On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera...
Şu sorgulayan yapımız yok mu hem her şeyi en güzel yapan şey
hem de en büyük lanetimiz. Yetmiyor, hiçbir şey bize yetmiyor. Hayatın sırrını
öğrensek, daha fazlasını isteriz. Bizim zihnimizin öyküsü bitmiyor. Sona
geliyoruz, duvarı görüyoruz ama hemen duvarın ardını merak ediyoruz. Bu
yüzden, bu sorgulama yüzünden daima anlamsızlığa mahkûm olacağız ama aynı
zamanda macera hiç bitmeyeceği için kanımız kaynamaya devam edecek. Bu
yüzden Camus’un öne sürdüğü gibi hayatı anlamsız kılan ölüm ya da doğanın
kayıtsızlığı değil, bu sorgulama yeteneğimiz.
Yaşanılananlar, görülenler ve ögrenilenler ne kadar acı olursa olsun, macera insanoğlu için büyük bir nimetti. Çünkü dünyadaki en büyük mutluluk, bu Dünya'nın şahidi olmaktı.
"Yaşanılanlar, görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun, macera insanoğlu için büyük bir nimetti. Çünkü dünyadaki en büyük mutluluk, bu Dünya'nın şahidi olmaktı."