrar bir sigara yakıyor ve birkaç yaprak daha çevirdikten sonra, luıritasmı alıp şöyle izah ediyor: Bu sırada Conkbayırı'nın güneyindeki 261 rakımlı tepeden sahilin gözetlenmesi ve korunmasıyla görevli olarak oralarda bulunan bir müfreze erlerinin Conkbayırı'na doğru koşmakta, kaçmakta olduklarını gördüm. Size şu konuşmayı aynen okuyacağım: Kendim erlerin önüne çıkarak: -Niçin kaçıyorsunuz? dedim. -Efendim, düşman! dediler. -Nerede? -İşte, diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler. Gerçekten, düşmanın bir avcı hattı 261 rakımlı tepeye yaklaşmış, rahat rahat ileriye doğru yürüyordu. Şimdi vaziyeti düşünün: Ben kuvvetlerimi bırakmışım, erler on dakika dinlensinler diye... Düşman da tepeye gelmiş... Demek ki düşman bana benim askerlerimden daha yakın! Ve düşman, benim bulunduğum yere gelse kuvvetlerim çok kötü bir duruma düşecekti. O zaman. artık bilmiyorum. bir mantık muhasebesi midir, yoksa içgüdüyle midir, bilmiyorum; Kaçan erlere: -Düşmandan kaçılmaz, dedim. -Cephanemiz kalmadı, dediler. -Cephaneniz yoksa süngünüz var, dedim. Ve bağırarak bunlara süngü taktırdım. Yere yatırdım. Aynı zamanda Conkbayırı'na doğru ilerlemekte olan piyade alayı ile dağ bataryasının yetişebilen erlerinin "marş marş" ile benim bulunduğum yere gelmeleri için yanımdaki emir subayını geriye saldım. Bu erler süngü takıp yere yatınca düşman erleri de yere yattı. Kazandığımız an, bu andır.
Sayfa 144 - Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal İle Mülâkat (24-28 Mart 1918) - Birinci SafhaKitabı okuyor
Altın para yasaklanıyor,
Kağıt paranın ilk çıkarılmasında herkesçe bilindiği gibi memleketimize gelen düşmanlarla kuşatılmış olduğundan dışarıyla ve özellikle mütefıklerimizle (irtibat) bulunmadığı ve vatanımızda da kağıt paranın göz önünde olan şekilde düzenlenip basılması ve (…) bilinmediği için maliye işleri ve ticaretin bir an içinde madeni para yerine kağıt para ile değiştirilmesi ve uygulanması çaresi bulunduğundan dolayı Osmanlı piyasasında altın ile (…) birlikte tedavülü mecburiyeti ortaya çıkmış, bu da halkımızın saflığından ve hükümetimizin namus ve itibarı eseri olup karşılığı tamamıyla altın olarak saklanmış olan kağıt paranın anlam ve önemini anlamadığından istifadeye kalkışan vurgunculara kolayca zengin olma fikrini vermiş ve bundan da bugünkü kağıt para ticareti meydana çıkmıştır. Halbuki şimdiye kadar gerek Osmanlı ordusunun ve gerekse müttefiklerimiz ordularının hamdolsun her taraha kazandıkları zaferler memleketimiz kuşatmadan kurtularak (...) memleketimizle birleştiği için birçok ihtiyacımız arasında çok önemli olan kağıt para meselesi de hallolarak hükümet mevcut altın madeni para kadar kağıt para basıp çıkarma çaresini bulduğu için artık altının tedavülden tamamıyla kaldırılması ve bu sayede vatanımızın mali bağımsızlığının tehlikeden uzak bulundurulması zamanı gelmiştir. Dolayısıyla artık altın para ile alışveriş katiyen yasaktır.
Sayfa 85 - Beyanname (Ocak Sonu 1917)Kitabı okuyor
"Allahı İnkar Mümkün mü" eserini bitirdim. Bütün feylesofların çeşitli dinlere mensup naturalistleri, akılcıları, materyalistleri, hukukçuları, düşünürleri, tasavvufçuları ruhun varlığını ve yokluğunu, ruhun ve cismin bir veya ayn olup olmadığını, ruhun kalıcı olup olmadığını inceliyor. Bu incelemede, ilim ve fenne dayananlar makbul. İmam Gazali, İbn-i Sina, İbn-i Rüşd gibi önde gelen Müslüman din adamlannın açıklamaları da sıradan açıklamalardan büsbütün başkadır; yalnız ifadelerinde çok rumuz var. Dindar düşünürler; kuralları, ilim, fen ve felsefeyi, şeriatın açıklamalarını yorumlamak için evirip çevirmeye gayret etmişler.
Sayfa 69 - 20 Teşrinisani 1332 Pazar (3 Aralık 1916)Kitabı okuyor
8/9 (21/22 Kasım) saat 9 sonra'ya kadar Kurmay Başkanı'yla tesettür'ün kaldırılması ve sosyal hayatımızın iyileştirilmesi hakkında sohbet; 1) Muktedir ve hayata vakıf anne yetiştirmek, 2) Kadınlara serbestisini vermek, 3) Kadınlarla bir arada bulunmak, erkeklerin ahlakı, fikirleri, duyguları üzerinde etkilidir. Doğuştan karşılıklı sevgi çekme eğilimi.
Sayfa 66 - 9 Teşrinisani 1332 Çarşamba (22 Kasım 1916)Kitabı okuyor
Reklam
Güldürdü.
