Bana tuhaf tuhaf baktı. "Kötüler hakkında başka neler duydun?" Omuz silktim. Efsaneleri herkes bilirdi. Kendisine dair söylentilerden bihaber olduğunu hiç zannetmiyordum. "Kana susamış iblisler olduğunuzu. Gözlerinizde kırmızı hareler olduğunu, teninizin buz gibi olduğunu, güzel göründüğünüzü ve öptüğünüz insanı, bir başka öpücük daha almak uğruna ruhunu satacak denli müptela edeceğinizi." Dudaklarında keyifli bir gülümseme belirdi. "Beni bu denli çekici bulduğunu duymak güzel ama seni temin ederim ki ben o iblislerden biri değilim. Gözlerim kırmızı değil. Cildimin buzdan çok daha sıcak olduğunu bizzat deneyimlemek istersen bunu da hemen ayarlayabiliriz."
Sayfa 210Kitabı okudu
Paravan yukanda derken sesim öyle kısıktı ki duyup duymadığından bile emin değildim. Külotunu çıkar. Demek ki duymuş. Ya sana çoktan çıkardığımı söylersem? Ben insanların arasındayım Bayan Fairchild. Bana işkence etme. Asıl sen bana işkence ediyorsun diyerek öfkelendim Tamam. Şimdi külottan tamamen kurtul. Eteğimi kaldınp külotu
Sayfa 34
Reklam
Yüzümün hemen yanında alev alev yanan nemli gözleri tutkuyla bana, boynuma, göğsüme bakıyordu, iki eli birden parmaklarımın üstüne, elime dokunuyordu, açık dudakları bir şey diyordu, beni sevdiğini, onun her şeyi olduğumu söylüyordu ve bu du­daklar bana yaklaşıyordu, elleri ellerimi sımsıkı tutuyordu ve her yanım yanıyordu. Damarlarımda bir ateş dolaşıyor­du, gözlerim kararıyordu, titriyordum ve onu durdurmak için söylemek istediğim sözler boğazımda düğümleniyordu. Ansızın boynumda bir öpücük hissettim ve tepeden tırnağa titreyerek, buz kesilerek durup ona baktım. Ne konuşacak ne de hareket edecek gücüm vardı, dehşete düşerek bir şey olmasını bekliyor ve istiyordum...
Sayfa 87 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Evden çıktığında kendini çok yorgun hissediyordu. Şimdi ise çok diri ve enerji doluydu. Aylardan beri hiç bu kadar canlı hissetmemişti kendini. Garaja girip arabayı park etti. Eve girerken bir yandan da mantosunu çıkartmaya çalıştı. Yatak odasının kapısına geldiğinde çoktan bluzunun düğmelerini çözmüştü bile. Victor yanı başında dikilip bir yandan da üzerindekileri birer birer çıkartan Maura'dan habersiz horlaya horlaya uyuyordu. Son birkaç gündür bütün vaktini otel yerine Maura'nın evinde geçiriyordu. Artık yatak onun da yatağı olmuştu. Artık hayatına girmiş gibiydi Maura'nın. Titreye titreye sıcacık yorganın içine süzüldü Maura. Buz gibi olmuş vücudu Victor'unkine değdiğinde hafifçe kımıldandı Victor. Birkaç okşama, birkaç öpücük sonrasında hemen harekete geçmiş, hemen tahrik olmuştu Victor. Maura seve seve aceleyle içine girmesine izin verdi. Hem çok zevk almış hem de çok zevk vermişti. Ama gözlerim kapatıp Victor'u içinde hissettiğinde gördüğü sadece Victor'un değil, aynı zamanda Peder Brody'nin de yüzüydü. Asla sabitlenemeyen, Maura'ya kimin yüzünü gördüğünü bilme fırsatı vermeden sürekli ve hızla değişen iki yüz. Hem ikisi birden, hem ikisi de değil.
Sayfa 198
Rune tarafından se­vilmek baş döndürücü bir sıcaklık hissi veriyordu. Rune tara­fından nefret edilmekse kutupta ki buz tabakasında dikilmek gibiydi âdeta.
