Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Travma kaderiniz olmak zorunda değildir. İnsan organiz- masına saldıran tüm illetler arasında travma nihai anlamda faydalı olmasıyla bilinir. Bunu söylüyorum çünkü travma iyileştiğinde hayat kalitesini artırabilen bir dönüşüm gerçekleşir. Bu iyileşme için her zaman bir sürü ilaç, gelişkin prosedürler ya da uzun saatler boyu uygulanan terapiler gerekmez. Travmanın nasıl meydana geldiğini anladığınızda ve travmanın çözülmesini engelleyen mekanizmaları teşhis ettiğinizde, organizmanızın kendi kendini iyileştirmek için hangi yollara başvurmakta olduğunu da kavramaya başlar- sınız. Birkaç yalın fikir ve teknikten faydalanarak bu içsel iyileşme kapasitesini engellemek yerine ona destek vermeye başlayabilirsiniz. Burada sunulan araçlar, travmanın içinden geçmenize ve daha tam, daha özgüvenli bir benlik bilinciyle yolunuza devam etmenize yardım edecekler. Travma yeryüzün- deki cehennem olabilir ama travmanın çözülmesi de Tanrı'nın bir armağanıdır - her birimize ait kahramanca bir yolculuktur
O Erler Ki
"O erler ki, gönül fezasındalar, Toprakta sürünme ezâsındalar. Yıldızları tesbih tesbih çeker de, Namazda arka saf hizasındalar. İçine nefs sızan ibadetlerin, Birbiri ardınca kazasındalar. Günü her dem dolup her dem başlayan, Ezel senedinin imzasındalar. Bir ân yabancıya kaysa gözleri, Bir ömür gözyaşı cezasındalar. Her rengi silici aşk ötesi renk; O rengin kavuran beyzâsındalar. Ne cennet tasası ve ne cehennem; Sadece Allah'ın rızasındalar". Saatler süren bir tefekkürün ardından şu erlerin idrakinde, bu minval üzere hayata bakabilmek... Keşke tam mânâsı ile başarabilsem, başarabilsek.
Reklam
Masonluk, Nostradamus, Kanlı Kontes...
(Kara Büyücü, İblis’in Peygamber'i Crowley'in ilhamları)_ _Abrahadabra; Ra-Horus’un Peygamberi. _Ölüm, köpekler içindir. _Düşkünleri ve mutsuzları ezin. Bu aptal insanların dertlerine azıcık bile endişelenme sakın. _Bir dilenci sefaletini asla gizleyemez. _Lütuf yok. Suçluluk yok. Tek kanun: İstediğini Yap. _Hayvan gibi olma,
( Büyük Patlama'dan Karadeliğe )
_Aziz Augustine, evrenin Yaradılış tarihi olarak Tevrat'a dayanarak M.Ö. 5000 yılını kabul etti. (İlginçtir ki bu tarihi, arkeologların uygarlığın gerçekten başladığı çağ olarak söyledikleri son Buzul çağının bitiminden –yaklaşık M.Ö. 10.000- o kadar uzak değildir) _Augustine, Tanrı evreni yaratmadan önce ne yapıyordu diye soru soranlara,
_Freud ve Josef Breuer, nörotik semptomların, örneğin histerinin, gerçekte simgesel anlamları olduğunu fark ettiler. Bunlar da tıpkı rüyalar gibi, bilinçaltının dışavurum biçimleridir. _Breuer ile Freud’un Travma Kuramı’na göre, nörotik septomlar ve histeriler, travmalardan ve psişik hasarlardan ortaya çıkıyor ve bilinç dışında yıllar boyu
Cehennem, ölü olduğunuzu bilip fırsatınız varken hayatın tadını çıkarmayı bilemediğinizin farkında olmanızdır. Bir insan, bilginiz olsun ki, mükemmel bir yaratıktır, ister yaşıyor olsun, ister ölü. Dertlendiğinde, eğer varlığı ikiye bölünmüşse, istemsiz olarak hayatını gözden geçirmeye başlar, tıpkı deliğine sığınmaya çalışan minik bir hayvan gibi. İşte böyleyizdir. Hayatınızı gözden geçirmek sizi bir nebze rahatlatır, ama bu konfor hayatınıza haksızlık ettiğinizde ya da kendinize sonsuz acı verecek bir şey yaptığınızda acı bir tat verebilir. Yine de ulaşmaya çalıştığımız ilk ve son şey hatıralarımızdır, bizi hayata bağlayan onlardır. Gerçekten yaşadığımız günlere ait anılar, kar yağan, yağmur yağan günler, güneşle ısınan, geceyle kararan saatler... .
Sayfa 109 - Kafka 1. Baskı Mart 2016Kitabı okudu
Reklam
Birbirini kovalayan sayısız saat süresince, zaman ölçen saatler bizim içimizde geçen zamanı nadiren doğru yansıtırlar, ki bu gerçek zamandır, çünkü bir saatin içine birkaç gün sığabilir veya tersi de olabilir. Yıllar da insanları değerlendirmede yetersiz kalabilir; kırk yaşında göçüp gitmiş biri, doksan yaşında ölen bir ihtiyardan çok daha fazla şey yaşamış olabilir. .
