Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
İtilaf Devletleri, yüzlerce gemi ve sömürgelerinden topladıkları yüz binlerce askerden oluşan kuvvetleriyle Osmanlı’nın Son Kilidi Çanakkale’yi geçmek ve payitaht İstanbul’u ele geçirmek için 3 Kasım 1914’te Boğaz’a dayanmıştı. Aylarca süren savaşlarda Osmanlı askerleri, devletin bu son kilidini açtırmamak için vücutlarını siper ederek Çanakkale’yi düşmana dar etti. 1914-1915 yıllarının şartları göz önünde bulundurulduğunda, Osmanlı’nın en zayıf ve en buhranlı devrinde, Batı’nın o güne kadar geliştirdiği silah üstünlüğü ile Gelibolu Yarımadası’na saldırmış olmasına rağmen, zafer nasıl maddi yokluk içinde bulunan tarafa gülmüştür? Bu soruyu savaşı kaybeden taraf yıllardır kendisine sormakta ve mantıklı bir cevap aramaktadır. İşte, Osmanlı’nın Son Kilidi Çanakkale 1-2-3 kutulu seti, Çanakkale’deki cansiperâne mücadeleyi farklı yönleriyle ele alan makalelerden meydana geliyor.
Osmanlı'nın Son Kilidi Çanakkale 1-2-3 (Kutulu Set)
Osmanlı'nın Son Kilidi Çanakkale 1-2-3 (Kutulu Set)
Ona gö­re harp bitmiştir. Yeniden başlamayacaktır. Müttefikler cephesi artık, Yunan ordusundan pek de farklı değildir. Nitekim Mustafa Kemal, kuvvetlerini bir taraftan İstanbul, diğer taraftan Çanakkale boğazları kıyılarına doğru pervasızca sürer.
Reklam
Mustafa Kemal’in “Atatürk” olma süreci 109 yıl önce bugün başladı.
Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere asker, subay tüm Çanakkale şehitlerimizi ve gazilerimizi saygıyla, minnetle anıyorum.
Çanakkale Savaşının Vahameti
"Biz oturduğumuz yerin her taşı için cevher-i can verdik. Her avuç toprağımı. nazarınızda, o yola feda olmuş bir kahramanın vücudundan yadigardır. Vatan bizim kılıcımızın ekmeğidir. Daima kendimize mahsus, kendimize hasredilmiş biliriz. Daima onu nefsimizden ziyade sever, nefsimizi uğruna feda ederiz. Namık Kemal
Salih’in ağası ve Salihlerin, Salihlerin, Salihlerin, binlerce Salih’in ağası, babası Çanakkale içinde vurulurken, yâd ellerde kalırken, Niko’nun ve Nikoların ağası yaman bir aşçı, yaman birer tüccar olmuştu. Haydi bu bir şey değil. Ama ya şu olan “Ufak tefek şeyler?”
Sayfa 35 - İLETİŞİM YAYINLARI-12. BASKI-2008-İSTANBULKitabı okuyor
Çanakkale Muharebeleri'nin Türklerin bir nefs-i müdafaa mücadelesi olduğu kadar, kardeşlerini artık körü körüne sadece Müslümanlık bağlarına dayanarak seçmemeleri gerektiğinin de kanlı bir hikayesi olduğu kesindir.
Reklam
"Suriye'de o zamanlar Türk bulunmaz şeydi. Çünkü Çanakkale ve Erzurum vardı. Ateş, Türk'ü mıknatıs gibi çeker. Ancak cepheler sustuğu zaman, gerilerde Türk bulunabilir. Harp varsa, ölümsüz yerlerde yalnız araba, Dürzi'ye, Ermeni'ye, Rum'a, Kürt'e rastlayabilirsiniz. İngiliz ordularının Suriye muharebelerinde Arap ve Hint maskesi takındıklarını belki bilirsiniz; Hindistan'da başlarına raca sarığı geçirdikleri gibi! Harp başladı mı, bir sıra Arap, bir sıra Hintli ve bütün bu mozaik aşındıktan sonra haşmetli Britanya Kralı Hazretleri'nin sarışın özkanları görünür. Osmanlı İmparatoru Hazretler ise maskesini kıçına takar ve satrançta en kıymetli taşını öne sürer. Harpte bizim saflara düşen ilk kurşun, bir Türk aman'ı ile ses verir. Karşımızdaki ise ilk iniltilerinde Asya lisanları kullanır ve İngilizcesini zafer marşlarına saklar."
