Beden her an secdeye kapanmak üzre dimdik
Ağıtlar getiriyor rüzgâr Anadolu'dan
Ne son destan burcudur bu bir harbin, ne de ilk
Yürek anaforları Antalya'dan, Bolu'dan
Atandan kalmış olan kılıcı iyi bile,
Onu bütün gücünle vuracaksın çağında.
Savaş... Bunu tadını ey Türk sen bulamazsın,
Ne sevgili yanında, ne baba ocağında...
Savaşmaktan kaçınır, kim varsa alnı kara,
Kan dökmeyi bilenler hükmeder topraklara...
Kazanmanın sırrını bilmiyorsan git, ara
“Çanakkale” ufkunda, “Sakarya” toprağında.
Siyasette muhabbet... Hepsi yalan, palavra...
Doğru sözü “Kül Tegin” kitabesinde ara...
Lenin’den bahsederse karşında bir maskara,
Bir tebessüm belirsin sadece dudağında.
Yatağında ölmeyi hatırından sök, çıkar!
Döşeğin kara toprak, yorganındır belki kar...
Sen gurbette kalırsan, ben ölürsem ne çıkar?
Ruhlarımız buluşur elbet “Tanrıdağı”nda...
Ses ve adım; kin ve aşk; ölüm emri alanlar
Başak başak dökülmüş bir kıyım harmanında
Yaralanıp cepheden bir ân uzak kalanlar
Memleket acıları hissediyor canında
Biliyorum, ben burda içli bir âh sesiyim
Baktığım her noktada ya karanlık, ya serap
Kuşatılan ruhların efkarlı gölgesiyim
Yalnız umut dipdiri, ten viran, mevzi harap
Liman yanlış sahile çekse de alayları
Soylu bir anıt gibi haykıracak kalanlar
Ahtapot sarmaşıklar doldursa da koyları
Korkar mı şarabını meleklerden alanlar