Muş dağlarındaki kumandanımızın manasız bir mektubundan bahsediyorsunuz. Müsaade buyurunuz, size haber vereyim ki, Hanımefendi, ben de bu kişiden her gün hiçbir mana ifade etmeyen mektuplar alıyorum. Anlaşılıyor ki, bu kişi, son zamanlarda Türkçeden Fransızcaya tercüme işiyle meşgul olmaya başlamış. Alayın bir kumandanı ve Nuri Bey'in başarılarının afişçisi Fuat Bey (Salih Efendi size bu mevzuda eğlenceli izahat verebilir) bana bir mektup göndermiş ki, orada edebiyatçımızın şu güzel tercümesi var: "L'air de l'amour souftle dans la tete-Monsieur ou, moi ou." Bu, şu beytin tercümesi imiş: "Hevayi aşk eser serde Efendim nerde ben nerde."
Sayfa 57 - Madam Corinne’e Mektup (30 Eylül 1916)Kitabı okuyor
Doktor, Matmazel Edith için yazdığım cümleyi dinledikten sonra beni yalnız bıraktı. Ben yalnızım, fakat her şeyi tasvirden acizim. Bu sayfanın geri kalan kısmını önümde bulunan bir kitaptan aldığım bazı sözlerle dolduruyorum: "Orduların hala devam eden mekanik hareketleri sona ermek üzereydi. Zira halkın ateşi söndüğü zaman askerler bulunmaz. Ruhların takati bittiği zaman generaller kendilerine gelemezler ve zaferler askerlerle generallerle ve para ile birlikte sona erer…" Mignet. Son söz: "Ya hiç doğmamış olmak veya hiç unutulmamak isterdim." Chateaubriand. Adres: General Mustafa Kemal Diyarbekir
Sayfa 45 - Madam Corinne’e Mektup (6.3.1916)Kitabı okuyor
Bir Emir Nasıl Yazılmalıdır?
4. Emri Alanın İktidar Derecesi ve Bilgisi: İyi yetişmiş astlarla iş görüldüğü zaman, onlara yalnız, elde edilmesi istenen maksadı söylemek ve uygulamada alınacak tedbirleri onlara bırakmak kafidir. Sebebi: İlk olarak, onların harekette serbestisini azaltmamak. İkinci olarak; çünkü, genellikle ayrıntıların tamamı ancak bizzat arazi üzerinde işin başında kavranır. Ve emrin verildiği zamanla geldiği zaman arasındaki müddet zarfında durum değişebilir. Bir de acil durumun gerektirdiği istisnalar dışında, ast, üstün hukukunu gasp etmekten kaçınmalıdır. Astı, geniş bir şekilde harekette muhayyer* bırakmak, emirdeki maksadı kaybeder. Veyahut bütün sorumluluğu asta yüklemekten başka bir şeye yaramaz. Halbuki, "Bir birlik kumandanının birinci vazifesi gerekli emirleri vermek ve işlerin oluşunu tesadüfe bırakmamaktır." Düşmana, kendimize, maksada dair asta verilecek bilgi, kendi vazifesinin yerine getirilmesinde ahvali değiştirse bile, bir karar alınmasına dayanak olacak kadar verilmelidir.
Sayfa 31 - Emirlerin Yazılması - *Muhayyer: Seçmeli, beğenmeye bağlı.Kitabı okuyor
Bir Emir Nasıl Yazılmalıdır?
Mesela, "filan şeyin mümkün olduğu kadar şiddetle, mümkün olduğu kadar çabuk, mümkün mertebe..." deyimleriyle yapılmasını emreden emirler kötü bir aksi tesir yapmaktan başka bir tesir meydana çıkarmaz. Çünkü, şüphesiz ki bütün emirler aksi emredilmedikçe bütün sürat harcanarak uygulanır. Bir de muharebe emirlerinde: "Filan şeyi yapmak doğrudur" demek büsbütün faydasızdır. Verilen emirlerin gerekçesini söylemek yoktur. Bu, kumandanın nüfuzunu azaltmaktan başka bir şeye yaramaz.
Sayfa 30 - Emirlerin YazılmasıKitabı okuyor
Bir Emir Nasıl Yazılmalıdır?
Seferiyye Nizamnamesi'nde açıkça anlatıldığı gibi (madde 49), emirler kısa, açık, kesin ve emri alanın iktidar derecesi ve bilgisiyle orantılı olmalıdır. 1. Kısa: Pek uzun emirler, onları alanları sıkar ve uygulanmasında gevşekliği doğurur. Bir emirde çok ayrıntıya girişildi mi, esas noktalar pek çabuk kaybedilir. Bir de, emirlerde tabii olan hususlardan bahsedilmemelidir. Mesela, "Süvari keşfe devam edecektir" gibi. Çünkü bunun mecburen yapılan bir hizmet olduğunun bilinmesi lazımdır. 2. Açık: Malumdur ki, bir emirdeki ifadeler bile muğlak olursa, o emir daima yanlış yorumlanır. Anlaşılır olmaktan uzak abartılı ifadelerin -ki emri uygulanamaz hale getirir- doğurduğu sakıncalar büyüktür. 3. Kesin: Emir veren, ne istediğini tamamen biliyorsa, kesin emirler verir ve böyle emirler kemali şiddetle uygulanır. Yarım kararlar, tamamlanmamış tedbirler daima tehlikelidir. Dolayısıyla, emir veren, muharebe tarzını ve maksadını tamamıyla kararlaştırmalı ve vereceği emirde, açık bir şekilde, bir taarruz muharebesi mi, yahut bir işgal muharebesi mi uygulayacak, yoksa ciddi bir hareketten mi kaçınacak, yahut kesin bir muharebeye mi girişecek, bildirmesi lazımdır. Meşhur bir taktikçi bu hususta şöyle diyor: "Durmak istiyorsan sağlam dur; yürümek istiyorsan çabuk yürü!"
Sayfa 29 - Emirlerin YazılmasıKitabı okuyor
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.