Altımdaki beyaz at, iyi bir attı. İstediğim yere götürebiliyordum. Demek, seyis atı değil!.. Yanımı yönümü şaşırmışım, dağ bayır gidiyorum. Ama perişanım. Sağ ayağımdaki tozluk yok, düşmüş. Bir birliğin içine daldım. Bir Yüzbaşı: - Buraya gel! dedi. Attan indim. Selam verdim. Ama başımda şapka yok. Sağ ayağımda tozluk yok. Kayış da düşmüş, pantalon belimden sarkmış. Pantalonun sol dizi boydan boya yırtık, kan içinde... Yüzümün çiziklerinden kan akıyor. Yüzbaşı: - Bu ne? dedi, ne oldu sana? Ne diyeyim? Yüzbaşı'nın arkasında bütün arkadaşlar... Üzüntümü anlayabilmeniz için, benim o zamanki niyetimi bilmelisiniz. Ben general olacağım, general... - Efendim, dedim, düşman içine düştüm. Esir edeceklerdi. Kaçarken böyle oldum işte... - Senin işin ne? - Haberciyim. Size Binbaşı'nın emrini getirdim. Binbaşı'nın verdiği emri söyledim. Ama kime biliyor musunuz? Mavi kuvvetlere. Çünkü ben kırmızı kuvvetlerdendim. Kırmızı kuvvet komutanının emrini, şaşkınlıktan Mavi kuvvetlere söylemiştim. Bu yanlışlıktan sonra, bütün işler, birlikler, emirler birbirine karıştı. Ama sonunda her zamanki gibi Kırmızı kuvvet, yani biz galip geldik.şimdi, neden bi takım politikacıları seyis atına benzettiğimi anlamışsınızdır. Çünkü bunlar, kendi kendilerine yürüyemezler, koşamazlar; ille önlerinde, gölgelerinden gidecekleri başka bir politikacı bulunacak...  
Nesin yayınlarıKitabı okuyor
'Tarih ona yalnızca insanlığın ne kadar zavallı olduğunu öğretmişti: Bir dönemde insanlık felaketlere uğruyor, mutluluğunu yitiriyordu; sonra bütün gücüyle çalışıp çabalamaya koyuluyor, iyi günlere kavuşmak için türlü cefalara katlanıyordu. Nihayet tarihin bir döneminde insanlık rahata kavuşacak gibi oluyor; artık tarihin kendisi de rahat edecek, diyorsunuz. Nerede? Tekrar işler bozuluyor; her şeyin altı üstüne geliyor; insanoğlu yeniden çalışıp çabalamaya başlıyordu... Güzel günler bir türlü sürmüyor; hayat değişiyor, her şey durmadan bitip yeniden başlıyordu.'
Reklam
Tarih ona yalnızca insanlığın ne kadar zavallı olduğunu öğretmişti: Bir dönemde insanlık felaketlere uğruyor, mutluluğunu yitiriyordu; sonra bütün gücüyle çalışıp çabalamaya koyuluyor, iyi günlere kavuşmak için türlü cefalara katlanıyordu. Nihayet tarihin bir döneminde insanlık rahata kavuşacak gibi oluyor; artık tarihin kendisi de rahat edecek, diyorsunuz. Nerede? Tekrar işler bozuluyor; her şeyin altı üstüne geliyor; insanoğlu yeniden çalışıp çabalamaya başlıyordu... Güzel günler bir türlü sürmüyor; hayat değişiyor, her şey durmadan bitip yeniden başlıyordu.
