Hz. Ömer (r.a) bu vecizesinde evlenme kişiyi ilimden alıkoyar, demek istiyor. Gerçekten çoluk, çocuk, geçim telaşı ilme engeldir. Aslında ilim öğrenme yaşı buluğa ermeden önce olmalıdır. 4-16 yaş arası eğitime en elverişli dönemdir. İyi bir programla 12 yıllık bir süre içerisinde üniversite mezunu olunabilir. Nitekim Birleşik Arap
"Nasıl anlatsam?"
Nerden başlasam?"
Hazır kitap gruplarım tatildeyken ağustos ayını #ahdevefa ayı ilan ettim kendimce. Sevdiğim yazarların eserlerini okumak istedim.
Fuat Sevimay hocam da sevdiğim yazarların başında gelir.
Anarşık romanını okumak bugüne kısmetmiş. Mekân olarak #tepecik #bornova #basmane #alsancak #karşıyaka
Gençlik bu ya, Doğu/İslâm kültürünün şairlerini ciddiye almıyorum. Bu dediğim, 1940'larda falan; dışarda savaş, içerde dikta baskısı, koyu karanlıkta yaşamaktayız.
Derginin birinde, Nasır-üd-din-i Tûsi'nin, -Hüseyin Rıfat çevirisi- öyle bir rubaisi ile çarpıştım ki (evet, kelimesi bu), allak bullak oldum: İnsanoğlundaki
- " (...) Nietzsche’nin “üstün insan” timsâlinde “duyguları baskı altına aldıktan sonra geriye ne kalır?” diye söylettiği şu kesiksiz yapıp etme - fatihlik ruhîliği ve ARÎ IRK ideali, bilir misiniz ki, din (Hıristiyanlık) de dahil bütün yerleşik düzen kokmuşluklarına karşı yeni bir ruh vadiyle ortaya çıkar ve bu cümleden olarak bütün fazilet
2022/15. Kitap: Grapon Kâğıtları.
Didem Madak'tan Ah'lar Ağacı'ndan sonra okuduğum 2. kitap...
Didem Madak'a birkaç ay önce Ah'lar Ağacı ile başlamak nasip olmuştu.
Grapon Kâğıtları; 68 sayfalık uzun şiirlerin yer aldığı yoğun bir şiir kitabı...
Yer yer anıya yakın şiirlerin olduğu kitapta Madak, "neşeli bir şehre
bir gidene birde kalana yakışır hasretlik diyor şair giden mi olduk kalan mı gittiysek hasret kaldıysak hasret gidenler geri gelmez kalanlara kar yağar çiğ olur
şimdi eksik bir şiir yarım bir öykü kalan, mısrası çalınmış sayfası koparılmış giden.
Günümüz aydınları -yani şiir okuma eylemine girişeceģi umulan kümedeki insanların çoğunluğu- siyasetin, bilim kurumlarının baskısı altındadır. Anladığım kadarıyla da böyle baskılara hepsi eyvallah etmişlerdir. Sineye çektikleri bu baskılar yüzünden aydınlar —hiç olmazsa düşünme yeteneklerini muhafaza edenleri- ideolojileri el üstünde tutmak, çağın gerektirdiği hurafeleri savunmak zorunda kalıyorlar.
Bu insanların şiir okumaları, okuduklarını siyasetin söz dağarcığına, bilimsel hurafelerin kuru mantığına, tercüme etmekten ibaret. Böylece şiirle azdırılmış bir ideoloji, ideolojiyle yere çalınmış bir şiir özentisi kaplıyor zihinleri. Bu yozlaşmanın tek nedeni şiir okumaya girişeceği beklenen kişinin kafasındaki siyaset kalıplarının, soyut inanç kalıplarınin müdahaleciliğidir. Bu donuk hayaller, şiirin devingen gerçeğini karartırlar.
Başka bir şey daha var: O da bazı şairlerin kendilerini siyasi doğruları, inanç soyutlamalarını savunabileceklerine inandırmış olmalarıdır. Ama ideolojik doğrular her zaman şiirin taşıdığı canlı işaretten daha aşağı düzeydedir. Şair başkasından öğrendiği doğrulan savunmaya kalktı mı, ya o dogruların darlığında tıkanacak"} ya da şiirin vereceği asıl şey neyse onu feda edecektir.
… Dünyanın çeşitli yerlerinde, herbiri kendi şartlarından doğma bu tür yapılanmalar olduğunu biliyoruz. Birtakım özenti ve türedi oluşlar bir yana, -ki onun da bir sosyolojik ve psikolojik mevzu yanı var-, bu tür oluşlar bir "mistikî" nüve belirtirler. Genelde zaruretlerin "suç" diye nitelenen fiillere ittiği bu insanlar, ister
Küfürleri bitip tütünleri de tükenince
Ne yapacağım ben ey çalınmış yüreğim?