Sayfa 92 - Kafka 1. Baskı Mart 2016Kitabı okudu
Denizdeki Kent
Saatler soluyor ağır ve baygın Ve, bu dünyanın ahları içinde değil, Aşağıda, aşağıda bu kent kuruluğunda, Cehennem bin tane tahttan yükselerek Selam duracak ona.
Her şeye rağmen, uyurken içinde yaşadığımız dünya o kadar farklıdır ki, uyumakta güçlük çekenlerin her şeyden çok istediği, bizim dünyamızdan çıkmaktır. Saatler boyunca gözleri kapalı, umutsuzca, gözleri açık olsa düşünecekleri şeylere benzer düşünceleri evirip çevirdikten sonra, bir önceki dakikanın mantık kurallarıyla ve şimdiki zamanın gerçekliğiyle kesin bir çelişki içindeki bir düşünme biçimiyle ağırlaşmış olduğunu fark ettiklerinde moralleri yükselir; bu kısa “kayboluş” belki birazdan içinden geçip gerçeği algılamaktan kaçabilecekleri, gerçekten az çok uzakta, kendilerini az çok “iyi” bir uykuya kavuşturabilecek bir mola verebilecekleri kapının açık olduğu anlamına gelir. Zaten sırtımızı gerçekliğe döndüğümüzde, ilk karanlık mağaralara vardığımızda büyük bir arım atmış oluruz; burada “kendi kendine telkin”ler, carılar gibi, kuruntu mahsülü hastalıkların veya şiddetlenen sinirsel hastalıkların cehennem kazanını kaynatmakta veya şiddetlenen sinirsel hastalıkların cehennem kazanını kaynatmakta ve bilinçsiz uyku sırasında yükselen krizlerin uykuyu noktalayacak bir güçle patlak vereceği saati kollamaktadır.
Sanki dünmüş gibi çocukluğumdan pek farklı olmadığımı görüyorum. Şimdi ise tüm karanlık, alçak ve beyhude hayatımı görüyorum. Acaba o zamanlar mutlu muydum? Hayır, ne büyük bir yanılgı! Herkes çocuğun mutlu olduğunu zanneder. Hayır, çok iyi hatırımdadır. O zamanlar çok daha hassastım; hem taklitçi, hem kurnazdım. Görünüşte gülüyor ya da oynuyordumsa da, içten en küçük bir dil yarası, bir iğneli söz, ya da en küçük sevimsiz ve saçma bir olay, saatler boyunca düşüncelerimi işgal ediyordu ve ben kendi kendimi yiyip bitiriyordum. Aslında bu doğanın ölü yıkayıcısı, beni alsın götürsün. Cennet ve cehennem kişilerin içindedir diyenler haklıdır.
Reklam
Görünüşte gülüyor ya da oynuyordumsa da, içten en küçük bir dil yarası, bir iğneli söz, ya da en küçük sevimsiz ve saçma bir olay, saatler boyunca düşüncelerimi işgal ediyordu ve ben kendi kendimi yiyip bitiriyordum. Aslinda bu doğanın ölü yıkayıcısı, beni alsın götürsun. Cennet ve cehennem kişilerin içindedir.
Saatler , dakikalar hatta saniyeler bazen insan için önemini yitirir. Sadece bir boşlukta sonsuzluğa yuvarlanırcasına acıyla, terk edilmişlikle başa çıkmak belki de hayat boyu bir insanın karşılaşabileceği en zor şeydir. Acı bazen insanın ruhuna dokunur ya hani , yakar baştan başa ama cehennem azabı gibi dönmek bilmez bir acıyla ve siz inatla bedeninizin de ruhunuzun da hâlâ diri olduğunu fark edersiniz işte o daha da acıtır. Kalbiniz yok olana kadar kasıp kavuran bu acı ölüm demekti onun için.
Ölüme ve ahirete hazırlık
İnsanlar dünyaya gelmeden önce dünya hayatını gözlemlediklerinde uzun olduğu düşüncesine sahip olur. Dünyaya geldikten sonra zamanın kısa olduğunun farkına varır ve kabirdeki konaklamanın daha uzun olduğunun farkına vanır. Kıyamet gününü düşündüğünde, onun elli bin sene olduğu kanısında bulunur. Cennet'te ya da Cehennem'de yaşamayı düşündüğünde ise onun sonsuz olduğunu bilir Mesela altmış sene yaşayan bir kişi, dünyada kaldığı süreyi yeniden gözden geçirecek olsa, otuz senesini uykuyla ve yaklaşık on beş senesini gençlik dönemiyle geçirdiğini fark eder. Geri kalan yıllarına baktığında ise, çoğunun arzularla, yeme içmeyle ve kazanç elde etmeyle geçtiğini görür. Ahiret için yapılan hazırlıkların çoğunda da riya ve gaflet olduğunu görür. Bedeli bu saatler olan ebedi hayatı nasıl satın alacaksın?!
Birbirini kovalayan sayısız saaat süresince, zaman ölçen saatler bizim içimizde geçen zamanı nadiren doğru yansıtırlar, ki bu gerçek zamandır, çünkü bir saatin içine birkaç gün sığabilir veya tersi de olabilir. Yıllar da insanları değerlendirmede yetersiz kalabilir; kırk yaşında göçüp gitmiş biri, doksan yaşında ölen bir ihtiyardan çok daha fazla şey yaşamış olabilir.
89 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.