İnsan yorgunsa eğer ve ertesi sabah uyanması için bir sebebi varsa yaşam ne güzeldir diye düşünüyor. Bu bilgiye nadiren sahiptir insan, her seferinde boş, beyhude bir varoluşa uyanır, bazen buna uzun süre katlanamayacağını düşünür. Zaman zaman kendini çok çaresiz hissedebilir, masanın üzerine yığılabilir ya da bazen başını duvarlara çarpmak isteyebilir, düşündüğü ne varsa parçalanıp gitsin diye, fakat en sonunda bir an gelir ve uyku bastırır; her şeye galip gelen düşüncelerimizden ve çaresizliklerimizden daha güçlüdür uyku, sıkıntılarımızın tümünü kolayca bir kenara iter, böylece ölümcül düşünceler silinip gider. Aslında uykunun hiçbir şeye çözüm olmadığı bilinir, istediği sadece bizi yeni çaresizliklere karşı bilemektir; insan ertesi sabah bir adım bile ilerlememiş olduğunu bile bile ayağa kalmak zorundadır, bilinmezliğe doğru, inançtan, amaçtan yoksun, manadan yoksun, her şeyden ve her türlü maharetten yoksun, böylece insan giderek yaşlanır, içi daha da boşalarak, daha çaresiz bir hal alarak…. Fakat artık her şey başka olacak; artık ertesi sabah neden uyandırılacağını bilecek ve gözünü açmaktan korkmayacak; artık bir amacı var, üzerine düşünebildiği, inanmak istediği, sabahları kalmadına vesile olacak bir amaç!
Diğer tüm canlılar gibi, aynı hammaddeden, aynı biyokimyasal sistemlerden, aynı hücrelerden ve aynı bedensel mantık içinde yaratılmışız. Tek belirgin farkımız, eksikliğimiz ve zayıflığımız. Bunun nedeni ise biraz düşününce açıklığa kavuşuyor: Eğer bedenimiz bu kadar zayıf ve çaresiz olmasaydı, insanoğlu ve şimdi soyları tükenmiş olan yakın akrabaları, hayatta kalmak için zihinlerini bu kadar zorlamak zorunda kalmayacaklardı.
Tuti KitapKitabı okudu
Reklam
—İnsanları anlamak çok zor. Fizik, matematik...olsa neyse. Ama şu insanlar! — Evet, dedi Zülküf. Ah şu insanlar! Onları anlamak o kadar zor ki. O kadar acı ki, onların ruhi farklılıkları, birbirleriyle uyuşmayan davranışları karşısında çaresiz kalmak. Kendimi düşünüyorum. Bana ne kadar yakın olurlarsa olsunlar, insanların hiç birisi anlayamaz beni. Çünkü ben bile kendimi doğru dürüst anlayamıyorum.
Kuran'dan Ayetler - 450 (Mümin Suresi)
﴾69﴿ Görmez misin, Allah’ın âyetlerini tartışmaya kalkışanları; gerçeklerden nasıl da uzaklaştırılıyorlar! ﴾70﴿ Kitabın ve elçilerimize gönderdiklerimizin asılsız olduğunu savunanlar, evet onlar ileride gerçeği anlayacaklar! ﴾71-72﴿ O zaman boyunlarında halkalar ve zincirlerle şiddetli ateşe sürüklenirler; ardından da ateşte yakılırlar. ﴾73-74﴿ Sonra onlara, “Vaktiyle Allah’ın dışında ilâhî nitelikler yüklediğiniz şeyler şimdi nerede?” denir. “Bizi bırakıp kayboldular. Meğer vaktiyle gerçek bir varlığa tapmıyormuşuz” derler. İşte Allah inkârcıları böyle şaşkın ve çaresiz bırakır. ﴾75﴿ “Bu duruma düşmenizin sebebi, dünyadayken haksız olarak böbürlenmeniz ve şımarmanızdır. ﴾76﴿ İçinde ebedî kalmak üzere cehennem kapılarından girin içeri!” Büyüklük taslayanların kalacakları yer ne kötü!
"Çaresiz kaldığınız için razı görünmek, istemek midir? Kalp ve hayal kırıklığı yaşadığınız için köşenize çekilmek ikna olmak mıdır? Takdir edilmeniz gerekirken acımasızca tenkit edildiğinizde, hele de umudunuzu kaybettiğinizde sessiz kalmak onaylamak mıdır?"
Eğer bedenimiz bu kadar zayıf ve çaresiz olmasaydı, insanoğlu ve şimdi soyları tükenmiş olan yakın akrabaları, hayatta kalmak için zihinlerini bu kadar zorlamak zorunda kalmayacaklardı.
