EFELYA'dan... ........ Elif, Ferhat'ı daha yakından tanımak için, çocukluğuna dair hatıralarını anlatmasını istedi ondan; sonra sesine bir avuç fesleğen katıp: “Dur, önce anneni anlat, çok merak ediyorum, yaşıyor değil mi?” “Yaşıyor değil mi?” cümlesiyle Ferhat birdenbire dağılmıştı. “Hayır, yaşamıyor; çocukken kaybettim
Cengiz'in doğuşu
- Üç şafaktan beri, Tengri bana mavi bir baştankara kılığında görünüyor. Her sabah kuş aynı çadırın tepesine konuyor ve üç defa ötüyor... Cengiz! Cengiz! Cengiz! Sonra, kanatlarını açıyor, güneş ışınlarını yayarken, duman deliğinden bir gökkuşağı giriyor. Bu çadır, Kağanımızın çadırı. Tengri'nin işareti benim için kayanın üzerinden geçen çağlayan gibi, açık, geri çevrilmez: bana seçileni gösteriyor. Artık Temuçin yok! Tengri'nin yeryüzündeki iradesi Cengiz yaklaşsın.
Reklam
Ne zaman seni düşünsem yalnızlığım aklıma gelir Bir ürperti gibi derinden derine duyarım çaresizliğimi Nedir bu gürültüler derim, bu top patlamaları Nedir bu şakaklarımda zonklayan ağrı İçimden dalga dalga boşanan gözyaşları ne Bu hangi nehir ki uzayıp gider alabildiğine Nedir bu ümitsizlik dolu bu kahır dolu yaşlar Bu denizler altından kopup gelen fırtına Bir çağlayan gibi uğultulu yaşlar...
Sayfa 162
Dürüst insan, kendine özgü bir dine inandığı halde, kendisine aykırı olan görüşleri, hatta dinleri bile tanıtma ve araştırma aşamasında o görüşe muhalif değilmiş gibi ortaya koyan insandır
“Anladığım kadarı ile sona doğru gidiyorum. Kendimde ihtiyarlık ve zayıflığı daha çok hissediyorum. Bu durumum beni kafesten çıkmaya zorluyor. Buna girişince de kanatlarım kırılıyor vücudum kan ve yara içinde kalıyor, nefesim kesilerek düşüyorum. Duvarlar daralıp, tavanlar alçalıp pencereler sıkıştırdıkça, kaygan bir çukura düşmüş bir karınca gibi oluyorum. Dertler çok ağırlaşmış, benim harikulade gücüm tahammül edemez olmuş, dert tanelerini toplamak için sabrım kalmamış ve yine iç dünyamın dışında her şey, bir takım hederler, siyahlıklar, kirlilikler, kötülükler, facialar, musibetler, düşüşler, harabeler, sel, deprem, kıtlık, kölelik, yabancılık, kendinden kopmalık, vesvese...
Kaldırırken kadehini bir başkasına söylediğin gibi hep yarasın
Reklam
Nasibim yeryüzünde bir buğu, bir sis olmak! Mademki her ateşe bir kere secde kıldım, Ne göl oldum, ne havuz, ne çağlayan, ne ırmak, Yatağını bulamayan sular gibi yayıldım...
Sayfa 211 - "Aşk İlahileri 13"Kitabı okudu
Sevdanın Adı Mekke
Dua dua yakarır kalpler, bir gün kavuşmak dileğiyle. Kiminin payına vuslat, kimine hasret düşse de bitmez sinelerde nehirler gibi çağlayan cezbe.
Sayfa 23
Çağlayan şelale bir tutku gibi sardı onu: yüksek kayalar, Dağ, derin ve kasveli orman, renkleri ve biçimleri o zaman bir arzu; bir duygu ve aşk, başka çekime gerek olmayan, verile düşünceyle ya da biraz ilgiyle gözden ödünç alınmamış.
Öze dönüş fikrini tam burada anlıyorum ....... Gördükçe her adımda Haremeyn'e yaklaşan Mücahid Türk askerini Rahmet olup çağlayan sular gibi çöllerde
Reklam
Öz şefkatin sıcak kucağı acımızı katlanılabilir kılar, ıstırabın sert kenarlarını yumuşatan yatıştırıcı bir merheme dönüşür. Kendimize nazik bir arkadaş gibi davrandığımızda, acı çeken kişi rolünden yavaşça sıyrılırız. 'Evet, canım yanıyor. ama aynı zamanda kendimi önemsiyor ve kendim için endişe duyuyorum. Hem teselli eden hem de teselliye ihtiyaç duyan benim. İçimde şu anda hissettiğim acıdan daha fazlası var, ben de o acıya yürekten yanıt veriyorum.' Hayatın ne kadar zor olduğuna dikkatimizi verdiğimizde, içinde bulunduğumuz an bir saniye önce olduğu kadar zor gelmemeye başlar. Deneyimimize yeni bir malzeme ekleyerek sıcak ve kuru bir çölde çağlayan serin bir şelalenin verdiği rahatlık hissini elde ederiz.
Sayfa 61 - Diyojen yayıncılık
bak, bedia! tabiat bize aşkı söylüyor. bu çağlayan sevinçten ağlamayı, şu çiçekler gülmeyi, şu dallar üzerindeki çift çift kuşlar sevişmeyi, şu dallar üzerinde söğüt, dallarıyla yine kendi eteğini öpüyor gibi olan vaziyetiyle âşıkça tapınmayı bize öğretiyor. bu musiki, bu aşk lisanı, hayatın aşktan, aşkın hayattan ibaret olduğunu bize anlatmak isteyerek aşksız bir hayatın hayat olamayacağını söylüyor.
“Nefs emanetindi... niye şerli yolu seçtin? sana asrın zor mu geldi? cenneti bedava gördün gibi sanki.. Uyan, kalk, sana saldırır sokaklar sakın ona kanma adı üstü mel'un şeytan nefsin ahir zaman ocağında durmaz kaynar iffet dolu kalbini, kirletme hiç haramla.” •Oğuzhan Çağlayan| İffet •
Süleymancılar ve Menzilciler gibi bazıları şeyhin fotoğrafına bakarak, onun kalbinden kendisine nurların bir çağlayan gibi aktığına odaklanır. Kişi kendini mezarda farz ederek, Allah ile arasında şeyhi vesile/aracı olduğunu düşünerek, onun alnına, iki kaşı arasına bakar. Son olarak mürit şeyhinin ruhaniyetinden yardım ister. Medet, himmet, istimdat ve bereket dilenir.
Sayfa 202 - Kırmızı Kedi YayınlarıKitabı okudu
Resim