Hıçkırık olacaklar hepsi meyhane türkülerinde
Küfürleri bitip tütünleri de tükenince
Bir meydan savaşı başlayacak zavallı midemde
Yüreğim örselenmiş dalım kırılmışsa benim.
Küfürleri bitip tütünleri de tükenince
Ne yapacağım ben, ey çalınmış yüreğim?
Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için
Gelmesin reddeylerim, billahi öz kardeşimi
Gözlerim âdemoğlu görmekten o derece yıldı kî
İstemem ben fatiha, tek çalmasınlar taşımı.
Düşündüm, hangi yana çevirsek başımızı yangın yeri,
Kan, gözyaşı, irin, acı günah ve kir.
İçimize çevirsek,
Koparılmış gövdelerimizden bütün çiçekler ve kurutulmaya serilmiş kızgın ateşin önüne.
Sönmüş içimizin bütün ışıkları, sönmemiş de söndürülmüş sağır yürekler tarafından kilitlenmiş üzerimize bütün kapılar, anahtarlar çalınmış
Gördüm
İncecik sayfalarda bizlere sunduğu hayata dair muhteşem önerileri ile her dakika el altında bulunması gerekli harika bir hazinedir bu kitap. Kelimeler yetersiz kalıyor ifade etmek için. Ne söylense yetersiz, az...
Bu kitabı ve Halil Cibran'ı hiç okuyamayacak olanlar adına üzgünüm. :/
Kısa denilebilecek hayatında 8 adet İngilizce 8 adet Arapça yazımı eseri bulunmaktadır Halil Cibran’ın.
Bir edebiyat sürgünüdür... Lübnan'ın bir köyünde bulunan mezar taşındaki kendi sözlerini doğrularmış gibi kemikleri çalınmış, kaybolmuştur. "Ben de senin gibi hayattayım halen. Ve şimdi, yanıbaşındayım. Kapa gözlerini ve etrafa bir bakın. Beni göreceksin, hemen önünde duruyorum..."
Her şeyin "özünü" veren şair, yazar, ressam ve felsefe insanı olan Cibran mutlaka daha fazla okunmalıdır!..
ErmişHalil Cibran · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202170bin okunma
MARTİN EDEN ÜZERİNE
Hayatın içinden, realist konjonktürden gelen eserlere bayılıyorum Martin Eden kitabımız tam da bu minvalde bir eser. İnsanın doğasını apaçık ortaya koyan, teoride kulağa hoş gelen ama pratikte maalesef ki karşılığı olmayan zırvalardan uzak bir eser daha... Öteki ben Dostoyevskiciğimin Suç ve Ceza adlı eserinde dediği gibi
Yusuf Atılgan'ın ilk romanı. 1958 yılında Yunus Nadi roman ödülü için başvurunun son günü ve son saati Yusuf Atılgan Aylak Adam romanıyla başvurur. Kitap ikinci seçilir. O dönem daha çok sosyal gerçekçi, toplumsal gerçekçi romanlar yazılıp, okunmakta. Aylak Adam'ın bu ortamda ikinci olması bir başarı. İlk basıldığı dönemde günümüzdeki kadar okunmuyor. Daha sonra kendisiyle yapılan söyleşide şöyle diyor yazar: 'Bence bir roman şiir gibi yazılır. Beni en çok sevindiren durum, büyük jüride benim romanımı tuttuğunu sonradan öğrendiğim bir sanatçının, bir şair oluşudur. ' Burada bahsettiği şair Behçet Necatigil'dir.
Yusuf Atılgan Türk edebiyatında varoluşçuluğun ilk temsilcisidir diyebiliriz. Türk romanına yalnızlık teması, kendine yabancılaşmış insan teması onunla birlikte girmiştir.
Kitaba gelecek olursak bir arayış romanı. Kitap başkahramanı C kitap boyunca yitik yarısı B'yi arıyor. C çalışmayan, hazır para yiyen bir karakter. 'İş yapmam ben; aylakım... Çalınmış para yerim.' diyor kendisi için karakterimiz. Aslında gerçek sevgiyi arıyor. Kitap boyunca C'nin bu arayış hikayesine, geçmişine, ölmüş babasıyla geçmişteki ilişkisine tanıklık ediyoruz. Roman C 'nin arayışını hala sürdürürken son buluyor.
Aylak AdamYusuf Atılgan · Can Yayınları · 201959,5bin okunma
_Sık ve çok gülmek, zeki insanların saygısını ve çocukların sevgisini kazanmak, dürüst eleştirilerin takdirine layık olmak ve yanlış arkadaşların ihanetlerine katlanabilmek, güzelliği takdir edebilmek, başkalarındaki en iyiyi bulabilmek, sağlıklı bir çocuk, bahçelik bir arazi ya da daha iyi duruma getirilmiş bir sosyal durum yoluyla bu dünyayı