Reklam
Mevlânâ Celâleddin bir misal verir: “Küçük bir fare kocaman bir devenin yularını kapmış, eline almış kurula kurula gidiyordu. Deve kendi huyu, uysal tabiatı yüzünden onunla yol alıp giderken fare kendi küçüklüğünü göremeden: - Meğer ben ne müthiş bir pehlivanmışım. Develeri sürükleyebilecek bir yiğitmişim, diye böbürleniyordu.Gide gide bir nehrin kenarına vardılar. Nehri gören fare, kibrinin şaşkınlığı içinde donup kaldı. Onun kibrinin farkında olan deve ise manidar bir şekilde: - Ey dağda, ovada bana arkadaşlık eden! Neden durakladın? Haydi, yiğitçe gir nehrin içine! Sen benim öncüm, kılavuzum değil misin? Yol ortasında böyle şaşırıp kalmak sana yaraşır mı? dedi. Mahcup düşen fare kekeleyerek şöyle cevap verdi: - Arkadaş! Bu su pek büyük, pek derin bir su. Boğulurum diye korkuyorum. Deve suyun içine girip: - Ey kör fare! Su diz boyu imiş. Korkmana gerek yok, dedi. Fare çaresiz ve mahcup itirafına şöyle devam etti: - Ey hünerli deve! Nehir sana göre karınca. Bize göre ejderha gibidir. Çünkü dizden dize fark vardır. Benimki gibi yüz tane diz üst üste koysak ancak senin bir dizin eder. Bu söz üzerine akıllı deve, fareye şu nasihatte bulundu. - Öyleyse gurur ve kibre aldanıp bir daha terbiyesizlik etmeye kalkama. Haddini bil! Sana olan hoşgörü ve müsamahama kapılıp şımarma! Çünkü Allah şımaranları sevmez. Var git sen, kendin gibi farelerle boy ölçüş!
Sayfa 207Kitabı okudu
Bu konuda haklısınız çünkü zor günler geçmedi daha Önümüzde bizi bekleyen daha da uzun ve zor günler olacak, annenizle ben de çaresiz kaldık, tek derdimiz sizi korumak ve bu günleri atlatmanızı sağlamak; boşuna" Yeşil dağ orada durdukça yakacak için endişe etmene gerek yok" dememişler. Tek yapmamız gereken hayatta kalmak, bu zor günleri atlattıktan sonra önümüzde bizi bekleyen upuzun ve mutlu günler olacak.
Sayfa 118 - JaguarKitabı okudu
İşte Böyle Bir Şeydi Seninle Yaşamak...
°Birçok şeyi anlatamamak, susmak, susturulmak, her geçen gün daha çok kendi kabuğunun içine çekilmek, değişen duygulara karşı çaresiz, hayatında değiştiremeyeceklerin için umutsuz olmak. Olmak istediğinle olduğun, yaşamak istediğinle yaşadığın hayatın arasında sıkışıp kalmak. İşte böyle bir şey seninle yaşamak.°
Sayfa 124
Dert etme, kendini biliyorsun
Insanlar çok yalnız. İnsanlar çok çaresiz .İnsanlar kendilerini her şeyin önüne koymuş, başkalarına kör, başkalarına sağır olmuşlar. Söylediklerini uymayabilir, duysalar da yanlış anlayabilir, haksız yere seni yargılayıp hüküm verebilirler. Bu hayatta herkes Önce kendinden yanadır. Dert etme kendini biliyorsun. Kendine inancını yitiren
Reklam
Eğer bedenimiz bu kadar zayıf ve çaresiz olmasaydı, insanoğlu ve şimdi soyları tükenmiş olan yakın akrabaları, hayatta kalmak için zihinlerini bu kadar zorlamak zorunda kalmayacaklardı.
Sayfa 31
Felsefe öğretisi ve dünya görüşü, bu zamanlarda kesinlikle yalnızca belirli okulların egemen olduğu dar çevrelerle sınırlı değildi. Felsefe, orta halli bir zenginliğe ve serbest vakte sahip birinin mahrum kalmak istemeyeceği bir ge­ nel kültüre hiçbir zaman Helenistik dönemde olduğu kadar, herhangi bir bi­ çimde, bir temel ve bütünleştirici
"Biri gelmiş, her şeyini alıp gitmiş ve sen onun bıraktığı dağınıklığı toplamakla yükümlüsün. Senden her şeyini çalanın ardında bıraktığı karmaşayı toparlamak zorunda kalmak kadar çaresiz bir ruh hali var mıdır?"
Eğer bedenimiz bu kadar zayıf ve çaresiz olmasaydı, insanoğlu ve şimdi soyları tükenmiş olan yakın akrabaları, hayatta kalmak için zihinlerini bu kadar zorlamak zorunda kalmayacaklardı.
Hz. Ebu Zer
Her taraf çarelerle doluyken hiçbirine dokunamamakla başlar, 'çaresiz kalmak' denilen o korkunç acı.
Sayfa 251 - Kapı YayınlarıKitabı okudu
471 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.