Çanakkale önünde yine kopar bir bora Süngümüzle bozulur İngiliz'in cakası...
"Ilk kez gittiğim kentlerde fotoğrafçıları dolaşır, kartpostallar alırım. Çanakkale'de de öyle yaptım. Bir fotoğraf stüdyosunda Çanakkale'ye ait, ilgimi çekecek türden kartpostallar buldum. Bir de Çanakkale savaşlarına ilişkin fotoğraflar gördüm... Aman Allah'ım, kafatası ve insan vücudunun diğer kemiklerinden oluşan bir yığınının fotoğrafı... Sordum nedir bu?" Fotoğrafçı, Çanakkale savaşlarında ölenlerin kemikleri olduğunu söyledi. Sadece bu fotoğraf, bu topraklarda o tarihte nasıl bir savaşın cereyan ettiğının çok açık bir kanıtı idi. Tabii ki aldım fotoğrafı ve hâlâ saklıyorum..."
Anadolu’da, 1920 yılı içinde patlayan ve Çanakkale yakınlarından başlayarak Marmara, Sakarya bölgeleri, Bolu havalisi, Ankara kuzeyba­tısı, Çerkeş ve nihayet Yozgat, Zile, Tokat, Sivas istikametine kadar ya­yılan isyanlardan başka Anadolu bazı iç isyanlara daha sahne olmuştur. Bunların içinde ve daha önce üzerinde durmadığımız Mudurnu, Miha­lıççık, Sivas’a tâbi Yenihan (14 Mayıs 1920), Erbaa (6 Eylül 1920), Vi­ranşehir (24 Ağustos 1920), Çivril (23 Haziran 1920), Konya (2 Ekim 1920) isyanlarını da işaret etmeliyiz.
Sayfa 314Kitabı okudu
Reklam
ACI BlR ÖLÜM:
Çanakkale müstahkem mevki komutanı al­bay Şevki Bey'in yaveri Mehmet Ali Bey dün gece, Ada'ya giden son vapurda, eldivenlerini, kalpağını bir de kapalı büyük zarfı saltanat hanedanına mahsus kamarada bırakarak vapurun bur­nuna gitmiş, kafasına bir kurşun sıkarak kendisini denize atmış­ tır. Bütün aramalara rağmen cesedi bulunamamıştır. Mehmet Ali Bey 21 yaşındaydı. Hayatının son yıllarını cephelerde geçirmiş, Çanakkale'de, Kafkasya'da, Filistin'de kahramanca çarpışmıştı. Şiirle ve edebiyatla uğraşır çok nazik ve çok duygulu bir Türk subayı olan Mehmet Ali Bey'in ölümü silah arkadaşlarını yürek­ ten kederlendirmiştir.
Çanakkale sa­ vaşlarımızın bilançosu iki yüz elli bin ölü imiş ... Böyle namussuz bir sonuç için bu kadar korkunç bir bedel nasıl ödenir?
Yüzün kapı arasında kalmış iki satıra benzer şimdi...
Gelme istemem artık, Suyum soğudu çoktan, Harım ateşten kesilip kül oldu, Ne kırgın ne de küskünüm sana, Lâkin içimde ne ses ne heves kaldı -senden yana... ~ Ezine, Çanakkale / 2002
Açıkçası bu savaş, "Çanakkale'yi mutlaka geçeceğiz!.." diyenlerle, "Çanakkale geçilmez!.." diyenlerin savaşıydı bu.
Şehitler tepesi boş değil, Biri var bekliyor. Ve bir göğüs, nefes almak için; Rüzgar bekliyor. Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye; Yattığı toprak belli, Tuttuğu bayrak belli, Kim demiş meçhul asker diye?
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.