1950’li yıllar… Giresunlu bir delikanlı elinde tahta bavulu ile İstanbul’a gelir. Amacı ilim tahsil etmektir. Mahir İz, Celalettin Ökten, Ali Rıza Sağman gibi hocalarla yolu kesişir. Din eğitimi almaya başlar. O dönem hem askere moral vermek, hem de dini vecibeleri yerine getirmek hususunda yardım etmek üzere tugay imamları görev yapmaktadır ve
Asrın ihtiyaçlarını müdrik,doğuyu ve Batı'yı iyi bilen Münevver, dindar görüneceğim diye mutaassıp olmayan, aydın desinler diye dinden taviz vermeyen, tavizsiz fakat müsamahakâr bir gençlik...
- Mahmut Celalettin Ökten
Asrın ihtiyaçlarını müdrik, doğu ile batıyı iyi bilen münevver, dindar görüneceğim diye mutaassıp olmayan, aydın desinler diye de dinden taviz vermeyen, tavizsiz fakat müsamahakâr bir gençlik.
Celalettin Ökten
Silik Fotoğraflar, portre okumaları için gayet hoş bir eser olmuş. Kitap ne zamandan beri alışveriş listemdeydi geçenlerde ucuza bulunca hemen aldım, kaçmaz.. (:D)
Hareket-Dergah ekolüyle alakalı bilgiler edinmek isterseniz bu kitaba göz gezdirebilirsiniz. Üniversitede veya üniversite haricinde son dönemlerin büyük edebiyatçı, şair veya edebiyat
Ayşe Hümeyra Ökten, İmam Hatip camiasına damgasını vurmuş Celalettin Ökten’in doktor kızının hikayesi.
Ayşe Hümeyra hanım, cumhuriyetin ilk yıllarında dindar, muhafazakar insanların özellikle okuyan, çalışan dindar kadınların yaşadıkları ile bir kadın olarak kendisini işine ve Medine-Mekke’ye adayan Medine aşkı ile tutuşan bir hanımefendinin hikayesi.
CELALETTİN ÖKTEN (1882-1961) Önemli ilim ve hizmet ehli
âlimlerimizden biridir. Imam hatip okullarının açılmasında büyük emeği vardır.
İslami ilimlerin yanında Batı bilim ve düşüncesini de iyi bilir.
İnsan "
O niye öyle olmadı, bu niye böyle olmadı?" gibi problem üre tir.
Yani doğanın kendi akışı içe risinde yaşamaya dayanamaz, hammül edemez.
Problem üretir, çünkü bir şey leri idrak eder ve kendi varligina, kendi doğasına, kendi içgüdüle rine, kendi kendine tanımladığı yapay dünyaya ters düşen bir şeyler üretir.
Sonra da problemleri aklıyla çözer.
Böylece doğadaki diğer varlıkların -buna cansızlar da canlı lar da dahil- üzerinde kendisine bir üst düzlem kurar, bir ha kimiyet düzlemi kurar.
Akıl bu işe yarar.
Ve o hâkimiyet düzleminin kodu, seviyesi değişebilir. Yuka rıda olur, aşağıda olur o düzlemi kurar.
ya da yerler boşluk kalır ama mutlaka
Zaten ilahi emir/haber de bu yönde tecelli etmiştir: "...bütün varlıkları, insan dediğimiz yarattığımıza musahhar kıldık." (Casiye, 13)
Yani emrine tahsis ettik. Bunun da sebebi akıldır.
Vahyî söylemde dağlara, taşlara teklif edilen ama onların ka- bul etmediği emanet işte bu emanet...
İnsan olmanın onuru ve mesuliyeti...
Bu akılla insanlar hem problem vazediyorlar hem problem çö- züyorlar. Yani bu akıl olmadan insan dediğimiz varlığın do- ğada yaşaması mümkün değil.
Başka canlı türleri bu akıl olmadan doğada yaşayabiliyor ama insan bu akıl olmadan yaşayamıyor.
Çünkü fiziksel donanımı doğada yaşaması için yetersiz.
İnsan aslında zayıf bir varlık... Aklına ve hayatın devamı için üreme içgüdülerine dayanarak doğada hayatını temâdî etti- riyor (devam ettiriyor). Ama akıl olmasa yaşayamaz. Çünkü hayatın, karşısına çıkardığı problemleri çözemez.
