Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer!
Sabahattin Ali
Sabahattin Ali
Öldürülmesinden birkaç ay önce 25 Kasım 1947 tarihinde Ali Baba dergisine şöyle yazar : “ Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer ! Meğer ne büyük günah işlemişiz! Kanunla , kanunsuz baskılar altında ezile ezile pestile döndük. Bugünün itibarlı kişileri gibi , kese doldurmadık, makam peşinde koşmadık. İç ve dış bankalara para yatırmadık, han , apartman sahibi olmak , sağdan soldan vurmak ve milleti kasıp kavurmak emellerine kapılmadık . Bütün kavgamızda kendimiz için hiçbir şey istemedik. Yalnız ve yalnız, bu yurdun bütün yükünü omuzlarında taşıyan milyonlarca insanın derdine derman olacak yolları araştırmak istedik. Bu ne affedilmez suçmuş meğer! Neredeyse, yoldan geçerken mide uşakları arkamızdan bağıracaklar, “ Görüyor musunuz şu haini! İlle de namuslu kalmak istiyor ve ahengimizi bozuyor .”
Sorardım!
Sevişmenin neden büyük bir günah gibi göründüğünü. Bize neden bunun öğretildiğini.
Reklam
120 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Ne Olacak Bu İnsanların Hali
"NE OLACAK BU İNSANLARIN HALİ" DİYE DÜŞÜNÜRKEN BİRDEN İKİ KANATLI BİR KAPI AÇILDI... Niyâzî-i Mısrî kaddesellâhü sırrahu’l azîz- kullardaki durumu şu şekilde açıklıyor. “Bin altmış yedi senesi Rebiu'l-ahir sonlarında bir gün kulların çokluğunu, fakat abidlerin azlığını, zahidlerin nadir olduğunu, ariflerin de yani ariflerden Allah
Âriflerin Rûhu
Âriflerin RûhuAhmed Ziyâüddin Gümüşhânevî · Yeni Dünya Yayınları, Mavi Yayıncılık · 200425 okunma
Bir Mültecinin Aşkı Sen! Son yıllarını Mülteci yaşamış Yüreğine iltica eden Bir ülkesizi Sınır dışı eyledin Büyük günah işledin... İsteseydin yüreğimi verirdim Aklımı aldın Ahımı aldın Canımı aldın Gittin!..
Vicdanların en büyük kaygısı, Günah işlememek değil, saklamaktır günahlarını.
Kehf Suresinde, fakirlerin gemileri zarar gördüğünde, hissedebildiğimiz tek şey adaletsizlikti. Ancak gerçekte bu zarar, yalnızca o teknelerin tamamen kaçırılmaması için yapıldı. Bu gerçeği öğrendikten sonra, zarar artık zararlı görünmüyor, bunun yerine açık bir nimet, büyük bir sorundan güzel bir çözüm ve çıkış yolu, kölelerini büyük bir kayıp ve yoksunluktan bu kadar proaktif bir şekilde korumak için Allah'ın bir lütfu. Zorluklarla, reddedilmelerle, terk edilmelerle, kalp kırıklıklarıyla karşılaştığımızda ve sık sık Allah'ın bunu bize neden yaptığını sorguladığımızda kendimizi son derece bunalımda hissediyoruz? Acı çektiğimizde rahatsız oluyoruz, işimizin ve geçim kaynağımızın kaybını sorguluyoruz, bir ilişkinin sonunda kalbimiz kırılıyor, kötü sağlıktan hüsrana uğruyoruz, bunların hepsinin aslında kılık değiştirmiş nimetler olduğunun farkında değiliz, bunların hepsi bizi daha büyük zararlardan koruyan merhametinin tezahürleridir. Evet o işi kaybettiniz, çünkü belki Allah'ın sizin için çok daha iyi ve ödüllendirici bir işi var, o ilişkiyi kaybettiniz çünkü Allah ömür boyu depresyonla yüzleşmenizi istemedi, sağlığınızı kaybettiniz ama belki sizi daha fazla günah işlemekten korudu. Tüm yoksunlukların zararlı olmadığını fark edersek hayat kolaylaşır, bazıları sizi daha büyük ve kalıcı bir şeyle kutsamak için Allah tarafından sizin için gerçekten yaratılmıştır.
Reklam
Zebani
Zebaniler, Tanrı’nın beni affetmeyeceği ve hakkaniyetinden mahrum bırakacağı büyük bir günah işlememi sabırsızlıkla bekliyorlardı.
304 syf.
