"Geçmişin ölmek istemediği, geleceğin doğmayı reddettiği bir bölge"de, yaşlı adam kenarları iyice yıpranmış, sararmış Mushaf'ın önünde, kurumuş ve çatlamış dudaklarını kıpırdatıyor usulcacık. Mushaf'ın sayfalarını incitecekmişçesine özenle çevirip, ileri geri hafif
"Geçmişin ölmek istemediği, geleceğin doğmayı reddettiği bir bölge"de, yaşlı adam kenarları iyice yıpranmış, sararmış Mushaf'ın önünde, kurumuş ve çatlamış dudaklarını kıpırdatıyor usulcacık. Mushaf'ın sayfalarını incitecekmişçesine özenle çevirip, ileri geri hafif
Olcay’ın içi buz gibi donardı babasıyla anasının ilişkisinden. Bir gün olsun, birbirlerine sıcak, delice bir söz söylediklerini, bir gün olsun anasının, babasının yanağına bir öpücük kondurduğunu, bir gün olsun, babasının, annesinin kıçına bir şaplak patlattığını, bir gün olsun önce hırçınlaşıp sonra ağlaşarak kavga ettiklerini, bir gün olsun aralarında cinsel bir ilişki olduğunu belirten bir davranışta bulunduklarını görmemişti. Olcay, kendi varlıklarından giderek anasıyla babasının mutlaka yatmış olmaları gerektiğini düşündüğünde içi buz gibi donuyordu
Seninle bir trende rastlaşsaydık, benim yolculuğum o an bitmiş olurdu. Trenin saatte 500 km. hızla gitmesi, durumu değiştirmezdi.
Seninleyken uçak havada asılı kalır, denizaltı istop eder, deniz buz tutar. Seninleyken her sey donuyor da zaman hızlanıyor... Tüm bunlar neyin alameti bilmek imkansız. Dünyanın tüm müzeleri havaya uçurulmuş, tozlar üstüme yağıyor sanki.
Sen gözlerini her kırpışında yeni bir çağa giriyoruz. Sen gülümseyince muhit cennetin en lüks ilçesine dönüşüyor. Eros ve akrabaları arp çalıp vokal yapıyor, kalp seklindeki bulutlardan şurup yağıyor, dev papatyaları şemsiye olarak kullanıyoruz...
Senin kalbinin coğrafyasında, senin ikliminde, kar boran, fırtınalar şifa verir yeminle. Kaybolmaktan memnuniyet duyduğum bir diyardaym. Diyar-ı Yadigarda yaşamanın sevincini ne yetirebilirim, ne bitirebilirim... Bir nehri geçerken, o nehrin huyu suyu da bize geçmez mi? Tabiatta konferans yoktur, şarkı vardır güzelciğim. Ikimiz, içinde yeminler geçen şarkılarla anlaşalım,
haberleşelim. Bizi yaşatan bu şakraklıktır. Bir kuşun yuvasina inişi gibi, senin tebessümüne sığınıp saklanayım. İniş için izin
istememe gerek olmasın... Mümkünse, lütfen. Turnikede takılmadan o gülücükte ağız tadıyla ikamet edeyim. Bana hayat veren öpücük de işte senin o söğüt yaprağı kavisli dudaklarından gelir anca. Kemiklerimi güçlendiren vitaminli ışınlar senin dişlerinde, gözlerinde depolanmış. Görüyorsun ya insan imparatorluk gibi çöküyor, orkide gibi diriliyor Yegane. İşte zar zor sığıyor aşk sonsuzluğa.
Güzel kadın bir defne yaprağını yere düşürmüş ve genç adam yaprağı almak üzere eğilmiş. Hayallerini süsleyen ideal kadın kadar güzel bu kadının ona yaklaşmasını işaret ettiğini görünce, yaklaşıp o Tanrısal dudaklara bir öpücük kondurmuş. Ama kadını öper öpmez, kolları bacakları boşalmışçasına, bütün vücudunda buz gibi bir soğukluk hissetmiş ve güzel kadının ayaklarının dibine düşüp ona tatlı tatlı bakarak ölmüş!
El-Halil'de kuşatma sürüyor çünkü. Uzun namlulu silahlar, evinden çıkan kim olursa olsun, alnına, kalbine buz gibi bir öpücük kondurup duvarın ötesine taşıyor
Birisi sırtını ve bacaklarını ovuyordu. Haz sesleri çıkarıyordu ama kendisi hiçbir sey hissetmiyordu.Burnuna birden Roarke'un kokusu geldi.Sonra suyun içindeydi. Ilık, köpüklü, her tarafını saran bir su.Annesinin rahmindeki suyun içindeymiş gibi, ağırlığı olmadan, hiçbir şey düşünmeden, sulh içinde, sonsuza dek yüzüyordu.Omzunda bir ısı. Bir șok. Beyninin içinde biri inliyordu. Derken ısının üzerine soğuk, buz gibi bir sıvı ... öpücük gibi rahatlatıyor. Sonra bir düşüş yașadı, kayarak yumuşak bir iniş yaptı ve olduğu yerde kıvrılıp derin bir uykuya daldı.
Kafamı kaldırdım ve beni izleyen iki koyu kahverengi gözle karşılaştım.
"Ah Luca. . ” Boğuluyorum, sonra üzerine eğilip dudaklarına hafif, hızlı bir öpücük konduruyorum.
Hiçbir şey söylemiyor, sadece bana bakmaya devam ediyor. Sonunda konuştuğunda, ağzından çıkan kelimeler buz gibi olmama neden oldu.
"Kimsin?" ona bakıyorum. Luca, yoğun, hesaplayıcı bakışlarıyla bana bakarak başını yana eğdi.
Ben Isabella, diye fısıldadım. "Senin eşin.."
"Geçmişin ölmek istemediği, geleceğin doğmayı reddettiği bir bölge"de, yaşlı adam kenarları iyice yıpranmış, sararmış Mushaf'ın önünde, kurumuş ve çatlamış dudaklarını kıpırdatıyor usulcacık. Mushaf'ın sayfalarını incitecekmişçesine özenle çevirip, ileri geri hafif