Bunu unutma ve şu soruma cevap ver, bana acımayan insana, ben neden merhamet edeyim? Beni kendi ellerinle o buz gediklerinden birine atıp yok edebilsen, bunu cinayetten saymayacaktın. lnsan beni hiçe sayarken, ben ona saygı mı göstereyim? Benimle sevgi ve hoşgörü içinde yaşasa, o zaman onu incitmek şöyle dursun, minnet gözyaşlarıyla, ona her türlü iyiliği yapardım. Ama bu imkansız. lnsan muhakemesi, bir araya gelmemizin önünde aşılmaz engeller oluşturuyor. Gelgelelim ben de, gurursuz bir köle gibi bunu sineye çekecek değilim. Yaralarımın intikamını alırım. Sevgi uyandıramazsam, korku salarım.
Ömrümde yalnızca bir kez gerçekten sevildim.
.. Ama kaderin bir muziplik yaparak sevdiğime, üstelik benim de gerçekten sevildiğime beni inandırdığı gün, önce altüst oldum, pusulamı şaşırdım; piyangoda büyük ikramiye vurmuştu sanki, fakat verdikleri para piyasada geçmiyordu. Ardından hafif göğsüm kabardı –bu duyguyu tatmayan insan değildir–; ne
Âlemin bağızârını ...yim,
Sümbül ü verd ü hânnı ...yim,
Andelib-i nizarını ...yim,
Hasılı nevbâhârını ...yim!
Bana yoktur, lüzumu gülşeninin,
Şeb-i tarik ü rüz-ı rüşeninin,
Ne gulâmanın, ne de zeninin,
Hepsinin ta mezarını ...yim!
Ağlamam ben, ben erkeğim erkek
Hayli güçtür bana cefa etmek,
Minnet etmem bu ömre de be felek,
Atını al tımarını ...yim!
Sabahları uyanıp odamı tanıdığımda nasıl şaşırmıyorsam buna da şaşırmadım. Hatta hanım arkadaşımın doğaüstü cazibesi ve varlığının bana yaşattığı, hem tensel hem manevi, sarhoşluk derecesindeki tapınma da beni şaşırtmıyordu. Birbirimize mutabakatla bakıyorduk; müthiş bir mutluluk ve ihtişam mucizesi gerçekleşmekteydi; bunun bilincindeydik, o bu mucizenin bir parçasıydı ve ona sonsuz bir minnet duyuyordum. Ama o şöyle diyordu:
“Deli misin, niye bana teşekkür ediyorsun, aynı şeyi sen de benim için yapmaz mıydın?”
"Öyle bir şey yapmalı ki çiftçisi, köylüsü kendisini bana, sana muhtaç görmeli, minnet borcu olmalı. Maksadımıza ulaşabilmek için onlar hasta, cahil, kör ve sağır kalmalı."