Senin şehrinin ışıkları yanmıyor. Toprağı kuru,güçsüz. Toprağında yeşeren tek bir bitki yok. Şehrin kan ağlıyor senin; bilmiyorsun. Savaş var, açlık var,acı var,en çok da hasret var senin şehrinde. El yordamıyla yürümeye çalışıyorum orada. Aç ruhlara, mutsuzluklara, ihtiraslara, yalanlara takılıyorum... Aç ruhlara, mutsuzluklara, ihtiraslara,yalanlara takılıyor ve düşüyorum iki adımda bir. Her düşüşümde, canım daha çok yanıyor. Her düşüm,kabuslara açılıyor senin şehrin çıkışsız kapılarında. Şehrinin çıkışsız kapılarına yığılmış yüzlerce düşüm var, bir zamanlar sonu hayra yorulan. Burada körler yaşıyor. Kör değilsem işim ne burada. Gözüm görür, kalbim kördür. Kör ettin kalbimi. Aşkın kalbimden vurdu bakışım kupkuru hayata. İnançsız. Oysa bir zamanlar, ne büyük bir inançla girmiştim çıkışsız kapılarının birinden şehrinin. Ne hevesti o, ne ihtirastı yarabbim. Cehennemden konuk bir taş olsa üstüne bastığım, erirdi...
Ben, imanı Yargı korkusu, duası da secde etmek olanlardan değilim. Nasıl mı dua ederim? Güle bakarım, yıldızlara bakarım, yaratılışın güzelliğine hayran kalırım, Yaradan'ın en büyük, en güzel eseri olan insana, bilgiye açlık duyan beynine, sevgiye susamış olan yüreğine, duyularına, uyanışmış ya da doyuma ulaşmış tüm duyularına hayranlık duyarım.
Reklam
Emire Nişli ~ Aşık Veysel'in Ölüm Yıldönümü~
Bugün dünyaca ünlü halk ozanımız Aşık Veysel'in ölüm yıldönümüdür. Kendisini rahmetle anarken; hayatı ve eserleri hakkında bilgi vermek istedim. Aşık Veysel, dizelerinde sevgiyi kardeşliği, doğayı, ölümü, eşsiz bir üslupla betimlemiştir. Aşık Veysel 1894 yılında Sivas’ın hiç bilinmeyen, dünyadan kopuk bir köyünde doğmuştur. Bu yıllarda bütün
206 syf.
7/10 puan verdi
·
5 günde okudu
Kitabı anlatmakta gerçekten bende zorluk çektim. Çünkü Jack London'un Martin Eden, Beyaz Diş ve Vahşetin Çağrısı'nı okuduktan sonra çok başka bir roman bu kitap. Diğer kitaplarına nazaran biraz daha az etkiledi ama bu kitapta da heyecan bitmedi. Devamlı aksiyon. Ama tekrar eden olaylar. Aksiyonların içinde değişik dersler, bilgiler. Olaylar genellikle demiryolu ve trenlerde geçiyor adı üstünde bir roman... :) Betimlemeleri gerçekten bir harika. Gözünüzün önünde yaşanıyor tüm olaylar. Bıkmadan özgürlük için yaşayan; evi, barkı, arkadaşı ve ailesi olmayan bir kahraman var. Hayatı trenlerde geçiyor. Durmadan başka şehirlere gidiyor. Hatta güzel bir yaşam yaşamak için hapishaneyi bile tercih ediyor. Açlık çeken, bir yerden bir yere gitmek için büyük risklere giren, makinistlerle kavga eden bir kahraman. Çok ahım şahım olmasa da Jack London benim için büyük bir yazardır. Beni Martin Eden ile etkilemiş bu yazarın diğer bir kitabıyla devam etmek istedim. Sizlere de tavsiye ederim. İyi okumalar....
Demiryolu Serserileri
Demiryolu SerserileriJack London · Alfa Yayınları · 20212,822 okunma
Soğuğun, açlığın, cehaletin, pisliğin havasıydı bu. Mahalledekiler birbirlerine benziyordu. Gençlerin yüzü yaşlılarınkiyle aynıydı. Çocuklar acının ses verdiği birer cüce gibiydiler. Hem küçük hem büyük, herkeste aynı şey vardı "Açlık." Açlık her canlının alın yazısı gibiydi, tüm duyguyu, isteği bastırmıştı açlık illeti. Köhnemiş evler, ipte asılı paçavra giysiler bile şikayetçiydi açlıktan. Açlık, dumanı tütmeyen bacaların üstüne yuva yapmış, ekmeğin kırıntısı bile bulunmayan fırınları işgal etmişti. Çürümüş etlerden yapılan sucukları satan bakkalın adı da açlıktı.
Varlam Şalamov, ilk olarak 1929'da daha yirmi iki yaşında Moskova Üniversitesi'nde hukuk öğrencisiyken tutuklanmıştı. Bir Ortodoks manastırından bozma Sovyet çalışma kampının yer aldığı Solovki adasında üç yıl kürek cezasına çarptırıldı. 1937 yılında yeniden tutuklanarak bu kez Sibirya'nın kuzeydoğusu Kolyma'da beş yıl geçirmeye mahkum oldu.
Sayfa 91
Reklam
1.000 öğeden 31 ile 40 arasındakiler gösteriliyor.