1933'teki bu ilk "Çanakkale'ye yürüyüş'e önayak olan ve onu tertip eden o zaman tam gençlik çağında olan Atsız'dı. Yürüyüşe katılanlar 10 kişi kadardı.
Bu yürüyüşün haberi gençlik arasında süratle yayıldı ve büyük heyecan uyandırdı.
Yürüyüşe katılanlardan Nejdet Sançar İngiliz ölülerine abide ve mezarlık yapılmışken Türk şehitlerine yapılmamış olmasını tenkit eden ateşli bir yazı yazdı.
Bundaki bir cümleyi İngiltere elçiliği İngilizlere karşı hakaret manasına çekerek bizim o zamanki hükûmete protesto etti. Hükümet gençliğin bu konudaki hareketlerine karşı menfi bir tutum aldı.
Gençler hükümetin bu tutumundan yılmadı ve Çanakkale anıtı yaptırmak için kendi aralarında para toplamaya başladılar.
O zamanki CHP Umumî Kâtibi Recep Peker gençliği "bu işin sonu kötü olur" diye tehdit etti.
Gençler bu tehditten büsbütün kamçılanmış gibi, bu sefer 300 kişilik bir gençlik topluluğu olarak Çanakkale şehitlerini yine ziyaret ettiler.
Anıt yaptırma teşebbüsünün akıbetiyle ilgili Birlik'te başka bir malumat bulunmamaktadır. İstanbul Valiliği, MTTB'nin anıt yaptırmak için para toplamasını, bu faaliyetin istismara açık olmasını, öğrenci birliklerinin kuruluş amaçlarına aykırı bulunmasını ve bu işi yapması gereken kurumun Milli Savunma Bakanlığı olduğunu gerekçe göstererek reddetmiştir.
Savaş biteli 18 sene oluyor. Bir kafile halinde yaya olarak buraları dolaşan ilk biz oluyoruz.
Köylüler:
-Buraya her sene İngiliz ve Fransızlardan kalabalık kafileler gelir, dolaşır, gezerler. Bizden şimdiye kadar kimse gelmedi dediler. Yalnız bazen otomobille gelenlerden bahsettiler.
Otomobilin geçebileceği her yolun bir Fransız veya İngiliz abidesine gittiği, bu yolların onlar tarafından yapılan yollar olduğu düşünülürse bu otomobille gelenlerin Çanakkale'de neler gördüğü derhal anlaşılır.
Seddülbahir'de ölen oğlunu ziyarete gelen bir İngiliz kadını Türk şehitlerine de bir çelenk götürmek istiyor. Ve soruyor:
-Seddülbahir'de Türk abidesi var mıdır? Nerededir? Türk kafalarından ehramlar [kuleler] yapılan Seddülbahir'de çelenk koyacak bir Türk abidesi yoktur.
Abide büyük kelime... Bir dikili taş bile yok...
Çanakkale'de seninle birlikte savaşırken ölen 55.000 Türk ölüsü on sekiz yıldır bakımsız yatıyorlar.
Bunlar senin silah arkadaşlarındı, benim ağabeylerimdi.
Bunlar bayrağıma şan vermek için ölenlerdi. Bunlar "Hilâl uğruna batan güneşler"di.
O ne felsefede ne de "din"in "hiç"inde,
O, toprağın asırlardan beri içinde.
Hakikati bulmak için onu eşmeli, Yükselmekten bir şey çıkmaz, derinleşmeli.
Göğe doğru yükselenler bir gün yorulur, Derinleşen hakikati toprakta bulur
"Lozan, Avrupalılarla müsavi şartta imzaladığımız ilk muahededir."
demek, şimdiye kadar esir hayatı yaşamış olduğumuzu kabul etmek demektir.
Yalandır efendiler!
Ya bilgisizsiniz, ya dalkavuksunuz!
Biz Lozan Muahedesi'yle topraklarımızın büyük bir kısmını kaybettik.
Boğazları herkese açtık.
Buraları tahkim etmemeyi kabul ettik.
İçimizde propaganda yapan alçak papazların mekteplerine müsaade verdik.
Ve... Vatanımızda düşman abidelerinin yükselmesine razı olduk.
Ey şanlı mazi!
Ey büyük atalarımızın tarihe yazdığı zafer destanı!
Burada sana söven soysuz köpekler de yetişmiyor değil.
Fakat onlar bu ırkın, bu toprağın malı olmayan sefillerdir.
Avcı Hüseyin bir gece silahıyla ilerlemiş. Bir su başında silahsız yedi İngiliz neferinin su aldıklarını görmüş. Yedisini de önüne takarak esir almış ve geriye getirmiş.
Avcı Hüseyin'in lafı geçerken küçükler birbirine sokuluyor, delikanlılar heyecanla doğruluyor ve anlatan sesini yükseltiyordu. Avcı Hüseyin köyün kahramanlık ilahı gibi bir şeydi.
Ve köy ondan öyle güzel bir kahramanlık dersi almıştı ki...
Birisi 57'nci Piyade Alayı'ndan, birisi de topçu çavuşu olan bu iki eski askere sorduk:
"Dayı! Bu gâvur abidelerini niçin yıkmıyorsunuz?"
Birdenbire yüzleri aynı mana ile gölgelendi. Zorla gülümsediler.
"Hükümetimiz kuvvetlensin inşallah, o da olur efendi!"
Bu cevap gönüllerimizi, zaferlerde duyulan bir sevinçle sevindirdi.
Batan gemisinden ölen neferine kadar savaşa ait her türlü teferruatı kaydeden bu abide hakikaten bir sanat eseri idi.
Fakat bu, sanatın öyle hazin bir cepheden tecellisi idi ki burada bir şeref remzi olarak değil, en kanlı bir bozgun timsali olarak yükseliyordu.