Seni düşünürken
Bir çakıl taşı ısınır içimde
Bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar
Bir gelincik açılır ansızın
Bir gelincik sinsi sinsi kanar
Seni düşünürken
Bir erik ağacı tepeden tırnağa donanır
Deliler gibi dönmeğe başlar
Döndükçe yumak yumak çözülür
Çözüldükçe ufalır küçülür
Çekirdeği henüz süt bağlamış
Masmavi bir erik kesilir ağzımda
Dokundukça yanar dudaklarım
Seni düşünürken
Bir çakıl taşı ısınır.
.
Seriye genel olarak bir yorum yapmak gerekirse, pek heyecanlı bir seri değildi. Artık olaylar bir yere varsın artık derken buldum kendimi. Ha olaylar oldu olmadı değil ama beni tatmin etmedi ve de durağan bir seriydi. Ve bu seri bana hiç hitap etmedi daha çok olaylar olur diye devam ettim Polyanna gibi bekledim valla. Bir de erkek karakteri hiçbir şekilde anlayamadım iyiliğinin altından bir şeyler çıkacak diye gizem yapıldı ama bir şey çıkmadı. Tabi herkesin zevki aynı değil. Bir de seri boyunca Defne'yi sevemedim cidden sevemedim nedense bana itici geldi. Ve bir de şöyle düşününce Merve, Karan'ı baba figürü gibi gördüğü için onunla bana göre ki yazar da bunu sürekli belli ediyor zaten. Karan'sa bilmiyorum onu da sevemedim bana sürekli bir itici geldi.
Ayy neyse okuyacak olanlara şimdiden iyi okumalar.
Babasından hak ettiği sevgiyi alamayan kızlar, bir parça için elini uzatırdı o hak ettiği ama alamadığı sevgiye. Bir parçayı koparabilmek için paramparça olurlardı. Ben paramparçaydım.
Ve sonra boşluk.. Bazan bu kadarı bile olmuyor. Her şey, bütün hayat, ölü bir dalga gibi ayaklarımızın ucunda kırılıyor. Ve siz, kirli bir suda bir yığın çakıltaşı, yosun parçaları arasında yalnızlığınızı seyrediyorsunuz.
___
En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Ana avrat düz gideceksin
En azından üç dil
Çünkü sen ne tarih ne coğrafya
Ne şu ne busun
Oğlum Mernuş
Sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun.
... Çamurlu bir su birikintisine, bembeyaz, ışıl ışıl ışıldayan çok guzel bir çakıltaşı atmışlardır onlar. Çamurlu sular nasıl olsa bir gün çekilecek, o güzel çakıltaşı gün ışığına çıkacaktır.
Anılar eğer acı verici ise onlarla yaşamak zordu. Tıpkı ayakkabında bir çakıltaşı ile dolaşmak gibi. Boyutu ne kadar küçük olursa olsun, o kadar huzursuz ederdi ki seni, şaşırıp kalırdın.