Artık yalnızca Ben ve gölgem vardık. Beyaz yolda ikimiz yürümeye başladık; Ben ve gölgem kâh duruyor kâh yürümeye devam ediyorduk. Yol kenarındaki bir taşın üzerine oturdum, Kara gölgem hemen ardıma doğru sıvıştı. İşte burada, duyduğum o büyük huzur toprağa, yeryüzüne karıştı; ay, buz gibi olmuş alnıma serin bir öpücük kondurdu.
Sayfa 73 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Reklam
"Geçmişin ölmek istemediği, geleceğin doğmayı reddettiği bir bölge"de, yaşlı adam kenarları iyice yıpranmış, sararmış Mushaf'ın önünde, kurumuş ve çatlamış dudaklarını kıpırdatıyor usulcacık. Mushaf'ın sayfalarını incitecekmişçesine özenle çevirip, ileri geri hafif kıpırdanışlarla, hayatın damarlarını çatlatacak bir coşkuyla okuyor. Dünya kıpırdayan dudaklarının arasında kalmış ve okuduğu için dönüyor. Dünya vücudunun salınımlarına ayak uydurmuş da dönüyormuş gibi. Mushafın sayfalarını çevirmeye devam ediyor yaşlı adam. Zaman sayfaların arasında akıyor. Sayfayı çevirmezse tarih orada kalıverecek. Her şey susacak, her şey duracak, herkes zifiri bir suskuda yolunu kaybedecek... Gözlükleri burnunun ucuna kadar düşmüş. Gözlerinin etrafında çukurlar bir anda ıslanıveriyorlar. Gelini ve dört çocuğuyla aynı evde kalıyor. Birazdan yemeğe oturacaklar. Kadın kaya gibi duran ekmekleri bir tencereye koyup suyun içinde yumuşatmaya çalışıyor. El- Halil'de kuşatma sürüyor çünkü. Uzun namlulu silahlar, evinden çıkan kim olursa olsun, alnına, kalbine buz gibi bir öpücük kondurup duvarın ötesine taşıyor. Çocukların elleri taş tutabilecek kadar güçlü olsun diye, elinde ne varsa sofraya koyuyor kadın.
Ayağını çekerse iz çabucak kaybolur, sanki orada daha önce kimse yürümemiş gibi. Zamanla bütün izler kaybolup gider. Yalnızca ayak izleri değildir unutulan; su da suyun altındaki de unutulur. Geriye bir tek hava kalır. Saçakları yalayan rüzgâr, baharda çabucak eriyen buz kalır. Ne hatırlanmayanın, zihinlerden silinip gidenin nefesi, ne de onun bir öpücük için feryat eden sesi.
Sayfa 91 - Sel yayıneviKitabı okudu
ADAM HENRY'NİN BALADI
Aldım tahta çarmıhımı sürükledim dereye. Gençtim, aptaldım, bir düş yiyordu içimi: Kefaret çılgınlıkmış, yükü aptallar taşırmış. Ama hayatı kurallara göre yaşa denmişti pazarları. Kıymıklar omzuma battı, çarmıh kurşun gibi ağırdı, Hayatım dardı, sofuydu, ölüyordum az kaldı, Dere şen şakrak hopluyor, güneş oynaşıyordu, Ama ben gözlerim yerde yürümek zorundaydım. Sonra bir balık çıktı sudan, pullannda gökkuşağı . Sudan inciler oynaştı, gümüşi teller gibi aktı. "Ôzgür olmak istiyorsan çarmıhını at suya!" Yükümü boğdum nehirde, erguvanın gölgesinde. O nehrin kıyısında diz çöktüm kendimden geçip O yaslandı omzuma, tatlı mı tatlı bir öpücük verdi. Ama sonra daldı buz gibi dibe, kayboldu temelli, Boğuldum gözyaşlanna trompetleri duyana kadar. İsa suyun üstünde durup konuştu benle: "Şeytanın sesiydi o balık, öde bedelini. Yahuda'nın öpücüğüyle ele verdi adımı. Kendi
Sayfa 126 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Kalp atışlarım hızlanmıştı ve onun yanında olmaktan çok mutluydum. Birlikte olmamızda bir sıcaklık ve doğruluk vardı.