Mesela minicik kedi yavrusunu doğaya bıraktığınızda ona bir şey olmaz, yaşar. Öteki kedi gelip onu boğabilir, o ayrı... Ama hayat devam ediyor. Orada vahşi hayatı görüyorsunuz. Halbuki yeni doğan çocuğu doğaya bırakırsanız kurda kuşa yem olur.
Bu böyledir; aklınızı kullanırsanız bir yere gelirsiniz.
İnsan, doğa karşısında çok zavallıdır.
Doğadaki bütün canlılar içerisinde doğaya en uyum sağlaya- mayan varlıktır.
Tırnakları zayıflatılmış, derisi inceltilmiş, postu yok, kasları yok, yeterince güçlü değil.
Yani doğal hiçbir sürece direnemeyecek haldedir. Hayvanlar tırmanırken, öldürüp yemi parçalarken insana çatal-bıçak lazım. Yaratan bizi fiziksel özelliğimizle doğadan uzaklaştırmış aslında.
Babam Celalettin Ökten bir beyit okurdu:
"İnsan ne garip cânâverdir."
Akil görünür, cünûna serdir."
*
Cân-âver: Can taşıyan.
Selamün aleyküm..
Muhterem Celalettin Ökten hocamızın değerli kızı, Ayşe Hümeyra Ökten hanımefendi ile söyleşi olarak yazılan kitap.
Değerli bir kitap çünkü kim olursa olsun bir hayat hikayesinden bahsediyor. Ama dini konularda hassas olup dünyasını da mamur eden az insan olduğu için ayrı bir ehemmiyeti var diye düşünüyorum.
Ayşe Hümeyra Ökten'in çocukluğundan, eğitim yıllardan, tanıdığı insanlardan, Medine dönemlerinden, etkilendiği insanlardan vs bahsediyor. Özellikle hayatının şekillenmesinde rol alan durumlar insanı etkiliyor. Tanıdığı tanıştığı insanların güzelliği insanı etkiliyor. Hele de bu dolu insanın ineclikle doktor olarak görev yapması ve doktorluk dışında yaptıklarını da insaniyet ve iyilik düşüncesi ile yapması üzerinde durulması ve örnek alınması gereken bir durum diye düşünüyorum.
Tek bir noktada aklımda acaba çok mu detaya girilmiş diye bir soru belirmedi değil. En basitinden değişen Medine ya da Mekke dönemine bakılarak süreç içindeki değişime yönelik sorular ya da kişilere özel sorular. En azından ben çok şevkle okuduğum bir kitap olmasına rağmen kişilerin sorulduğu noktalarda biraz sıkıldığım doğrudur.
Ekleme olarak da daha çok kültürel noktaya ve dini perdeye daha çok dikkat çekip üzerinde durulabilirdi.
Tüm bunların dışında kıymetli insanlarla yapılan bu söyleşileri çok değerli bulduğumu ve bu kitap özelinde ilgisi olan insanların okumaktan çok memnun olacağını düşünüyorum..
Teşekkür ederim..
Evet farkındayım normalde önce isimler sonra vasıflar anılır. Ancak Nedim Hoca'nın "babalığı" o kadar baskın ki soyadını aşmış durumda. Bir kimseye etrafında "baba" deniyorsa onun ne kadar samimi olduğundan insanların dertleri ile ilgilendiğinden kısacası gerçekten babalık yaptığından dolayı baba denir. İnsanların arasını
''Asrın ihtiyaçlarını müdrik, doğuyu ve batıyı iyi bilen münevver, dindar görüneceğim diye mutaassıp olmayan, aydın desinler diye de dinden taviz vermeyen, tavizsiz fakat müsamahakâr bir gençlik...'' fikriyle arzuladığı neslin mimarı olan Celalettin Ökten Hoca
Mahmut Celalettin Ökten anılarından:
Bir tatil günü, sevgili dostu Nureddin Topçu bey, onu okulun tuvaletlerini temizlerken görmüş “hocam, bu genç işidir, bırakın öğrenciler yapsın” demiş. Celal hoca elindeki süpürgeyi bırakmadan, gülümseyerek şu ilginç cevabı vermiş:
“Gençler yaptıkları işlerle şahsiyetleri arasında bağ kurarlar. Bu yüzden ileride ‘ben tuvalet temizleyi okudum,’ diyerek aşağılık duygusuna kapılabilirler. Talebenin şahsiyet oluşumunu tehlikeye atamayız. Onların gürbüz bir fidan gibi yetişmeleri, bizim sorumluluğumuzun icabıdır.”