Ya Rab! Böyle mi olacaktı, benim cennet yurdum?
Baktım da etrafıma yalnızım, ağladım durdum. Bir mânâ veremedim, şu Milâdî yılbaşına!
Şaştım da kaldım, Müslümanların vah telaşına!
Çevirdim başımı, nereye ettimse bir nazar.
Gördüm ki, Noel için hazır, yer-yer çarşı-pazar. Haykırmak gelmişti içimden, seslendim millete. Heyhat! Duyuramadım, ne
Mister Cook: "Çanakkale' de öldürdüğünüz altmış bin İngiliz var. İçten bir pişmanlık olursa belki İngiltere affedebilir."
Ayşe: "İngilizler aflarını isteyenlere versinler mösyö, affı zalimler değil, mazlumlar verir. Çanakkale'de dövüşürken ne asi ne esirdik. Namuslu bir millet gibi dövüştük, öldük, öldürdük. Ne zamandan beri ve hangi milletle savaşılır da mağlup olduğu zaman ona katil denilir?"
Mister Cook :"İngiliz kanıyla Türk kanı bir mi madam?"
Ayşe: "Mikroskop altında İngiliz kanını görmedim. Rengi bizimki kadar kırmızı mı yoksa mavi mi, bilmiyorum. Fakat Türk kanı ateş gibi sıcak ve kırmızıdır."
Sayfa 47 - Can Yayınları 17.Baskı 2020Kitabı okudu
3 Ağustos 1938 tarihinden başlayarak, Atatürk'ün ölümüne kadar olan süreci gün gün anlatan bir eser. Kitapta günlük yapılanlar kısa başlıklar ile anlatılmış. Onun dışında kalan kısımlarda Atatürk'ün fikir dünyası, inkılapları, anıları ve söylemleri anlatılıyor.
İyi bir Atatürk okuyucusu için sıradışı çok fazla bilgi var diyemem ama çok başarılı bir derleme diyebilirim.
Daha önce hiç bilgimin olmadığı, 90 yaşındaki Abd'li bir kadının Atatürk'e yazdığı övünç dolu mektup ile Yunan genç bir kadının Atatürk'e yazdığı mektup beni çok şaşırttı. Bu mektuplar Ulu Önder'in yaşadığı dönemde milletlerarası nasıl bir itibar gördüğünün en yalın göstergesi.
Bunun dışında Atatürk ile Çanakkale Savaşı'nda savaşmış bir Yunan Generalin yıllar sonra yazdığı mektup da büyük beğenimi kazandı.
Atatürk'ün son 100 gününde yanında sürekli olarak kardeşi Makbule, manevi kızı Afet İnan ve dünyanın ilk kadın savaş pilotu Sabiha Gökçen bulunuyor. Özellikle Gökçen'in anıları kitaba büyük değer katmış.
Tabii ki Ulu Önder Atatürk'ün vefatının anlatıldığı bu kitap oldukça duygu yüklü. Ben eseri başarılı buldum ve tavsiye ediyorum.
Ulu Önder'in sözü ile bitireyim.
" Milletim beni istediği yerde yatırsın, yeter ki beni unutmasın. "
''Damarlarındaki kanı boşalt, yerine su doldur, işte o zaman savaş olmaz.''
(I. cilt, s. 587)
Savaş... savaş... savaş... Nedir bu savaş? Dostoyevski der ya, ''Her insan doğuştan gaddardır,'' diye, bence savaş, gaddarlığın, açgözlülüğün ve hükmetme aşkının dışa vurumudur. Barış ise, aynı savaş gibi, sadece çıkarların kesişmesiyle oluşan, başka