7/10 puan verdi
·
4 günde okudu
(arka kapak yazısı) “Modern bir mafya masalı Chicago’nun önde gelen mafya ailelerinden birinde doğan Aria Scuderi, güzelliğiyle tanınan bir mafya prensesidir. Pek çok kişinin büyük bir ödül olarak gördüğü genç kadın, aileleri arasında barışı sağlamak için Luca Vitelio ile evlenmek zorunda kalır. Bu evlilik, O’nun sonu olabilir; çünkü Luca, yani
Onur
OnurCora Reilly · Nemesis Kitap · 2024208 okunma
Necip Fazıl Kısakürek
Aynalar, bakmayın yüzüme dik dik; İşte yakalandık, kelepçelendik! Çıktınız umulmaz anda karşıma, Başımın tokmağı indi başıma. Suratımda her suç bir ayrı imza, Benmişim kendime en büyük ceza! Ey dipsiz berraklık, ulvi mahkeme! Acı, hapsettiğin sefil gölgeme! Nur topu günlerin kanına girdim. Kutsi emaneti yedim, bitirdim. Doğmaz güneşlere bağlandı vade; Dişlerinde, köpek nefsin, irade. Günah, günah, hasat yerinde demet; Merhamet, suçumdan aşkın merhamet! Olur mu, dünyaya indirsem kepenk: Gözyaşı döksem, Nuh tufanına denk? Çıkamam, aynalar, aynalar zindan. Bakamam, aynada, aynada vicdan; Beni beklemeyin, o bir hevesti; Gelemem, aynalar yolumu kesti.
Benimle seviştikten sonra Telefonu eline aldı günah çıkarmak için Kocasına mesaj yazdı Biraz sonra da telefon çaldı Ve büyük bir iştahla sohbet etti
Reklam
Günahı günah olarak görmemekten daha büyük günah mı var?
mekânın ruhu “Mekânların kişiliği, ruhu vardır.” derler. İnanırım. Camilerin vardır mesela. Hem de ufak büyük demeden her birinin. İçinde göze görünür, etrafa dağılır, duvara kokusu siner pek az günah işlenmiş yerlerdir camiler. Girdiği anda insanı kucağına alır, sakinleştirir, başını okşar, elinden tutup huzura çıkarır. O yüzden hiç olmazsa dışarıda olduğunuz günler namazı camilerde kılın, derim. Her birinden, lazım oldukça açıp açıp bakacak, içinizi ferahla- tacak, sizi sevdiğiniz bir mekâna gitmenin heyecanıyla seccadeye götürecek bir bakma yeri (manzara bu demek) çakın zihninizin duvarına. Sonraki namazlarda lazım oldukça çıkarıp asarsınız gönül gözünüzün önüne. Beylerbeyi Hamidievvel Camii’nde durgun bir göl suyunun üzerindeymiş gibi kılınan namaz (üstelik güzelim denize sırtınızı verirsiniz orada kıbleye dönmek için. Dünyayı arkaya atmak bundan daha güzel sembolize edilir mi başka yerde?) Diyarbakır Ulu Camii’nde bir ormanın içindeymişsiniz gibi olur. Topka- pı Sarayı’nın içindeki camide boğaz önünüze serilir namazda, altından ırmak akan cennetteymişsiniz gibi kılarsınız bu sefer. Hele şehirlerin anasında bir yeşil mermer duvarın önünde namaza durmuşluğunuz varsa, sonraki her namaza elinizden tutar kaldırır sizi. Seccadeler de mühimdir (diye düşünüyorum artık). Özenil- meli, hâlimiz vaktimiz yoksa bile ne edip edip eli yüzü düzgün birkaç seccade edinmeli. Onu serdik mi her ilmeğini atarken, nakışının her iğnesini işlerken salavat getiren ellerin, üzerine diz kırıp yüz süren kalplerin bereketiyle kanatlanır belki şevkimiz.
Bunları ne diye seninle uzun uzun konuşuyorum ? Çünkü cana yakın bir insansın, içli-dışlı oluşun hoşuma gidiyor... Son­ra çektiğin bunca acılar yüzünden seviyorum se­ni. İstersen şimdi çok günah işleyebilirsin... pek çok! Fakat hepsi geçirdiğin ağır yaşamdan ötü­rü sana bağışlanır... Tanrı hakkını gözetir her­kesin! Sonra sağlam düşüncelerinden dolayı be­ğeniyorum seni... Senin şu gerçeği sevmen yok mu ya! Hiç aklından çıkarma, bu her zaman hesaba katılır! Yeryüzünde gerçeği arayan kaç kişi kaldı ki? Oysa arıyorsun sen onu, seviyor­sun, korkmuyorsun... Gerçekten korkmayışın Tanrı katında beğenilen, senin adına işlenmiş büyük bir sevap olacak!
Gerçekleri hep çok iyi saklarız - kimse merak etmesin. Sırlarımızı ise ele vermeyi işte bu yüzden göze alabiliriz. Yine de itiraf etmek için seçilen sırlar, büyük bir aşkın küçük afrodizyaklarıdır. Midede tutulan küçük yalanlar ise zehirleri. Üstelik her kendini suçlu hissedenin aynı zamanda pişman olması gerekmez. İyi işlenmiş bir günah suçluluk getirir ama pişmanlık asla.
Şimal Türkleri, süte ve sütten yapılan her nevi gıdaya da ak namını verir. Garp Türkleri nasıl ekmeği nimet ve mü­barek sayarak, yere düşmesine razı olmazlarsa. Şark Türkleri de bir damla sütün bile yere dökülmesini büyük günah sayarlar. Çünkü ak'tır. Üçüncü kat gökteki Süt Gölü’nûn bir ismi de Ak Köl’dür.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.