Canan Ejderoğlu

Canan Ejderoğlu
@cananejderoglu
Psikolojik danışman
Marmara Üniversitesi/Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik
77 okur puanı
Temmuz 2019 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
«Kültürümüz bize kişisel biricikliğimizi öğretir ancak daha derin bir düzeyde zar zor bireysel organizmalar olarak var oluruz. Beyinlerimiz, bir kavmin üyesi olarak işlev görmemize yardım etmek için kurulmuştur. Tek başımıza olduğumuz zamanlarda bile, ister müzik dinleyelim (başka insanların yarattığı), ister televizyonda basketbol maçı izleyelim (oyuncular koştukça ve zıpladıkça kaslarımız gerilir) ya da satış toplantısı için hesap tablosu hazırlayalım (patronun tepkilerini öngörmek) bu kavimin bir üyesiyiz. Enerjimizin çoğunu başkalarıyla iletişim kurmaya adarız.»
Reklam
"Travma yaşayan insanlar, geçmişteki bu olayı hatırladıklarında beyinlerinin sağ tarafı sanki travmatik olay, o anda oluyormuş gibi tepki verir. Beyinlerinin sol tarafı iyi çalışmadığı için geçmişi yeniden yaşadıklarının ya da canlandırdıklarının farkında olmayabilirler. Yalnızca korkmuş, öfkeli, kızgın, utanmış ya da donmuş bir hâldedirler. Duygusal fırtına geçtikten sonra, suçlayacakları birini ya da bir şeyi aramaya başlarlar. Sana öyle davranmalarının nedeni, senin on dakika geç kalman ya da senin patatesi yakman yüzünden ya da çünkü sen "beni hiç dinlemiyorsun." Elbette hepimiz zaman zaman bunu yaparız ancak sakinleştiğimizde hatamızı kabul ederiz. Travma bu tür bir farkındalığı engeller."
"Travma yaşayan insanlar, üzerinden yıllar geçse de başlarına gelenleri diğer insanlara anlatmakta zorluk çekerler. Bedenleri, korkuyu, öfkeyi ve çaresizliği yeniden yaşarken, savaşma ya da kaçma dürtüleri yeniden canlanır ancak bu duygularını dile getirmeleri neredeyse imkânsızdır. Travma doğası gereği bizi kavrayışımızın sınırlarına çeker, ortak deneyimin ya da imgelenebilir bir geçmişin dilinden yoksun bırakır."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
«Büyük öğretmenimiz Elvin Semrad, ilk yılımızda psikiyatri ders kitaplarını okumaktan vazgeçirdi (Bu entellektüel diyet daha sonra pek çoğumuzun doymak bilmeyen okurlar olmamızın ve bereketli yazılar yazmamızın nedeniydi belki de). Semrad, gerçeklik algılarımızın, psikiyatrik tanıların aldatıcı belirsizlikleriyle gölgelenmesini istemiyordu. Bir kez ona şöyle sorduğumu hatırlıyorum "Bu hastayı nasıl adlandırırsınız- şizofren ya da şizoafektif?" Bir süre durdu ve görünür bir şekilde derin düşüncelere dalarak eli çenesinde "sanırım ona Michael McIntyre derdim." diye yanıt verdi. Semrad, bireyin en büyük ıstırabının sevgi ya da kayıpla ilgili olduğunu ve terapistlerin görevinin bireylere yaşamın gerçeklerini – iyisiyle kötüsüyle "kabul etmesi, deneyimlemesi ve katlanması" için yardım etmek olduğunu öğretti. "Çektiğimiz acının en büyük kaynağı, kendimize söylediğimiz yalanlardır." derdi, yaşadığımız deneyimlerin her yönü hakkında dürüst olmaya iterdi bizi. Sık sık insanların gerçekten ne hissettiklerini bilmeden ve fark etmeden daha iyi olamayacaklarını söylerdi.»
«Travma ister on yıl isterse kırk yıl önce gerçekleşmiş olsun, hastalarım geçmiş ve şimdiki yaşamları arasında bir köprü kuramıyordu. Bir şekilde kendilerine çok fazla acı veren olay, aynı zamanda anlam kaynağı olmuştu. Yalnızca travmatik geçmişlerini ziyaret ettiklerinde tam olarak canlı hissediyorlardı.»
Reklam
Reklam
353 öğeden 31 ile 45 arasındakiler gösteriliyor.