Tabakalaşma ve eşitsizlik evrensel birer olgu olmalarına karşın, bunların biçimleri bir toplumdan diğerine göre, sosyal gelişmenin düzeyine, kaynakların kıtlığına, dolayısıyla özel beceri ve yeteneğe duyulan ihtiyaca bağlı olarak değişiklik göstermekledir. Davis ve More'un kuramı, aşağıdaki kısaca dile getirilen önermeleri ileri
Beş maymunun öyküsü
Kafese beş maymun koyarlar. Ortaya bir merdiven kurarlar. Kafesin tepesine de iple muzları asarlar. Herhangi bir maymun merdivenleri 'çıkarak muzlara ulaşmak istediğinde, dışarıdan üzerine soğuk su sıkarlar. Sadece merdivenleri çıkmaya çalışan maymun değil, diğerleri de bu soğuk sudan nasibini alır. Bütün maymunlar bu denemeler sonunda
51. Eyalet ve Gerçekler (uzun ama buna değer)
Jeffrey'ye bakıp yeniden oturmasını işaret etti. Kendisi de yerine geçti. Profesör, Amerika sizce de bir şekilde yolunu kaybetmedi mi? Atalarımızın dağlara taşlara kazıdığı idealler yozlaştırılmadı mı? Unutturulmadı mı? Değersizleştirilmedi mi?" Jeffrey başıyla onayladı. "Bu görüşte olanların sayısı her geçen gün
Reklam
Yazar içten dışacı
Bütün dışsal güdülenmeleriniz aynı şekilde işler. Bize güdüyü vermeyi sürdürürseniz biz daha iyi sonuç alırız. Onu bizden alırsanız biz, zihinsel olarak güdülenme başlamadan önceki yerimize döneriz. Not: Yazar Softball sporunda antrenör- oyuncu örneği veriyor. Antrenör sezon boyunca oyuncuyu en iyi şekilde güdülüyor. Sezon sonrası ise antrenör gidiyor. Doğal olarak güdülenmede gidiyor.
Hasan-ı Basri şöyle derdi: “Ey Allah’ın kulları! Allah Teala sizin ameliniz için ölümden başka bir ecel tayin etmedi. Öyleyse iyi işler yapmaya devam edin. Çünkü Allah Teala şöyle buyuruyor: “ Sana ölüm gelip çatıncaya kadar da Rabbine ibadet et!”
Godard'ın, kendi hikayesinin üstesinden gelmek için her türlü devrimci mayayı sahiplenen birisi olduğunu işte o dönemde anladım. Godard'ı anlamak istiyorsanız bunu iyi anlamak lazım: bütün hayatı kendi köklerine karşı. 68 isyanında ve Maoculukta onu büyüleyen budur, ona göre, mümkün olan en radikal şey olmalıydı. Entelektüel düşüncesi de sinematografik düşüncesi de bu şekilde işler. Yeni Dalga, nitekikli fransız sinemasının radikal eleştirisiydi. Godard, tarafı ne olursa olsun, hep en radikal pozisyonu alır.
Reklam
Asya'nın derinlerinden Avrupa'ya doğru bugüne dek görülüp duyulmamış bir kıran geliyordu. Seçkin birkaç kişi dışında herkes ölüyordu. İnsanların bedenlerinde yeni birtakım kurtçuklar, gözle görülmeyen yaratıklar türüyordu. Ama akıl ve iradesi olan yaratıklardı bunlar. Bunları bedenlerine alanlar cin tutmuşa dönüyor, deliriyordu. Öte
Sayfa 682Kitabı okudu
BEYAZ LÂLE Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
«Ah öyle bir hâl ki bu, çocukluktaki utandırılma insanın bütün hücrelerine işler. İnsanın özüne kadar gider. İşte o zaman mutluluktan korkar hâle gelirsin; hayatında iyi bir şey olduğu zaman bilirsin ki bir şeyler ters gidecek. Başına bir şey geldiğinde de, "Çok şükür zaten mutlu değilim," deyip kendini güvende hissedersin.»
Sayfa 46
Ben Oxford'da öğrenim gördüm Yaşamın iç yüzünü öğrendim orada Tüm ülkeler uydurma , tüm Yasa denen şey hiç yoktur aslında. Ne var ki bir düzen gerek ahırda Çünkü ahırlarını arar domuzlar Ezilip gider kim ki zayıfsa Kalmaya baksın kalabilen ayakta Bu kurala kaya gibi bağlan Yelkenin kötüyse iyi rüzgardan yararlan İş çevirebilirsen ancak o zaman İşler yolunda sevgili kardeşim Yarın bütün gelecek bizim.
Sayfa 51
Tevfik Fikret'in ''Sis'' şiirini hatırladı. Şair, kocaman bir çocuk gibi, sevdiği şehrin taşına, toprağına öfkelenmiş, onu, biraz da haksız yere hırpalamıştı. Oysa İstanbul'da bütün öteki şehirler gibi, üzerinde yaşayan insanlar, iyi, haklı, güzel işler yaptıkları zaman, böyle kasvetli günlerde bile temizlenip gençleşir.... Her yerinde korkaklık, âdilik, yeniklik varsa suç onun mu?
Sayfa 102 - İthaki YayınlarıKitabı okudu
Resim