Reklam
"Geçmişin ölmek istemediği, geleceğin doğmayı reddettiği bir bölge"de, yaşlı adam kenarları iyice yıpranmış, sararmış Mushaf'ın önünde, kurumuş ve çatlamış dudaklarını kıpırdatıyor usulcacık. Mushaf'ın sayfalarını incitecekmişçesine özenle çevirip, ileri geri hafif kıpırdanışlarla, hayatın damarlarını çatlatacak bir coşkuyla
"Geçmişin ölmek istemediği, geleceğin doğmayı reddettiği bir bölge"de, yaşlı adam kenarları iyice yıpranmış, sararmış Mushaf'ın önünde, kurumuş ve çatlamış dudaklarını kıpırdatıyor usulcacık. Mushaf'ın sayfalarını incitecekmişçesine özenle çevirip, ileri geri hafif kıpırdanışlarla, hayatın damarlarını çatlatacak bir coşkuyla
Olcay’ın içi buz gibi donardı babasıyla anasının ilişkisinden. Bir gün olsun, birbirlerine sıcak, delice bir söz söylediklerini, bir gün olsun anasının, babasının yanağına bir öpücük kondurduğunu, bir gün olsun, babasının, annesinin kıçına bir şaplak patlattığını, bir gün olsun önce hırçınlaşıp sonra ağlaşarak kavga ettiklerini, bir gün olsun aralarında cinsel bir ilişki olduğunu belirten bir davranışta bulunduklarını görmemişti. Olcay, kendi varlıklarından giderek anasıyla babasının mutlaka yatmış olmaları gerektiğini düşündüğünde içi buz gibi donuyordu
Sayfa 109Kitabı okudu
Mektup gibi
Seninle bir trende rastlaşsaydık, benim yolculuğum o an bitmiş olurdu. Trenin saatte 500 km. hızla gitmesi, durumu değiştirmezdi. Seninleyken uçak havada asılı kalır, denizaltı istop eder, deniz buz tutar. Seninleyken her sey donuyor da zaman hızlanıyor... Tüm bunlar neyin alameti bilmek imkansız. Dünyanın tüm müzeleri havaya uçurulmuş, tozlar üstüme yağıyor sanki. Sen gözlerini her kırpışında yeni bir çağa giriyoruz. Sen gülümseyince muhit cennetin en lüks ilçesine dönüşüyor. Eros ve akrabaları arp çalıp vokal yapıyor, kalp seklindeki bulutlardan şurup yağıyor, dev papatyaları şemsiye olarak kullanıyoruz... Senin kalbinin coğrafyasında, senin ikliminde, kar boran, fırtınalar şifa verir yeminle. Kaybolmaktan memnuniyet duyduğum bir diyardaym. Diyar-ı Yadigarda yaşamanın sevincini ne yetirebilirim, ne bitirebilirim... Bir nehri geçerken, o nehrin huyu suyu da bize geçmez mi? Tabiatta konferans yoktur, şarkı vardır güzelciğim. Ikimiz, içinde yeminler geçen şarkılarla anlaşalım, haberleşelim. Bizi yaşatan bu şakraklıktır. Bir kuşun yuvasina inişi gibi, senin tebessümüne sığınıp saklanayım. İniş için izin istememe gerek olmasın... Mümkünse, lütfen. Turnikede takılmadan o gülücükte ağız tadıyla ikamet edeyim. Bana hayat veren öpücük de işte senin o söğüt yaprağı kavisli dudaklarından gelir anca. Kemiklerimi güçlendiren vitaminli ışınlar senin dişlerinde, gözlerinde depolanmış. Görüyorsun ya insan imparatorluk gibi çöküyor, orkide gibi diriliyor Yegane. İşte zar zor sığıyor aşk sonsuzluğa.
Sayfa 197 - Alfa YayınlarıKitabı okudu
Ah garibim, efsaneye bak:D
Güzel kadın bir defne yaprağını yere düşürmüş ve genç adam yaprağı almak üzere eğilmiş. Hayallerini süs­leyen ideal kadın kadar güzel bu kadının ona yaklaşma­sını işaret ettiğini görünce, yaklaşıp o Tanrısal dudaklara bir öpücük kondurmuş. Ama kadını öper öpmez, kolları bacakları boşalmışçasına, bütün vücudunda buz gibi bir soğukluk hissetmiş ve güzel kadının ayaklarının dibine düşüp ona tatlı tatlı bakarak ölmüş!
147 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.