Evvela okuyucum; bunlar hikâye değil tarihtir. Jacques'ın edepsizliklerini anlattığın zaman kendimi Tiberius'un hovardalıklarını anlatan Suetonius'dan daha suçlu bulmuyorum. Zaten Suetonius'u okursanız onda hiçbir kabahat balmazsınız. Neden Catullus'u, Martialis'i Horatius'u, Juvenalis, Petronius'u okurken
Bugüne değin “doğru” (Wahrheit) dedikleri ne varsa yalanın en kötüsü, en iki yüzlüce, en iğrendirici biçimi olarak açığa çıkarılmıştır: o kutsal “sözde neden”, insanlığı d ü z e l t m e k , gerçekte yaşamın iliğini, kanını emecek bir kandırmaca olarak töre bir kan emicilik olarak ortaya çıkarılmıştır: Törenin ne olduğunu bulan, onunla birlikte
Belki de bilinçdışınızın söylemek istediği şey o kadar can sıkıcı ki dinlememeyi tercih ediyorsunuz. İnsanlar bazı şeyleri kabul edebilselerdi muhtemelen daha az nevrotik olurlardı ancak genel olarak bu şeyler uygunsuz ya da can sıkıcı şeylerdir. Bu yüzden her zaman belirli bir miktar bastırma vardır ama asıl olay bu değildir, asıl olay onların gerçekten bilinçsiz olmasıdır, bilinçli olması gereken belirli şeyler hakkında bilinçsizseniz o zaman siz ayrıksınız demektir o zaman siz sağ eli sol elinin ne yaptığını bilmeyen bir insana dönüşürsünüz entelektüel insan için sorun budur.
Hatırımdadır. Bir gece gözümü uyku tutmadı. O sırada işittim. Pervane, muma şöyle diyordu: "Sevgilim, ben sana âşığım. Yanarsam yakışır. Ya sen niçin ağlıyor, yanıyorsun?"
Mum şöyle cevap verdi: "A benim zavallı âşığım. Ağlamama, yanmama sebep şudur ki, benim şirin balım var- dı. Beni ondan ayırdılar. Şirin'im haksızlıkla
''Yazdıkların şiir değilse kalsın”
…
“Aklınla yapayalnız baş başa
Nice alevli geceler geçtin”
…
“Sen sevgileri göğüsle ve ne olur anla”
Cahit Zarifoğlu
Şair Cahit Zarifoğlu ile yaşamları boyunca yolları uzun kesişenlerin kendilerini bahtlı saymaları için çok
esaslı nedenler var. Eğer bu kişiler, şiirin bir Müslüman için yirminci
Şimdiden yaşayamayacak kadar kalabalığız; böcek
gibi değil ama insan gibi yaşayamayacak kadar kalabalığız; toprağı tüketip çölleri büyütüyoruz, ırmaklarımız birer batak, okyanuslar can çekişiyor, ama
iman, ahlak, düzen ve maddi çıkar bizi ilkel topluluklar halinde yaşamaya mahkum etmek için el birliği ediyorlar: Diniere mürnin gerek, uluslara savunacak insan, sanayicilere tüketici; bu demektir ki herkese çocuk gerek, yetişkin olunca ne olacaklarının bir önemi yok. Felaket karşısında güç d urumdayız ve temellerimizi ancak ölüme giderken koruyabiliyoruz, bundan daha trajik bir paradoks hiç görülmedi, daha belirgin bir saçmalık hiç görülmedi, bu evrenin tesadüfi bir yaratı olduğunun, hayatın bir gölge-fenomen ve insanın da bir ilinek olduğunun kanıtı hiç bu kadar genel onay görmedi. Bizim hiçbir zaman Gökte Babamız olmadı, bizler öksüzüz, bunu anlaması
gereken bizleriz, yetişkin olması gereken bizleriz, bizi yolumuzdan şaşırtanlara itaati
reddetmemiz gerekir, bizi uçuruma mahkum edenleri kurban etmesi gerekenler bizleriz, çünkü eğer biz kendimizi kurtaramazsak hiçbir şey bizi kurtaramaz.
BEYAZ LÂLE
Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
Sohbet içinde olmak ne demektir? Sohbet, nasihat etmek değildir. Sohbet, konuşmak demek degildir. Sohbet, tek başına dinlemek anlamına da gelmez. Sohbet etmek ilişkide bir tavır alıştır. Bu tavır alış içinde can cana ilişki ve paylaşım vardır.
………….……….…………………………………………………………
1913'te Miguel de Unamuno (1864-1936), 1888'den beri farklı gazete ve dergilerde yayınladığı yirmi altı hikayeyi "Ölümün Aynası'nda" toplamıştır.
«Hayır Jose Antonio, hayır! Bu aşk acısı değil, başka bir şey, bu hayat acısı.» S. 8.
