Lord Byron, bir şiirinde
“Ve akıllılık nedir bilmek,
delilik ve çılgınlık nedir bilmek için yanıp tutuştum;
anladım ki bu bile ruh tedirginliği.” der.
Zira çok bilmede çok dert var ve bilgiyi arttıran, üzüntüyü arttırır.
"Çünkü çok bilenin çok derdi olur ve bilgisini artıranın üzüntüsü de artar."
Aklı onu tedirgin ettiğinden, aklından kurtulmak için çok çaba harcar.
"Gönlüme dedim ki, haydi bakalım biraz da neşelenelim, zevkin tadına varalım. Ve gördüm ki, o da boş."
Ama aklı hep başındadır.
"Sonra gönlümden dedim ki, budalanın başına gelen benim de başıma geldi, öyleyse neden budaladan daha akıllıyım? Sonra gönlümden dedim ki, bu da boş. Bu nedenle hayattan nefret ettim, çünkü güneş altında yapılan her iş bana üzüntü veriyor, çünkü hepsi boş ve can sıkıntısı."
Aramızda akıllı olanlar, geçmişi öğrenip anlamış ve artık dünyada yaşamaya değer hiçbir şey kalmadığı kanısına varmışlardır; böyle düşünenler aslında mutsuzdurlar.
_Lord Byron_
_Ey güzel okur! Bir kez burnunu uzattığın bu sayfaların içinden bir daha çıkamayacağına ant içerim!
_Tabuttaki ceset gibi yalnızdım. Yalnızdım bir bulut gibi. Yalnızlık dediğim haremindeki sultanınkidir. Mağarasındaki bir münzevinin değil. Hava saydam, gök mavi ve toprak kıvançlıyken, görünmekten hoşlanmayan, çatık kaşlı bulut gibi
Mutluluk kavramını düşündüğümüzde bu kavramın karşısında duran ve aynı zamanda onun edinmesini sağlayan, daima doğadaki koşullar ve hayatın kendisi olmuştur. Filozoflar ve bütün kişiler, mutluluk üzerine cümleler oluştururken bunu, doğadan - sınırlardan - bağımsız düşünememişlerdir. Hatta bu sanat üzerine felsefe kulvarları oluşturulmuş, sadece bu
Russel bu eserinde dışsal etkenlerden bağımsız kendisinin de deyimiyle hatalı ahlak-dünya görüşlerinden ve yanlış yaşam alışkanlıklarından kaynaklanan yaygın mutsuzluk nedenlerini irdelemiş ve okura çözüm önerileri sunmuştur. Başlıklar kapsamında değindiği sebepleri ve çözüm önerilerini kendi adıma daha kalıcı kılmak istedim ve mümkün olduğunca