hey John ne yapıyon hacı sen ya? Fareler ve insanlarda ne kadar iyiydin. Acaba hayvan değişiminden mi etkilendin? Sen bence kemirgenlere geri dön ya. Mesela "cardonlar ve insanlar" diye bir kitap yazsaydın kitabın sonunda o cardonlar tüm ınsanları yeseydi falan. Olmamış bu kuzum olmamış ya. Köpekler sana göre değil. arkadaşlar okuyabileceğiniz (ki sonuna kadar dayanırmısınız bilemem) en kötü gezi kitabı olabilir. Cidden şaşırdım. Okuduğum yere kadar ki baya okudum sadece "şuraya gittik karavana misafir geldi konuştuk ettik sonra yola çıktık şu eyalete gittik yağmur yağdı karavana misafir geldi..." tarzı cümleler var. Gittiği yerlerle alakalı hiç-bir açıklama yok. Yolda başına gelen bir şey yok. Allah'ım sıfır aksiyon ya. Asla tavsiye etmiyorum.
Farklılığın peşinde koşan insanlar, tenlerinin teğet geçtiği hayatların güzelliğini, çöp tenekelerinin kenarında ölüp gitmiş bir kediyi kemiren cardonlar gibi kemirecek, yağmur çaresizce izleyecek bu katliamı.
"Farklılığın peşinde koşan insanlar, tenlerinin teğet geçtiği hayatların güzelliğini, çöp tenekelerinin kenarında ölüp gitmiş bir kediyi kemiren cardonlar gibi kemirecek, yağmur çaresizce izleyecek bu katliamı."
Yakutiler, 1992 yılında Yunus Nadi Yayımlanmamış Öykü Ödülü’nün sahibi olmuştu. Bu kitap tıpkı 1981’de okurla buluşan Cardonlar gibi, Ferit Edgü’nün deyimiyle, “Burakça” bir dünyaya açılıyor.
“Duvar tepelerinde tarih öncesinden kalma yakutilerin kıvrandığı, melun kedilerin konağını-bahçesini kaybetmeye yüz tutmuş bir İstanbul’da devriye gezdiği, kahvelerde toplanan okumuş takımının bacaklarına sürtünerek dolaştığı bu âlemi, resimden ve mimariden de beslenen irkiltici bir
YakutilerCihat Burak · Yapı Kredi Yayınları · 200818 okunma
...Prag kentinin bütün lağımlarında, bütün kanalizasyonlarında bir ölüm-kalım mücadelesi patlak veriyordu, cardonlar arasında, zafer kazananın Podbaba’ya akan bütün çöpler ve dışkılar üzerinde egemenlik kuracağı bir büyük savaş. Saygıdeğer lağımcı arkadaşlarım bu savaş da bittiğinde bu kez zafer kazanmış olanların, tıpkı gazlar, madenler ve dünya yüzünde yaşayan her şey gibi, diyalektik yasası gereği iki kampa bölüneceğini, üstünlük mücadelesinin yaşamı yeniden dirilteceğini söylediler; böylece çatışmayı çözme arzusu denge vaat ediyordu ve dünya hiç tökezlemiyordu. O zaman Rimbaud’nun sözlerinin ne kadar doğru olduğunu anladım, düşünce mücadelesi herhangi bir silahlı mücadele kadar korkunçtur, demişti.
" Tutsaklığı kabul etmeyenlerin kimisi kapatıldıkları kafeslerde sıkıntıdan düşüne düşüne öldü, yüzbinlercesi bir arada yaşamaya alışmış olanlar insanlar tarafından avlana avlana sayıları azalınca artık çoğalamadılar,"iş güç yetersizliği" denen yaşamı gücünün yitirilmesinden ötürü yok oldular."
#cardonlar
Öyküler...
Mimar-ressam #cihatburak ın 1940-1976 yılları arasında kaleme aldığı öykülerden oluşuyor. Ben kitabı okumadan önce daha önce görmediğim tablolarını inceledim. Müthiş gerçekten de hayran kaldım. Toplumu oluşturan unsurları, renklerle bir araya getirmedeki başarısı, öykülerine de yansımış diye düşünüyorum.
Özellikle kitaba ismini veren öyküyü çok sevdim. Diğer yandan bir kadının giydiği çorabın çizgisi üzerinden anlatılan duygular ile anlatıcının ne gördüğünün resmini zihninize tam olarak aktarıyor yazar. Hayal gücünü ne güzel yansıtmış öyküleriyle. Sanki fırça darbeleri bu kez kelimeleri olmuş, her biri ayrı tonda. Bir araya geldiklerinde ise duygu ve eylemleri ile birbirinden güzel öyküler oluşturmuşlar..
Kiminde bir evi, konağı ya da mahalleyi öyle güzel tasvir etmiş ki, sanki perdeyi aralasanız, tüm detaylarıyla karşınızda belirecek. Ayrıca yazıldığı dönemlere bakacak olursak o günlerde olmak çok güzeldi. Özellikle Göz öyküsünde anlatmaya çalıştıklarını çok sevdim.
" Tutsaklığı kabul etmeyenlerin kimisi kapatıldıkları kafeslerde sıkıntıdan düşüne düşüne öldü, yüzbinlercesi bir arada yaşamaya alışmış olanlar insanlar tarafından avlana avlana sayıları azalınca artık çoğalamadılar,"iş güç yetersizliği" denen yaşamı gücünün yitirilmesinden ötürü yok oldular."
#yakutiler
#cihatburak ın daha önce Cardonlar kitabını okuyup çok sevmiştim. Bu kitap da kendisinin 1960-1992 yılları arasında kaleme aldığı öykülerinden oluşuyor. On yedi öykünün içinde yine çok güzel bir anlatım var.
Bu öykü seçkisi de yine toplumundan doğan kişi, mekan ve olay örgüleri ile çok güzel aktarılmış. Yazıldığı dönemin iklimini hissetmek mümkün. Yazarın yaşamından esintiler olması da gerçeklikle olan bağınızı artırıyor.
İnsan ilişkileri ve duygular kapsamında yazarın hayal dünyasının yansıttığı öyküleri okurken insan çok şey düşünüyor. Yaşadığı dönemi ve kendi duygu dünyasından ne çok güzel anlar çıkmış. Hem de Yakutiler, Yunus Nadi Yayınlanmamış Öykü Ödülü'nün de sahibi olmasıyla da adından söz ettiriyor.
Öykülerin içinde öyle cümleler var ki yaşama dair tespit niteliğinde. Tekrar tekrar okuduğum çok yeri oldu. Yazarın daha önce okuduğum öykü kitabı ile birlikte bu da sevdiklerim arasında yerini aldı.