Hepsi, bazen bizim reddettiğimiz yanlarımıza,
Bir yazısında bakın ne diyor Camus: "Ne olursa olsun, her şeyin anlamsız olduğu, her şeyden umut kesmek gerektiği düşüncesiyle nasıl kalır insan?.. Her şeyin anlamsız olduğunu söylediğimiz anda bile anlamlı bir şey söylemiş oluyoruz. Dünyanın hiçbir anlamı yoktur demek, her çeşit değer yargısını ortadan kaldırmak olur. Ama, yaşamak ve örneğin, yiyip içmek kendiliğinden bir değer yargısıdır. Ölmeye yanaşmadığı sürece, insan yaşamayı seçiyor demektir. O zaman da, görece de olsa, yaşamaya bir değer veriyoruz demektir. Umutsuz bir edebiyat ne demek olabilir? Umutsuzluk susar. Kaldı ki susmak bile, eğer gözler konuşuyorsa, bir anlam taşır. Gerçek umutsuzluk can çekişme, mezar ya da uçurumdur. Umutsuzluk konuştu mu, hele yazdı mı, hemen bir kardeş el uzanır sana, ağaç anlam kazanır, sevgi doğar. Umutsuz edebiyat sözü birbirini tutmayan iki sözdür. Çünkü edebiyat olan her yerde umut vardır.”
“İnsanlar bazı şeyleri kabul edebilselerdi
muhtemelen daha az nevrotik olurlardı. Ancak genel olarak bu şeyler
uygunsuz ya da can sıkıcı şeylerdir. Bu yüzden her zaman belli bir miktar
bastırma vardır ama asıl olay bu değildir. Asıl olay onların gerçekten
bilinçsiz olmasıdır. Bilinçli olması gereken belirli şeyler hakkında bilinçsizseniz o zaman siz ayrışıksınız demektir. O zaman siz sağ eli sol
elinin ne yaptığını bilmeyen bir insana dönüşürsünüz. Entelektüel insan için
sorun budur.”
🌱 NEFS 🌱
● Çok kıymetli olmak, cimrilik etmek, haset etmek, nazar etmek, kadın âdet görmek, layık görmemek anlamlarındaki "n-f-s" kökünden türeyen nefs (çoğulu, enfüs ve nüfüs) sözlükte ruh, can, akıl, insanın şahsı, bir şeyin varlığı, zatı, içi, hakîkati, beden; ceset, kan, azamet, izzet, kötü söz, bir şeyin cevheri, arzu ve istek
Hangi birimiz tam olabildik ki?
İyi bir insan olmak için çabalıyoruz ama bir insan tek taraflı ne kadar iyi olabilir?
İyi insan olmak, hatasız olmak demek midir?
Size göre iyi bir insan ne demektir?
Mesela bana göre iyi bir insanın en önemli özelliklerinden birisi samimi olmasıdır. İnsan bazen hata yapar, bazen yetemez, bazen yapması gerekeni yapmaz... Bunlar her insanda var olan şeyler ve biz sevdiğimiz insanları bu özellikleriyle de kabul eder ve severiz.
Ama bir şey var ki o olmazsa, bu özellikleri kabul etmemiz ve onlara tahammül etmemiz çok zorlaşır. O da insanın özündeki samimiyettir. Bence İyilik ve samimiyet birbirinden ayrılmaz bir ikilidir. Samimiyet diyince insanların aklına herkese karşı samimi olan, sıcakkanlı, konuşkan kimseler gelebilir ama bana göre samimiyet bu değildir. "Samimiyet bazen mesafedir."
Şunu fark ettim ki, bazı şeyler tek taraflı olmuyor. Bizim iyi olabilmemiz, o gerçek samimi biz olabilmemiz bizimle ilgili değildir.
Ben anladım ki bazen iyilik, samimiyet yetmiyor.
Bazen biz yetemiyoruz.
Ne kendimize, ne başkalarına.
~Sümeyye CAN~
Canlılık taşıdığımız sürece gerek ahlakımız, gerek zekamız ve gerekse imanımız durduğu yerde durmaz. Bu saydıklarımız yaşadığımız sürece artar ve azalır, şekilden şekle girer. Yaşamak tazelenmek demektir. Yaşadığımız için günah ve sevap işleriz. Yaşadığımız için tövbe ederiz. Ahiret hayatının gerçekliğini kanıtlamak isteyenler hep şunu söylediler: Ölüm bir son değildir. Siz şimdi ahiret hayatının gerçekliğine bütün varlığıyla inanan biri olarak benden şunu işitin: Ölüm bir sondur, insanın tazelenebilmesinin sonudur. Öldükten sonra ne günah, ne sevap işleyebilir, ne hatalarımızı telafi, ne de tövbe edebiliriz. İnsan can taşıdığı müddetçe her an içten içe kaynıyor demektir.